Aile fertleri yaşlı bireyleri programlarına dahil etmeli
Gelişmiş ülkelerde nüfusun çoğunluğunu yaşlılar oluştururken nüfus tahminlerine göre ülkemizde yaşlı nüfus oranının da 2025 yılında %11,0 ve 2030 yılında %12,9 olması bekleniyor. Asıl odak noktasının yaşlının memnuniyetini ve yaşam kalitesini artırmak olması gerektiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, gerekli koşullar sağlanmadığında depresyon, uyku bozuklukları, majör depresyon gibi psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkabildiğini ifade ediyor. Psikolog Demir, günümüz modern toplumunda yaşlıların yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunlarının derinleştiğine dikkat çekerek aile fertlerine yaşlı bireyleri sık sık programlarına dahil etmelerini ve onlarla sohbet etmelerini tavsiye ediyor.
Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfusu ağırlıkta
Genel anlamda kavramsal olarak bakıldığında yaşlılığın yaşam sürecinin son evresi olarak görüldüğünü belirten Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Yaşlanma ise doğumdan ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yaşlılık ‘kişinin çevreye uyum sağlama yeteneğinin yavaş yavaş azalması’ olarak tanımlarken 80 ve üstü yaş aralığını ise yaşlı olarak belirlendi. Günümüzde yaşlı nüfusun gittikçe arttığını görüyoruz. Özellikle gelişmiş ülkelere baktığımızda nüfusun çoğunluğunu yaşlılar oluşturuyor. Bu durum ülkenin yaşlılar için ayrıca sosyal, psikolojik, ekonomik anlamda stratejiler geliştirmesini gerektiriyor. Ülkemizde toplam nüfus içinde 60 yaş ve üstü nüfus 1950 yılında %5.9 iken, 2016’da yaklaşık 6,5 milyon ile nüfusun %8,3’ünü oluşturuyor. Bu oran 2021 yılında %9,7’ye yükseldi. Nüfus tahminlerine göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında %11,0, 2030 yılında %12,9 olması bekleniyor.” dedi.
Yaşlılarda en sık majör depresyon görülüyor
Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, yaşlılık döneminin önemine vurgu yaptı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Asıl odak noktası, yaşlının yaşam memnuniyetini ve yaşam kalitesini arttırmak olmalı. Yaşlının yaşam kalitesini ve memnuniyetini yüksek tutmadığımızda karşımıza pek çok problem çıkabiliyor. Yaşlılarda görülen psikiyatrik hastalıklara baktığımızda; depresyon, çeşitli demans tipleri, uyku bozuklukları, anksiyete bozukluklarının görüldüğünü söyleyebiliriz. Yaşlılık döneminde herhangi bir organik hastalığa bağlı ya da tamamen tek başına en sık rastladığımız psikiyatrik hastalık majör depresyondur. Halk arasında sıklıkla depresyon olarak tariflenen bu tabloda yaşlı yaşam enerjisi kaybeder, yaşamak artık onun için anlamsız hale gelir, alınganlıklar artabilir, yakınlarının kendisiyle yeterince ilgilenmediğini düşünebilir, ilgi ihtiyacı artabilir, uyku ve iştah problemleri görülebilir, hatta daha da ileri gittiğimizde intihar isteği ile karşılaşabiliriz. Bu intihar etme isteğini genelde pasif bir şekilde ‘artık yaşamın anlamı kalmadı, ölsem de kurtulsam’ ya da “artık Allah’ın canımı almasını bekliyorum’ ifadeleriyle duyabiliriz.”
Sosyal ve psikolojik sorunlarla karşılaşıyorlar
Yaşlıların, yaşlılık döneminde karşılaşmış oldukları önemli sorunlar arasında ekonomik sorunların da olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Yaşlılar, yaşlılık döneminde kötü ekonomik koşullardan dolayı sosyal ve psikolojik sorunla karşılaşıyorlar. Yaşanılan ülkenin ekonomik düzenine bağlı olarak hayatın giderek pahalılaştığı, emeklilik ya da ailede para sağlayan kişinin ölümü gibi durumlarda gelirin azalması nedeniyle yaşlıların kendi geçimlerini sağlamaları zorlaşıyor.” ifadelerini kullandı.
Emeklilikte kuruntu ve sıkıntı içine girebiliyorlar
Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, emeklilik sonrası ekonomik hayata katılımı azalan yaşlıların ekonomik güçlükler yaşamanın yanında kendilerini gittikçe işlevsiz ve yetersiz hissedebildiklerini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bununla beraber yaşlıların yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunu günümüzün modern toplumunda derinleşiyor. Ekonomik olarak güçlük yaşayan yaşlı birey aynı zamanda yaşıtlarından da uzaklaşıyor ve çoğu zaman yaşıtlarının vefat etmesi ile beraber zorunlu bir yalnızlaşma sürecine giriyor. Emeklilik dönemi ile çalışmanın sona ermesi ve boş zaman döneminin başlaması, boş zamanın değerlendirilememesi sorununu ortaya çıkarıyor. Bu dönemin başarı ile geçirilmemesi, yaşlı birey üzerinde olumsuz birtakım davranışlara kaynaklık edebiliyor. Örneğin, kendi kendilerini düşünerek kuruntu ve sıkıntı içine girebiliyorlar. Bu durum da klinikte depresyon dediğimiz tablonun oluşumuna zemin hazırlıyor. Boş kalan yaşlı, geçmiş muhasebesine başlıyor ve işlevsel olan ya da olmayan pek çok düşünce ile baş başa kalıyor.”
