Çalışmanın amacı, 1954 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi bünyesinde kurulmuş olan İşletme İktisadı Enstitüsü ve bu Enstitü’ye bağlı olarak oluşturulan ve işletme yüksek lisans eğitiminin ilk adımları olarak kabul edilebilecek İşletme İdaresi Kurslarını incelemektir.
Bu amaçla, 1956 yılındaki Birinci İşletme İdaresi Kursunda öğretim üyesi, asistan ve kursiyer olarak bulunmuş kişilerle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. İktisat alanından farklı tasarlanmış ilk işletmecilik eğitimi denemesi olarak nitelendirebileceğimiz örnek olay için görüşmeler yoluyla sözlü tarih çalışması yapılmıştır. Elde edilen bulgular, Birinci İşletme İdaresi Kursu ve sonrasındaki çalışmaların işletme yöneticisi yetiştirme bağlamında gösterilmiş ilk çabalar olduğunu doğrulamakta; ayrıca, günümüz iş dünyası ve işletmecilik eğitimi alanı üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri yanında ulaşılamayan hedefleri de ortaya koymaktadır. Bu çalışma, günümüzde pek çok üniversite ve enstitüde kurumlaşmış organizasyonlar olarak yürütülen İşletme Yüksek Lisans Programlarının başlangıçtan bugüne nasıl evrildiğini, bu örnek olayı yaşamış kişilerin gözünden değerlendirmekte ve söz konusu döneme ışık tutmayı hedeflemektedir.
“… ve en sonunda zenginleşmeye başladı ve hayalleri uğruna elde ettiği tüm kesilmiş, kurumuş tecrübelerini tek oğluna aktarmayı düşündü, yaşının onurlu son hayalini…” Balzac
- Giriş Türkiye’de işletmecilik eğitimi, pek çok araştırmacı tarafından farklı boyutlarıyla ele alınmış bir sahadır1. Ülkemizde ticari hayata ilişkin eğitim anlayışına On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren rastlamak mümkündür. Mülkiye mektebi, Darülfünun ve Hamidiye Ticaret Mektebi ile ilk örnekleri görülmeye başlanılan ticari hayata ve görece işletmeciliğe yönelik eğitim, 1934 yılında kurulan İstanbul Üniversitesi ve 1936 yılında faaliyete geçen İ.Ü. İktisat Fakültesi ile akademik olarak devam etmiştir. Bunun yanında Türkiye’de işletmecilik eğitiminde, 1914 sonrasında Almanya ile gelişen yoğun ilişkiler ve Nazi Almanya’sından kaçarak ya da sürgün ile gelen bilim insanlarının da etkisi büyük olmuştur. Ülkemizde kronolojik olarak Fransız, Alman ve son olarak Amerikan ekollerinin2 etkisinde kalarak gelişen ve oluşan işletmecilik eğitimi, yaşanan süreç içerisinde piyasa ekonomisinin, özel sektörün gelişmesi ve işletmelerin sayısı, niteliğinin artmasıyla birlikte hatırı sayılır ve işlevsel bir alan haline gelmiştir. Bu çalışmada ilk olarak işletmecilik eğitiminin ülkemizdeki gelişim süreci dikkate alınmıştır. Bu amaçla sırasıyla Fransız, Alman, Amerikan ekollerinden etkilenen işletmecilik eğitimi anlayışımız, kurulan okullar, verilen dersler, uygulayıcı aktörler ve yaşanılan süreçler üzerinden özetlenmiştir. Böylece çalışmanın esas ana noktası olan İşletme İktisadı Enstitüsü öncesi ülkemizde ticari hayata, işletmeciliğe, yönetici yetiştirmeye yönelik oluşturulmuş kurum ve uygulamalar hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın devamında ise 1954 yılında Amerikan Ford Vakfı’nın teşvik ve yardımlarıyla İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan İşletme İktisadı Enstitüsü (Üsdiken, 2009), İşletme İdaresi Kurslarına ilişkin yazın taraması ve derinlemesine görüşmelerden elde edilen bulgular harmanlanmıştır. Böylece Türkiye’de, iktisat eğitiminden farklı bir alan olarak tasarlanmış, ilk işletmecilik eğitimi faaliyeti hakkında yazından ve dönemin şahitlerinin görüş ve değerlendirmelerinden yararlanarak yeni bilgiler ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu şekilde işletmecilik eğitimini ele alan çok sayıda çalışmada sıklıkla adı geçen bir kurum hakkında, yazına katkı verecek bir çalışma yürütmek amaçlanmıştır.
- Türkiye’de İşletmecilik Eğitimi Belirtildiği üzere Türkiye’de ticari hayata yönelik eğitimin tarihi Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren ticari hayata dönük eğitim veren ilk yükseköğretim kurumları olan Mülkiye mektebi, Darülfünun ve Hamidiye Ticaret Mektebi gibi okullar, Fransa’daki “Grandes Ecoles” yapılanmasından etkilenerek hayata geçirilmeye başlanmıştır (Özkul, 2012). Bu bağlamda Türkiye’de ilk ticaret yüksekokulunun3 1881’de Fransa’da kurulan Ecole des Hautes Etudes Commerciales model alınarak 1883 yılında İstanbul’da kurulduğu söylenebilir. Birçok akademisyen ve araştırmacıya göre de Hamidiye Ticaret Mektebi Türkiye’de işletme eğitiminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Kipping, Üsdiken ve Puig, 2004; Özkul, 2012).
