Sizlere de ilginç geleceğini umduğum bir sanatçıyla beraberiz bu hafta.
NALAN ÖRGÜT.
Kendisinin sanatla ilk tanışması lise yıllarında olmuş. Hemşire lisesinde okuduğu yıllarda, okulda sahnelenen oyunlarda oynuyor ya da yönetmenlik yapıyormuş. Lise bittiğinde Yazar Coşkun Büktel’le tanışmış. Bu tanışıklık onu kitaplarla daha haşır neşir etmesiyle tiyatro oyunlarını da okumaya başlamış. Bir gün Taksim sahnesinde Zuhal Olcay ve Haluk Kurdoğlu’nun oynadığı Martı oyununu seyretmiş. “ Ben daha iyi oynarım diyerek kendimi gaza getirdim ve daha çok oyuna gitmeye başladım” diyor. Ve Konservatuar sınavlarına girmeye karar vermiş. Konservatuarı bitirince de Diyarbakır Devlet Tiyatrosuna tayin olmuş. Ordan Van ve İzmir Devlet Tiyatrolarında görev yapmış ve halen Devlet Tiyatrosu sanatçısı. “ 35 yıldır sanatçıyım” diyor büyük bir gurur ve mutlulukla.
Bölge Tiyatrolarında çalışmanın çok yoğun olduğunu biliyorum Nalan hanımda bu yoğun çalışmalar içinde çocuk büyütmenin zor olduğunu çoğu zaman çocuklarının bakıcılarıyla beraber kulislerde beklediğini söylüyor. Özellikle turnelerde bu durumun onu çok zorladığını belirtiyor. Buna rağmen hayatının o döneminden mutlu olduğu sesinden anlıyorum. Kendi adına sanatçı olmaktan memnun fakat çocuklarının bu zorlukları yaşamalarını istemediği için oyuncu olmaları konusunda teşvik etmemiş. Kendi sözleriyle “ Armut dibine düşer” diyor Nalan hanım. “Kızım da benim gibi Mimar Sinan Konservatuarı Oyucunculuk bölümünden mezun oldu şimdi İngiltere de hem oyuncululuk yapıyor hem yabancı dilini geliştiriyor hem de bir kafe de çalışıyor” diyor. Oğlu ise İngiliz dili ve edebiyatı bölümü mezunu, çeviriler yapıyor ve dizilerde oynuyor. Yani Nalan Hanım doğru söylemiş, sanatçı anne babanın çocukları da sanatçı olmuş.
“ Pandemi hayatımızın her yönünü etkiledi, bence Tiyatroya olan açlığımız daha da büyüdü” diyor ve ekliyor “ Tiyatro asla dijital ortamda yapılamaz”. Çünkü dijital ortamda seyrettiği oyunların ona sadece film gibi geldiğini, tiyatro tadı almadığını söylüyor 35 yıllık tiyatro sanatçısı Nalan Örgüt. Bu sözlerine katılmamak mümkün değil. “Tiyatro can cana, yan yana, nefes nefese, karşı karşıya yapılan canlı bir etkileşimdir. Seyircinin nefesini hissetmezsek, alkışını duymazsak o tiyatro olmaz.” Diye de ekliyor.
Sanatla ilgili yaptığımız bu sohbet onu heyecanlandırdığını söylüyor. Oysa onunla bu sohbeti yapabilmek beni de çok heyecanlandırdı. Kendine çok teşekkür ediyor onu sahne de ve ekranlarda görmekten mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.
Oynadığı diziler:
Yılanların Öcü
Zehirli sarmaşık
Türkan
Deniz ve Mehtap