İlk yaşlı istismar vakası 1975’te görüldü
Yaşlının aile üyelerine görevler düştüğünü ifade eden Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Literatüre baktığımızda ‘yaşlı istismarı’ olarak bilinen kavram, ilk olarak 1975’te İngiltere’de bilimsel alanda bakıma muhtaç bir yaşlının kendisine bakan bir aile üyesi tarafından fiziksel istismara uğramasını tanımlayan bir vakayla ortaya çıkmış. İzleyen yıllarda ise bu tanım, yaşlıyla güvenilir bir ilişki içinde olan bir akrabanın ya da kişinin, yaşlı üzerinde zararla sonuçlanan fiziksel, psikolojik ve ekonomik istismarından/ihmalinden kaynaklanan konuları da içerecek şekilde genişletilmiştir.” dedi.
Yaşlılar kendilerini yeterince ifade edemiyor
Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, yaşlı ihmalinin pasif ve aktif ihmal olarak ikiye ayrıldığını belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Aktif ihmal; yiyecek, su barınma, giyinme tıbbi ve duygusal destek gibi temel yaşama ihtiyaçlarının karşılanmasındaki eksiklik ve yetersizliktir. Yaşlıya bilinçli olarak, bilerek ve isteyerek fiziksel ve duygusal acı vermeyi de içerdiğini söyleyebiliriz. Bu davranışlar bilinçli ihmal olarak tanımlanıyor. Pasif ihmal ise zarar verme niyeti olmadan bakıcı kişinin, yaşlı bireyin temel ihtiyaçlarını karşılamada yanlış davranışıdır. Yaşlının ihmal edilmesi; aile fertleri arasında çatışma olması ya da aile fertlerinin yanlış davranışlarını yaşlıya yansıtmaları, ihtiyaçlarına karşı umursamaz davranmaları şeklinde görüldüğü gibi, aile üyelerinin yaşlıyı kendilerine bir engellemiş gibi görmeleri, kızgınlık belirtmeleri de kasıt olmayan ihmal olarak biliniyor. Yaşlılıkta aile bireylerinin yaşlıya tutumları önemlidir ve konuşulmalıdır. Ülkemizde yaşlılar kendilerini yeterince ifade etme yeteneğini bulamıyorlar. Yapılan çoğu reklam, plan ve programlar daha ziyade gençlere hitap ediyor. Bu da yaşlıların kendilerini izole hissetmelerine neden oluyor.”
Sosyal yaşam içinde olmaları teşvik edilmeli
Yaşlıların psikolojik sağlamlığını arttırmak için mümkün olduğunca sosyal yaşamın içinde olmalarını teşvik etmenin, özel becerileri ile hobilerini ortaya çıkarmanın ve bu çerçevede çeşitli kurslara katılımlarını desteklemenin önemli olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Sabah uyandığında günü planlamak, düzenli olarak hareket etmek, yaşlılık dönemine özel hedefler belirlemek de yaşam anlamını sürdürmek açısından işlevseldir. Çünkü belirli becerilerimiz yaşlılık süreci ile beraber azalır. Bu becerilerimizi kısmen korumak için “kullan ya da kaybet” teorisini hatırlamak önemli olabilir. Bu teoriye göre beyin hücrelerimiz kullanılmadığında kaybedilir. Düzenli bilişsel aktivitede bulunmak; ilerleyen yaşlarda dikkat, algı, bellek ve yönetsel işlevler gibi temel bilişsel işlevler üzerine olumlu etki gösteriyor.” diye konuştu.
Aile fertleri yaşlı bireyi programlarına dahil etmeli
Beyin, son dönem araştırma sonuçlarına göre, yaşlı olsa bile kendini yenileme becerisine sahiptir ve yeni nöronların üretimi söz konusudur. Yaşlanma ile doğal olarak yıpranan ve özellikle prefrontal korteksteki işlev bozukluğuna giden bir süreç varsa da kişi daha sık sosyal aktivite ve günü planlama, organize etme, gündemi takip etme, okuma yapma davranışları ile bu süreci yavaşlatabilir. 85 yaşında olan bir kişi 65 yaşında olan kişiden daha işlevseli, aktif olabilir. Yaşlı bu çerçevede kendini yenilerken aile bireyleri de sıklıkla yaşlıyı programlarına dahil etmeli, onlarla sohbet etmeli, bazı unutkanlıklarını, inatçılıklarını, katı düşünce sistemlerini anlayışla karşılamalıdır.” dedi.