Fransız etkisinin Türkiye’yi etkisi altına aldığı dönemin ardından, I. Dünya Savaşı ile birlikte Almanya ile yoğunlaşan ilişkiler, Darülfünun kanalıyla yükseköğretimdeki Alman etkisini belirginleştirmeye başlamıştır. 1914-15 yıllarında Alman öğretim elemanları ülkemize ders vermek amacıyla gelmeye başlamışlardır (Özkul, 2012). Alman bilim insanlarının ülkemize toplu olarak ikinci gelişleri ise Hitler Almanya’sına rast gelmektedir. Bu dönemde Almanya’dan göçen 221 İktisatçıdan 131’i ABD’ye, 35’i İngiltere’ye, 7’si ise Türkiye’ye gelmişlerdir (Uygur ve Erdoğdu, 2005). Bu dönemde Türkiye’ye sığınan yabancı bilim insanlarının, işletmecilik eğitimi serüvenimizde önemli etkileri olmuştur (Yüksel, 1998). Ancak Türkiye’de I. Dünya Savaşı koşullarında başlayıp, bu zorunlu göçle etkisi devam eden Alman ekolü, yine bir savaşın sonucu olarak 1950’lerden itibaren yerini, Amerikan ekolüne bırakmıştır (Yüksel, 1998). Bununla birlikte yüksek eğitimde ders programları bağlamında işletme eğitimi ilk olarak, 1930’ların başında, Darülfünun Hukuk Fakültesi’ndeki “işletme iktisadı” dersiyle programlara dâhil olmuştur. Ancak hükümet tarafından üniversite reformuna ilişkin bir rapor hazırlaması istenen Pedagoji Profesörü Albert Marche’nin çalışmasının sonucu olarak 1933 yılında İstanbul Darülfünunu kapatılmıştır. (Uygur ve Erdoğdu, 2012). Darülfünun kapatılıp yerine İstanbul Üniversitesi’nin açılmasından sonra, yeni kurulan üniversitenin 11 Ekim 1934 tarihli talimnamesinde, Tıp, Hukuk, Edebiyat ve Fen Fakültelerinin isimleri yer alırken, İktisat Fakültesi yer almamıştır 4 . Bununla birlikte
Darülfünun ders programlarında kendine yer bulan derslere bu sefer, Hukuk Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü’nde, iktisat ile ilgili sertifika almak isteyen öğrencilere sunulan dersler arasında rastlanmaktadır. Aynı şekilde 1932’de Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi adını almış olan Ulumu Aliye-i Ticariye’nin 1934’de yürürlüğe giren programında “İşletme Ekonomisi” dersi bulunmaktadır. Alman eğitim ekolü o yıllarda, ticari hayata yönelik olarak akademilerimize hâkim hale gelmiştir. Bu iddianın bir sağlaması olarak, işletme eğitiminin başlangıcı kabul edilen derslerin okutulmasında önayak olan Ömer Celal Sarç, Zühtü İnhan ve İsmet Alkan’ın eğitimlerini Almanya’da yapmaları gösterilebilir (Çakır,
2003; Üsdiken, 2003). Bununla birlikte İşletme eğitiminin kurumsallaşması, İ.Ü. İktisat Fakültesi’nin 1936’da kurulup, 4 Şubat 1937’de faaliyete geçmesiyle olmuştur. Fakülte’nin ders programında sırasıyla, “İşletme İktisadı”, “İşletme İktisadı ve Muhasebe” ve “İşletme İktisadı ve Devlet Muhasebesi” dersleri yer almıştır. Fakülte bünyesinde 1937 yılında kurulan
“İşletme İktisadı Kürsüsünün” başına da Almanya’dan göçen bilim insanlarından biri olan Alfred Isaac getirilmiştir5 . İşletme İktisadı’nın ayrı kürsü halini alması sonrasında öğretime yardımcı ders kitapları, dergi ve konferans metinleri şeklinde bir akademik yazın da gelişmeye başlamıştır 6. Burada gelişmeye başlamıştır ifadesi özellikle tercih edilmiştir. Zira on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren görülmeye başlayan ticari hayata yönelik okulların yanında 1858 yılında yayın hayatına başlayan Ceride-i Ticaret ve 1885 yılından 1928 yılına kadar aralıksız yayınlanan İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası Mecmuası gibi yayınlar, Osmanlı döneminde de ticari hayata yönelik bir yazının varlığını ortaya koymaktadır (Tayşir,
2015). Ancak ders materyali bağlamında düşünüldüğünde İsmet Alkan’ın 1937 basım tarihli,
“Genel İşletme Ekonomisi” kitabı (Alkan, 1937), Türkiye’de işletmecilik eğitiminin ilk
“sistematik kitabı” olarak kabul edilebilir. Bu yayını, 1940’larda Alkan‘la birlikte, Alfred Isaac,
Muhlis Ete ve Ali Ahmet Özeken’in çalışmaları izlemiştir (Isaac, 1944; Üsdiken, 2003; Çakır ve Akar, 1998). Bir özetleme yapmak gerekirse, Türkiye’de 1930’lardan, 1950’lerin başlarına kadar özellikle akademik ortamlarda işletme ile ilgili ne okutulmuş ve yazılmışsa, referansı hep “işletme iktisadı” üzerinden seyretmiştir. İşletme iktisadı dışında, kısmen muhasebe dersleri de programlarda yer almıştır. Türkiye’de 1930’larla birlikte, işletmecilik eğitiminin önemi giderek artmıştır. Bu gelişmenin sebepleri iki olayla bağlantılı olarak değerlendirilebilir. Bunlardan ilki 1949 yılı vergi reformu, diğeri ise 1950 seçimleri sonrası liberal iktisat politikalarının uygulamaya konulmasıdır. Vergi reformu ile devlet ve işletmelerde muhasebeciliğin ve eğitiminin önemi artmış ve bu durum da vergi hukuku, muhasebe,
