Televizyonculuğa TRT’de başladı. Mesleğin ustalarıyla çalıştı. Kendini yetiştirdi, geliştirdi ve televizyonculuğun mutfağını ve kamera önünü öğrendi. Ana Haberler sunmaya, proğramlar yapmaya başladı. Güzellik yarışmalarına katıldı. Türkiye ve Dünya Güzellik Kralicesi seçildi.
Türkiye’nin tanıtımında katkılarda bulundu. Dünyanın bir çok ülkesini ve kentlerini gezerek farklı kültürleri gördü. Bir çok ödüllere layık görüldü. Oyunculuk kariyerini geliştidir.
Kendisini çeşitli yetenekleriyle donatmış, ama o asıl mesleği olan televizyonculuğu tercih ederek haberler sunmaya, proğramlar yapmayı tercih ederek yoluna devam ediyor. Ece Pirim ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi beğenerek okuyacağınızı umuyoruz. İyi okumalar.
Çeşitli TV kuruluşlarında çalıştınız. Kamuoyu tarafından görünmek, izlenmek size göre nasıl bir duygu? Ve içinizdeki o an ki heyecanı anlatır mısınız?
Öncelikle Güncel Kadın okuyucularına merhaba diyerek başlamak istiyorum. Evet, üniversite yıllarından itibaren başlarsak farklı Tv kanallarında çalıştım. Tabii en önemlisi TRT çatısı altında bu mesleğe adım atmış olmak ve oradan yetişmek. Medya mensubu olmak benim çok genç yaşlatdan itibaren hayalimdi. Sadece ekran önü değil, gerisinde de işin içine dahil olmak bu işin her aşamasını öğrenmeye çalışmak için heyecan duyuyordum. Hedeflerimi o yönde belirledim ve o yolda ilrleme ve istediğim mesleği yapabilme şansına sahip oldum. Ekran önündeyseniz, haber veya program olsun milyonlarca kişiye hitap edebilmek büyük sorumluluk istiyor. En azından benim için öyle. Benim bu mesleğe başlama zamanlarım düşünülürse, topluma ekran önünde hitap edebilmek çok daha fazla donanım gerektiriyordu. Ben bugünlere baktığım zaman hep o günlerin profesyonelliğini görmek istiyorum. Fakat işler artık pek böyle ilerlemiyor. Benim işime bakış açım her zaman çok ciddi sorumluluk gerektirdiğidir. Bu kadar uzun yıllar bu işi yaptığınız zaman akıllarda ya da sorulan sorularda bazen artık heyecan duyacak bir durum olmadığı, alıştığım yönünde oluyor. Fakat tüm profesyonelliğe rağmen ben mesleğimin büyüsünün, başarının sırrının ilk gün yaşadığım heyecanı ve her zaman öğrenecek bir şeyler olduğu heyecanının hep içimde taşımak olduğunu düşünüyorum. Bu beni hem çok dinamik hem de seyirciyle çok daha samimi bir bağ kurabildiğim konusunda mutlu ediyor. Geri dönüşümlerde de bu konuda olumlu yorumlar aldığım zaman işimin ciddiyetini ve bağlılığımı seyirciye aktarabildiğim konusunda daha azimli oluyorum. Ve her seferinde yeni şeyler öğrenme ve paylaşma konusunda daha çok heyecan ve heves duyuyorum.
Haber ya da program sunarken ön hazırlıklar nasıl yapılıyor? O süreçteki telaş nasıl çözülüyor?