dolayısıyla muhasebe eğitimi içeriğini barındıran işletme eğitiminin önemini belirginleştirmiştir. Vergi politikalarının yarattığı ivmenin yanında, liberal iktisat politikaları ile çoğunluğu özel kesime ait sınaî, ticari ve hizmet işletmelerinin sayısı hızla artmıştır. 1914 yılına kadar iktisat eğitiminin Fransız ekolüyle etkisiyle liberal ekonomi üzerinden ele alınması sürecinin ardından I. Dünya Savaşı ve Alman ekolü ile birlikte yerleşen millî iktisat anlayışı, yavaş yavaş geride kalmaya başlamıştır (Güvemli, 2003; Uygur ve Erdoğdu, 2005). İşletme sayısındaki artışla birlikte muhasebe, finansman, pazarlama, personel yönetimi vb. alanlarda işgücü gereksinimlerinin karşılanabilmesi için, gerek orta öğretimde, gerekse yükseköğretimde işletme eğitimine duyulan ihtiyaç, önemli ölçüde artmıştır (Güvemli, 2003). Ek bir tespit olarak denilebilir ki, bu tarihten sonra, işletmecilik konularını “iş” ile beraber görüp ele alan işletme iktisadı yöneliminin ülkemizde gelişimini sağlayan “Alman Ekolü” yerini, davranışçı yönelimi ve yönetim konusunu, yapılan işten bağımsız görme karakterindeki “Kuzey Amerika Ekolüne” bırakmıştır (Üsdiken, 2003). Çalışmanın bundan sonraki kısmında ülkemizde işletmecilik eğitimi açısından önemli, etkili adımlardan biri olarak değerlendirilebilecek olan İşletme İktisadı Enstitüsü ve Enstitü’nün ilk eğitim faaliyeti olan İşletme İdaresi Kurslarının keşfedilmesine, iş dünyasına ve işletmecilik eğitimine olan etkilerinin ortaya konulmasına çalışılmıştır.
- Yöntem Çalışma ile günümüzde ön lisans, lisans ve lisansüstü olarak yüzlerce eğitim kurumunda sürdürülmekte olan işletmecilik eğitimine yönelik olarak, Türk ve ABD’liler arasında ortak yürütülen faaliyetlere ve özel bir örnek olaya ilişkin sözlü tarih çalışması gerçekleştirilmiştir. Böylece işletmecilik eğitimi serüvenimizde bilinenlerin yanında aslında geniş kitleler tarafından pek fazla bilinmeyen bir örnek olayın aydınlatılması hedeflenmiştir. Sözlü tarih çalışması, tarihi olaylarla ilgili birinci elden bilgiye sahip kişilerden elde edilen bilgiyi kaydetmenin ve bunu toplam bilgiye eklemenin bir yoludur. Sözlü tarih, geçmişin yaşayan belleği olarak da adlandırılabilir. Bu çalışma türü, tarihin kapsamını genişleterek resmi tarih söylemlerinde pek yer edinemeyen kişileri de tarihin öznesi haline getirir. Böylece belirli bir döneme ya da olaya ilişkin kişisel tanıklık veya yaşanmışlıkların belleklerin derinliklerinden çıkarılıp değerlendirilmesi yoluyla toplumların tarihlerinin oluşmasına katkıda bulunulur (Akbaba ve Kılcan, 2012). Çalışmada bu yöntemin izlenmesiyle, “İşletme İktisadı Enstitüsü’nün kurulmasında neden Ford Vakfı, Harvard İşletme Okulu öncülük yaptılar?” gibi sorulara, anılar, tespitlerle cevap aranmaya ve böylece yeterince aydınlatılmamış bir dönem gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, Birinci İşletme İdaresi Kursu’nda (Ekim 1956Ocak 1957) öğretim üyesi (Zeyyat Hatipoğlu), Araştırma Görevlisi 7 (Mustafa A. Aysan) ve kursiyer (Ahmet Sucuka) olarak yer almış üç kişiyle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler 2014 Ekim (Ahmet Sucuka) ve 2015 Kasım (Zeyyat Hatipoğlu, Mustafa Aysan) tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerde yöneltilen sorular yarı yapılandırılmış olarak tasarlanmıştır. Görüşmeler ses kayıt cihazıyla kaydedilmiş ve sonrasında çözümlenmiştir. Görüşmelerde öğretim üyesi, asistan ve kursiyere, kursla temaslarındaki farklılıkları gözeten soru grupları yöneltilmiştir. Bir çalışma kısıtı olarak, örnek olay ile ilgili görüşme yapılan/yapılabilecek kişi sayısı olayın üzerinden altmış yıl geçmesi nedeniyle sınırlı kalmıştır. Çalışmada görüşme gerçekleştirilenlerden ilki, İşletme İktisadı Enstitüsü’nün kurucu öğretim üyelerinden ve İşletme İdaresi Kursu’nun ilk koordinatörü Prof. Dr. Zeyyat Hatipoğlu’dur8 . Diğer görüşmeci, yine ilk kursta Zeyyat Hatipoğlu’nun yardımcılığını yapan, Enstitü’nün ilk asistanı ve daha sonra hocalığını da yapmış Prof. Dr. Mustafa A. Aysan’dır9 . Çalışmaya dâhil edilen bir diğer dönem şahidi ise kurs esnasında İstihkâm Yüzbaşı olarak Genel Kurmay Başkanlığı tarafından diğer üç subay üye ile birlikte kursa görevlendirilen Ahmet
Sucuka’dır10. Görüşmelerden elde edilen bulgular ve arşiv kayıtları, (Ford Vakfı yıllıkları ve dönemin ulusal gazeteleri vb.) konuya ilişkili akademik çalışmalarla zenginleştirilerek İşletme İktisadı Enstitüsü, İşletme İdaresi Kurslarının kuruluş, eğitim öğretim, kursiyerler, etkisi vb. başlıklar altında daha belirgin hale getirilmesine çalışılmıştır. Özellikle de 1956 yılındaki ilk tecrübeden yola çıkarak, yazında derinlemesine ele alınmamış bir tarihsel kesitin daha bilinir hale getirilmesi amaçlanmıştır.
- İşletme İktisadı Enstitüsü İkinci dünya savaşı öncesine kadar Avrupa ve hatta Japonya’da hatırı sayılır etki gücüne sahip olan Almanya, bu gücünü savaşın bir sonucu olarak kaybetmiştir. Amerikan ekolü, savaş öncesinde de yönetmek konusundaki ciddi birikimiyle Avrupa ülkelerine önemli biçimde nüfuz etmesi yanında esas etkisini savaş sonrası olan 1950’ler ile birlikte göstermeye başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında “Batı dünyasının lideri ve yıkılmış Avrupa’nın yeniden inşasının mimarı” rolünü üstlenen ABD’nin, Avrupa’ya yardım etmek yanında eğitim anlayışını, işletme ve yöneticilik bilgisini bu ülkelere ve dünyaya transfer etmesi gerektiği düşüncesi Atlantik’in iki yakasında da yaygın biçimde kabul görmüştür (Üsdiken ve Çetin, 1999). 1952 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler arasında imzalanan Teknik Yardım Ek Anlaşması ile protokolü gerçekleştirilen Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 1956 yılında bir enstitü olarak kurulan ODTÜ11 ve İdari İlimler Fakültesi 12, çalışmaya konu olan İşletme İktisadı Enstitüsü ve 1962 yılında kurulan Türk Sevk ve İdare Derneği, ABD’nin denizaşırı ülkelere yönelik bu politikasının ülkemizdeki ilk yansımaları, sonuçları olarak kabul edilebilir (Üsdiken vd., 1998; Üsdiken, 2009; Kurt, 2010). Ayrıca ABD’nin bu politikasının bir sonucu olarak da 1950’lerde, ABD’de kurulmuş işletme okullarının, diğer ülkelerde de oluşturulması ile ilgili ilk örnekler de ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD hükümeti ile Ford ve Rockefeller gibi vakıflar tarafından desteklenen bu “sınır ötesi” iş birliklerinin ilk örneklerinden biri Michigan State Üniversitesi ve Brezilyalı iş adamlarının ortaklığıyla ortaya çıkan Fundaçao Getulio Vargas in Sao Paolo’dur. Yine aynı yöntem Harvard İşletme Okulu ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi tarafından Türk iş adamı yetiştirme amaçlı kurulan İşletme İktisadı Enstitüsü’nde karşımıza çıkmaktadır. Her iki girişim de 1954 yılında gerçekleşmiştir. Harvard Üniversitesi İşletme Okulu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ile yaptığı bu iş birliğini kendileri tarafından gerçekleştirilen ilk denizaşırı ilişki olarak kabul etmektedir13. Ayrıca 1955’de Wharton Business School, Pakistan’daki İşletme İdaresi Enstitüsü’nü desteklemiştir. Harvard İşletme Okulu ise Brezilya ve Türkiye çalışmaları dışında 1956’de İsviçre’de IMEDE’nin14, 1958’de İspanya’da IESE’nin15, 1962’de Hindistan’da Ahmedabad Yönetim Enstitüsü’nün, 1963’de Kosta Rika’da INCAE’nin
16 ve 1965’de Filipinler’de, Asya Yönetim Enstitüsü’nün gelişiminde rol oynamıştır (AACSB, 2011). 4.1. İşletme İktisadı Enstitüsü’nün Kuruluşu İşletme İktisadı Enstitüsü fikrinin ilk nasıl doğduğunu birbirini izleyen olaylar silsilesi üzerinden gerekçelendirmek mümkündür. Bu gelişmelerden ilki, Dünya Bankası 17 tarafından 1951 yılında hazırlanan “The Economy of Turkey: an Analysis and Recommendations for a Development Program” adlı rapordur. Bu raporda, Türkiye’de temel eğitimden başlamak üzere pek çok eğitim seviyesinde geliştirilmesi gereken unsurlar sıralanmıştır. Özellikle de kamu idaresi ve işletme yönetimi alanlarında derslerin, kürsülerin, fakültelerin oluşturulmasının gerekliliği vurgulanmıştır
(Economic Mission to Turkey, 1951). İkinci gelişme ise 8 Mayıs 1952 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Teşkilatı arasında New York’ta imzalanan Teknik Yardım Ek Anlaşması’dır. Bu anlaşma sonrasında, Birleşmiş Milletler ve Türk temsilcilerden oluşan bir etüt grubu tarafından rapor hazırlanmıştır. Bu raporda Türkiye’de işletme ve kamu yönetimi eğitimi veren eğitim kurumlarının oluşturulması gerekliliği ortaya atılmıştır (Mıhçıoğlu, 1957). Türkiye’de incelemeler yapan etüt grubu, Türkiye’nin gelişebilmesi için en önemli eksiğin, yönetici eleman eksiği olduğu kanaatine varmıştır. Grubun raporuna göre ülkenin o günlerdeki hızlı gelişiminde özel girişimciliğin gittikçe artan bir öneminin olduğu vurgulanmıştır (Oluç, 1972). Bu raporların ve anlaşmaların (1951 Dünya Bankası Raporu ve 1952 Birleşmiş Milletler Anlaşması) devamında 1953 yılında Ford Vakfının desteğiyle ülkemizi ziyaret eden Harvard İşletme Okulu yöneticileri 18 , hükümet yetkilileri, iş adamları ve öğretim üyeleri ile görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Bu ziyaret sonucunda, modern iş dünyasına yönelik eğitim verecek bir kurum oluşturulmasının, Türk insanının faydasına olduğuna karar verilmiştir (Ford Foundation Annual Report, 1954). Aynı dönemde eş zamanlı olarak, kamu idarecisi yetiştirmeye odaklanmış bir diğer enstitü de Ankara’da Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü adıyla faaliyete başlamıştır. İşletme İktisadı Enstitüsü’nün kuruluş sürecini Zeyyat Hatipoğlu ise şöyle açıklamaktadır: İkinci Dünya harbinden sonra Amerikalılar Türkiye’ye geliyor ve diyorlar ki ‘burada bütün her şey var fakat işletme yönetimi ile ilgili doğru dürüst bir şey yok, eğitim yok. Buraya işletme eğitimi verecek bir eğitim altyapısı kurmak lazım. O zamanlar işletme yüksek lisans programını Türkiye’de hiç kimse bilmiyor. Biz gelişmeler üzerine Harvard’a gidiyoruz ama biz de ne olduğunu bilmiyoruz… Enstitü’nün ilk kurucuları diyorlar ki ‘üç kişi sizin heyetten, üç kişi bizim heyetten iki kişi de iş hayatından eğitim görecek kişiler bulalım. Bunları Harvard İşletme Okulu’na gönderelim. Orada bir yıllık bir eğitim görsünler ve gelince de bu Enstitü’yü açsınlar. Amerikalılar ‘biz bunun için bir fon da buluruz’ diyorlar. Parayı Ford Vakfı’ndan buluyorlar. Daha sonra bu beş kişiyi aramaya başlıyorlar. Beş tane hoca arıyorlar… Bu noktada görüşmeler esnasında sorulmayan fakat daha sonra arşiv araştırması sürecinde ortaya çıkan bir duruma işaret etmek anlamlıdır. Harvard İşletme Okulu’nda bir yıl boyunca eğitim alacak ve Enstitü’yü yürütmek için eğitilecek eğitmen sayısı nasıl belirlenmiştir? Öğretim üyeleri neden bir yıllığına gönderilmiştir? Bu süre nasıl belirlenmiştir? Dahası Birinci İşletme İdaresi Kursu için günün gazete makalelerine de yansımış olan azami 25 kursiyer sayısı19 nasıl belirlenmiştir? Bu soruların cevabı için Türk hükümetiyle Birleşmiş Milletler Teknik Yardım İdaresi arasında 8 Mayıs 1952 tarihinde New York’ta imzalanan Teknik Yardım Ek Anlaşması’na bakmak gerekir.
3 Mart 1954 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yasalaşan (TODAİE’nin ihdası hakkında kanun,
1954) bu anlaşma ile kurulması kararlaştırılan Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nün kurullarına ilişkin kararlarda Türk tarafını temsil edecek etüt grubu, enstitü idare heyeti, öğretim üyesi personeli olarak azami 5’er kişilik heyetlerin oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bunun yanında Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
seminerlerinin de en çok 25 kişiden oluşması karara bağlanmıştır 20 . Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nün kurulmasını içeren 1952 tarihli anlaşma sonucunda oluşan normlar, İşletme İktisadı Enstitüsü için ABD’ye gönderilecek öğretim üyesi, kursiyer, kodirektör, sekreter sayıları ile öğretim üyelerinin yurtdışında bulunacakları süre vb. pek çok başlığın belirlenmesinde de etkili olmuştur. Bu ara paragraftan sonra Hatipoğlu’nun Enstitü’nün kuruluşuna ilişkin açıklamalarına dönecek olursak: Beş tane hoca arıyorlar… Doçent ya da Profesör… Üç tane Türkiye’den, iki tane de İngilizce bilen, ABD’de eğitim gören/görmüş adam arıyorlar. Bir numara olarak Prof. Mehmet Oluç… İ. Ü. İşletme Fakültesinin kurucusudur. Oluç o sırada ABD’de bulunuyor. İkinci bir yüksek eğitim görmekteydi Amerika’da… Bir numara Mehmet Oluç oluyor. İki numara olarak Prof. Kemal Tosun belirleniyor. Kemal Tosun da o esnada ABD’deydi 21 . Ha bu aşamadan önce bu Enstitü kurulurken Robert Stone isimli bir profesör geliyor Türkiye’ye ve bir yıl İşletme İktisadı Kürsüsü’nde çalışıyor. O da tanınmış bir işletme yönetimi hocası. O da oluşturulacak kuruma Ko-direktör olarak düşünülüyor. Üçüncü adam olarak, o zaman ben İTÜ’de doçentim. Diyorlar ki Zeyyat’ı gönderelim… ‘Esasen iktisatçıdır ama… İTÜ’de işletme yönetimi dersi vermektedir. Ayrıca bu konuda yayınları da var’ diyerek üçüncü adam olarak beni seçiyorlar.
Dördüncü olarak Nezih Neyzi… Nezih o dönem bir Petrol şirketinde (Mobil Oil) çalışıyor.
Robert Koleji’nde, Philadelphia Üniversitesi’nde okumuş, İngilizceyi çok iyi konuşmakta… Bülent Ecevit’in de adeta kardeşi… Beşinci olarak da siyasal Bilimler Fakültesi’nde çok başarılı bir eğitim görmüş, siyasalı başarıyla bitirmiş, Ziraat Bankası müfettişi de olan Ali Şakir Ağanoğlu22 seçiliyor. Robert Stone bu beş kişiden hepsiyle görüşme yapıyor. Nerede, ne okudular? Ne bilirler? Ardından seçilen öğretim üyesi olarak üç kişi 24 (toplam beş öğretim üyesinin üç tanesi o esnada Türkiye’de bulunanlar arasından seçiliyor. Mehmet Oluç ve Nezih Neyzi, ABD’ye bu üç kişilik gruptan ayrı gidiyorlar) ABD’ye gitmişlerdir. Bu üç öğretim üyesinin seçimi ve ABD’ye gidişi o günlerde ulusal basınımıza da haber olmuştur25. Hatipoğlu devam ediyor: Neyse… Buraya gittik (Boston). Dosdoğru hapishaneye girer gibi 26 işte… Bu binada (Kitaptan 27 fotoğraf göstererek) üç kat verdiler bize… Bir katta benimle Mükerrem Hiç 28 kalıyoruz. Bir katta Ali Şakir Ayanoğlu, bir katta da Prof. Robert Stone’a bir daire… Müdür olarak da Prof. Ömer Celal Sarç’ı seçtiler. Prof. Sarç iktisatçı, İktisat fakültesini kuran adam, Robert mezunu. ABD’de doktorasını yapmış, İngilizce, Almanca İngilizce şahane bilen birisi. O sırada Kolombiya’da Üniversitesi’nde… Sonra Ömer Celal Bey hemen geliyor bizim yanımıza. Onunla beraber bize ‘Turkish Team’ diyorlardı. Beşimizle toplantı yapıyor. Fakat orada Nezih (Neyzi) ile Kemal ağabey arasında bir anlaşmazlık çıkıyor. Bu durum Kemal hocanın ekibin dışında kalmasına neden oluyor. Bunun üzerine o esnada ABD’de hoca olan Afife (Dr. Afife Sayın) isimli bir kız onun yerine geliyor. Hatipoğlu, Enstitü’nün kuruluş sürecini kısaca özetledikten sonra o zamana kadar Türkiye’de işletmecilik açısından hâkim olan Alman ekolünü, ekolün işletmecilik konusuna bakışını ve ABD’lilerin konuya bakışını, temelde nasıl gördüğünü ifade etmek için şöyle bir tespit yapmıştır: Almanlar işletme iktisadını bir bütün olarak görürlerdi. Hâlbuki Harvard’a gidince gördük ki, işletme beş farklı alandır. Her biri için değişik hocalar vardır. Değişik dersler vardır. Amerikalılar klasik yönetim döneminin bir öğretisi olarak işletmecilik eğitimini, bugün de kürsüler ya da uzmanlıklar olarak ayırdığımız haline o günlerde getirmişlerdir. Özellikle de Harvard Üniversitesi’nde o dönem iktisat ve işletme eğitimindeki mevcut ayrışma bir şekilde bize de yansımış, Türkiye’de iktisat ve işletme alanlarını birbirinden ayırma konusu ilk olarak bu Enstitü ile birlikte devreye girmiştir. Hatta ABD’liler başlangıçta Enstitü’nün, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne değil İstanbul Ticaret Odası’na bağlı olarak kurulmasını istemişlerse de, üniversitenin kıdemli hocalarının çabalarıyla bu durum mümkün olmamıştır (Gencer ve Birol, 2013). Üsdiken de çalışmasında İşletme İktisadı Enstitüsü’nün adında “iktisat” olmakla birlikte program ve derslerin iktisattan tamamen bağımsız olduğunu belirtmektedir (Üsdiken ve Çetin, 1999). Hatipoğlu Harvard eğitim sisteminde iktisat ve işletme eğitiminin o dönem bizzat gözlemlemiş olduğu ayrışmasını ise şöyle ifade etmektedir: Daha önce işletme yönetimi Harvard’da ekonomi bölümü içerisinde idi. Daha sonra burayı kuruyorlar. Boston’da nehir vardır. Nehrin bir tarafından Main Campus, diğer tarafında da Boston… Nehrin hemen üstünde Harvard İşletme Okulu vardır. İşletme okulu ve ekonomi okulu o kadar birbirlerinden ayrıdırlar ki… Her hafta bize bir business vakası 29 verirlerdi. Ben hatırlıyorum, saklıyorum… Bir ‘fırsat maliyeti’ vakası idi. Okuyan mümessil, “fırsat maliyeti ne demek?” diye sordu. Öğrencilerin hiçbiri iktisat bilmiyorlardı… Biz iktisat konuşunca ise “Go across the river…” derlerdi. Tamamen ayrılmışlardı. Hâlbuki nehrin diğer tarafında dünyanın en tanınmış, değerli bilim insanları (iktisatçılar) vardı. Ama işletmecilerle hiç araları yoktu. İki okul üniversitenin bir parçasıydı ama aralarındaki durum böyle idi. 1987’de yine bu kurslara gözlem için gittiğimde, iktisat ve işletmenin artık bir araya gelmiş olduklarını gördüm. Enstitü ile ilgili olarak ilk fikrin nereden, kimden çıktığı da sorulmuştur. Hatipoğlu’na göre kursun ya da Enstitü’nün fikir babası olarak iki isim ön plana çıkmaktadır: “Prof. Ömer Celal Sarç ve Ko-Direktör Prof. Robert Stone…” Robert Stone Ko-Direktör olarak görev almadan önce Syracuse Üniversitesi
İşletme Okulu’nun dekanlığını yapmaktadır ve İstanbul’a da dekan olarak gelmiştir (American
Economic Association, 1949). Kursun başladığı tarihte Enstitü’de asistan olarak görev yapan Mustafa Aysan ise Enstitü’nün fikir babası olarak İstanbul Üniversitesi’nin o zamanki rektörü ve İktisat Fakültesi’nin de kurucusu olan Ömer Celal Sarç’ı işaret etmektedir: Fikir babası, proje babası Ömer Celal Sarç’dır. 1953- 54’de rektör idi aynı zamanda ve rektörken burada Ford Vakfı temsilcileri ile beraber konuşa konuşa böyle bir model oluşturmuşlar. Bunun müteşebbisi Ömer Celal Bey ve Ford Vakfı’nın temsilcileridir. Harvard İşletme Okulu, Ford Vakfı’nın başvurusu ile böyle bir projeye önderlik etmeyi kabul etmiştir. Eğer Enstitü ve sonrasını bir tek insana dayandırırsak o kişi Ömer Celal Bey’dir. Görüşmelerden ortaya çıkan, 1951 yılındaki Dünya Bankası Raporunu hazırlayanlar ile 1952’de ülkemizi gezip bir diğer raporu hazırlayan Birleşmiş Milletler uzmanları bir yana, Ömer Celal Sarç Bey, Enstitü’nün kuruluşunda en önemli katkıyı yapmış kişi olarak görülmektedir. Ancak yine de Prof. Stone’un 1953 yılında İ.Ü. İktisat Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü’ne gelmesi ve kısa süre zarfında Enstitü’yü kurmak için gösterdiği çabalar gözden kaçırılmamalıdır. Enstitü fikrinin ilk ortaya çıkması ile harekete geçilme arasında ne kadar zaman olduğu da proje konusunda tarafların ne kadar istekli olduğunu anlamak için önemlidir. Bu amaçla Hatipoğlu’na “Enstitü fikrinin ortaya çıkması ile harekete geçilmesi arasında ne kadar zaman geçtiği” sorulmuştur. Hatipoğlu’nun tespiti şu şekildedir: “Fikrin ortaya çıkmasından beş ya da altı ay sonra biz Harvard’a gitmiştik.” Açıklamadan, kısa sürede Enstitü’nün kurulduğu ve öğretim üyelerinin eğitim için Boston’a gönderildiği anlaşılmaktadır. Çok taraflı bir proje olmasının ve Ford Vakfı’nın desteğinin, sürecin bu şekilde hızlı ilerlemesinde etkili olduğunu varsaymak yanlış olmayacaktır. Bunun yanında Enstitü’nün ve özellikle de kursların adının nasıl konulduğu diğer bir önemli detaydır. Zira o dönem kurumun adının ne olacağı konusu, kurucular arasında epey bir mesele olmuştur. ABD’liler sürecin başında kursa, Middle Management Program (Orta Düzey Yönetici Programı) adını vermek isteseler de, kültürel farklılıklarımız ve kelimelere yüklediğimiz farklı anlamlardan ötürü kurs, bu isimle başlatılmamıştır. Ford Vakfı arşiv kayıtlarında 30 , kurulan Enstitü’ye, işletme idaresi enstitüsü anlamına gelen Institute of Business Administration denilmiş olsa da ülkemizde kurumun adına, muhtemelen bir iktisat fakültesi bünyesinde kurulmuş olmasından ve iktisat alanının o günlerdeki daha kurumsallaşmış yapısından ötürü İşletme İktisadı Enstitüsü denilmiştir. Ya da en azından Türkçe yazışmalarda bu tercih kullanılmıştır. Zira Üsdiken (2009), İşletme İktisadı
Enstitüsü’nün 1954 tarihli yönetmeliğinin İngilizce çevirisinde adının Institute of Business Administration olarak yazıldığını belirtmektedir. Yönetmeliğin İngilizce halinde kursların adında işletmecilik vurgusu daha güçlü ifade edilmiş ve çeşitli görüşmeler sonucunda kurslara ‘İşletme İdaresi Kursu’ adı verilmiştir. Mustafa Aysan, kurslara isim verme sürecini şöyle aktarmaktadır: Kursun adı başta Middle Management Program idi. Daha sonra bunu İşletme İdaresi Kursu yaptık… Yani Middle Management demek biraz ters algılanır diye düşündük. Orta ifadesinin bizde ‘ortalama’ anlamı vardı ya… “İşe yaramaz vb.” manası… Bu sakıncalı görüldü. İsim de böyle ortaya çıktı. Bu konu çok tartışıldı… Adına ne diyelim diye… Çalışmanın bir sonraki aşamasında Enstitü’nün kuruluş ve sürdürülmesinde finansmanının nasıl sağlandığı konusuna değinilecektir. Süreç içinde Ford Vakfı’nın destekleriyle sürecin başlatıldığı belirtilse de, daha sonraki uygulamalar daha farklı detaylar içermektedir. 4.2. İşletme İktisadı Enstitüsü’nün Finansmanı Enstitü’nün finansmanı da oldukça önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Zira sürecin başlangıcında o günün satın alma gücü ile bakıldığında oldukça anlamlı rakamlar Enstitü’nün kurulmasında harcanmıştır 31. Hatipoğlu Enstitü’nün kuruluşu ve finansmanı sürecini şöyle açıklamaktadır: Çok büyük paralar… Ford Vakfı… Yani önce 350 bin, sonra 150 bin ABD Doları… Ayrıca buraya üye olmak için her işletme belirli bir aidat öderdi her sene. Yani kursa her gelenden para alınırdı… Hatipoğlu’nun sözünü ettiği “kursa katılanlardan alınan para”, kursa kursiyer gönderen kurumların yıllık ödedikleri aidat ücretleridir. Aysan’ın da görüşmede belirttiği aidatlar, kursa yöneticisini gönderecek olan kuruluş adına senelik 2500 Türk Lirası 32 olarak belirlenmiştir 33 . Aysan ise Enstitü’nün finansman kaynaklarını üç başlık altında sınıflamaktadır: Enstitü’nün üç para kaynağı vardı. Birincisi Ford Vakfı’dır. Vakıf bu program için yardım etti. Yani mesela 700 bin, 300 bin ABD Doları yardım etti. Çeşitli projeleri gerçekleştirmek için yardım etti. İkinci kaynak ise üyelik aidatlarıydı. Enstitü’yü kurarken tek tek işletmeleri ziyaret ederek onların her birini üye yapmışlar kuruluşa… Bizim Enstitü’nün bir genel kurulu vardı. Her ders yılı sonunda toplanır.
Hesapları gözden geçirirdi. Üyelerden yıllar yılı değişen üyelik aidatları alınırdı. 2500 Türk
Lirası ile başlamıştık… Kurumlar her yıl aidat öderlerdi. Üçüncü kaynak ise İktisat Fakültesi’dir. Bütçe ile aktarmalar yapılırdı. Her enstitüye yapıldığı gibi bu Enstitü’ye de yapılırdı. Açıklamalara ek olarak Ford Vakfı kayıtları incelendiğinde vakfın, 1952-63 yılları arasında Türkiye’deki eğitim kurumlarına 5.2 milyon ABD Doları yardım yaptığı görülmektedir. Bu kayıtlara göre Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir lise olan Millî Fen Okulu 34 ve İ. Ü. İktisat
Fakültesi, İşletme İktisadı Enstitüsü’ne yaklaşık 1’er milyon ABD Doları (İİE için 1.055.000 ABD Doları) yardım yapıldığı vakıf kayıtlarında belirtilmektedir (Erdem and Rose, 2000). Ancak vakfın 1954 yılı için 100.000 ABD Doları İstanbul Üniversitesi’ne, 285.000 ABD Doları Harvard Üniversitesi’ne yardım yaptığı görülmektedir 35 (The Ford Foundation Annual, 1954). Açıklamalar ve kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Enstitü’ye, Ford Vakfı’ndan on yıl zarfında yaklaşık 1 milyon ABD Doları aktarıldığı görülmektedir. Ancak gerçekleştirilen görüşmelerde Ford Vakfı’ndan gelen bu paranın büyük kısmının Harvard İşletme Okulu tarafından kullanıldığı anlaşılmıştır. Harvard Üniversitesi’nden Türkiye’ye gönderilen öğretim üyelerinin harcama ve ödemeleri vb. kalemleri karşılamak için fonun büyük kısmı, Enstitü’nün ABD’li ortağına aktarılmıştır 36. Bu konuda Hatipoğlu’nun tespiti şu şekildedir: Harvard’dan meşhur hocalar geldi. Sonra o para bitince gelişler azaldı… 500-600 bin ABD Doları bitince… Paranın yarısından çoğunu da Harvard aldı. Buraya çok az bir miktar düştü… Enstitü’nün parasal kaynakları ile ilgili bilgilerden sonra Birinci İşletme İdaresi Kursu üzerinden, eğitimöğretim süreci anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın bundan sonraki kısmı dersler, derslerin işlenişi, derslikler, ders materyalleri vb. başlıklar üzerinden devam edecektir.
31 1950-56 arasında Türkiye’de 1 ABD Doları, 2.82 Türk Lirası’dır. Bu yıllar sabit kur uygulaması olan bir dönemdir. Ford Vakfının İ.Ü. ile gerçekleştirilen bu projeye aktardığı yaklaşık 1 milyon ABD Doları (2.8 milyon Türk Lirası) 1954 yılının ekonomik yatırım örnekleri ile kıyaslamak meblağın büyüklüğü hakkında fikir verici olacaktır. 1954 yılında Diyarbakır Şayak’da kurulan Sümerbank fabrikasının kuruluş sermayesi 5.5 milyon Türk Lirası’dır. 32 1955 yılında sigortalı çalışan bir işçinin günlük ücreti (Ankara için) ortalama 7.21 Türk Lirası’dır. Dolayısıyla kurs aidatı olarak kurumlardan alınan 2500 Türk Lirası, 1955 yılında haftada altı gün çalışan bir işçinin yaklaşık 15 aylık ücretine denk düşmektedir. Bkz. Ataay, İ. D. Türkiye’de elli yıllık maaş ve ücret uygulaması. Bkz.http://docplayer.biz.tr/10644774-Turkiye-de-elli-yillik-maas-veucretuygulamasi.html (12.12.2015) 33 İşletme iktisadı enstitüsü ekimde faaliyete geçiyor. (1956, Ağustos 18). Cumhuriyet Gazetesi, 1-7.
4.3. Eğitim-Öğretim Foto*: Birinci İşletme İdaresi Kursu, 1956 37 (direktörler, öğretim elemanları ve kursiyerler). Ahmet Sucuka’nın kişisel izniyle yayınlanmıştır (Yazarın Notu). 34 Ford vakfı millî fen okuluna 1.100.00 dolar bağışladı. (1963, Mart 4). Cumhuriyet Gazetesi, 1.
- Ford tesisi işletme iktisadı enstitüsüne yardım ediyor. (1954, Ekim 27). Milliyet Gazetesi, 1.
- Ford tesisi işletme iktisadı enstitüsüne yardım ediyor. (1954, Ekim 27). Milliyet Gazetesi, 1.
- Dr. Tamer Koçel’in fotoğrafı çözümlemesine göre öğretim üyeleri ve koordinatörlerin, sağdan başlamak üzere şöyledir: Mükerrem Hiç (Prof.Dr.), Mr. Rose, Mr. Hagler, Zeyyat Hatipoğlu (Prof.Dr.), Sabri Ülgener (Prof.Dr.), Mr. Stone, ?, Afife Sayın, Nezih Neyzi (Dr.), ?, Mustafa Aysan (Prof.Dr). *(Aslından görülebilinir.) 38