Haber veya haber program sunmak biraz daha fazla dinamizm ve zamanla yarışmayı gerektiren bir süreç. Türkiye ve dünya gündemini çok sıkı takip etmek, hep bir son dakika gelişmesine hazır olmak gerekiyor. Her an emprovize bir yayın yapmak durumunda kalabilirsiniz ya da promter’da okunan içeriğinde aniden bir değişiklik olabilir, arızalanabilir (ki başıma geldi) hepsine hazırlıklı olabilmek lazım. Kısacası ben ekranın sadece görünen tarafında değil, mutfağında da olmak benim kesinlikle tercih ettiğim bir durum. Normal bir programda yapılan hatalar yeri geldiğinde esprili bir dille atlatılabilirken habberde bu pek mümkün olmuyor. Tabii biraz da o anda sunduğunuz haberin içeriğine göre de değişebiliyor. Bülten başlayana kadar herkesin yapacağı iş aslında belli ama gerektiğinde her kulvarda da olabilmek lazım. Hem telaşlı hem heyecanlı bir koşturma ama sonuçta haber olduğu için daha ciddi bir gidişat gerektiriyor. Son 5 dendiğinde ise; akış başlıyor ve her şey yayın akışına kalmış. Yazarken bile o anları yaşayıp, keyifli bir heyecan yaşıyorum.
Sizin dışınızda haber sunanları, program yapanları başarılı buluyor musunuz? Mesleğin kurallarına uyuyorlar mı?
Yılların getirdiği tecrübe ile yeni meslektaşlarımı hem seyirci hem de yayıncı gözü ile izliyorum. Çok başarılı ve ekrana çok yakıştığını düşündüğüm isimler kadar maalesef şaşkınlıkla izlediğim pek çok kişi görüyorum. Bu sadece benim değil izleyiciye kulak verildiğinde çok kişinin ortak fikri. Meslek kurallarına uymak; hem ciddiyet, hem sorumluluk hem de etik kurallara uymayı gerektirir. Aslında bu hem iş hem özel hayatınızda böyle olmalı. Bizim öğrendiğimiz ve öyle olması gereken ekran adabı denep bir şey var. Günümüzde bunun çok fazla suistimal edildiğini üzülerek görüyorum. Sonra duyduğumuz şu görüş “onlar bunu yapıyorsa ben haydi haydi yaparım veya neden ben de yapmayayım?” Yani işi basite indirgemek. Ben her zaman işimi çok cidiiye aldığım için tabii ki mesleği bu hale getirenleri üzülerek izliyorum. Hele bizden çok önceki kuşaklardan bu mesleğin ustalarıyla tanışma, çalışma, örnek alma şansına eriştiyseniz mesleğe ve işini doğru düzgün yapan insanlara büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum.
Tabii ki gündeme ve gelişen, değişen çağa her anlamda ayak uydurmaya çalışacağız ama ekran önünde olmak kesinlikle birilerine örnek oluyorsunuz demektir. Sizi milyonlarca kişi izliyor. Kendi şahsihesabınızda istediğiniz şekile girin o sizi ve izleyenleri bağlar ama ekran da yapılan her şey doğru örnek ve olaylar değil. Seyirci çok güzel anlıyor.
Ülkemizde ve dünyada en çok beğendiğiniz program ve haber sunucular kimlerdir?
Çok büyük değerlerimiz ve duayenlerimiz var. Onlardan örnek ve feyz almak lazım. Kendi dönemlerimle ilgili de çok kıymetli meslektaşlarım var. Hepsinin adını tek tek saymam zor. Bir iki örnek verebilirim sadece şu anda aklıma gelen: Müge Anlı, Jülide Ateş, Serap Paköz, Beyazıt Öztürk, Emre Buga… Yurtdışında ise; Oprah Winfrey, Larry King (yeni kaybettik) tabii ki bu kadarla sınırlı değil sadece bir kaç örnek isim paylaşmak istedim.
Size göre ülkemizdeki medya kuruluşları haberleri ve programlarıyla gerçek görevlerini yerine getiriyor mu? Örneğin TV’lerde eskiden siyasi programlarda karşıt görüşlere de yer veriliyordu. Şimdi ise genel olarak bir taraf rakipleri hakkında düşüncelerini dile getirirken, rakiplerine yer verilmiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Medya dünyası genişledikçe çok seslilik de fazlalaştı. Bu güzel bi şey ama anlamsız kişilerin ekranda ahkam kesmeleri konusunda da şaşkınlığımızı ve bazen kızgınlığımızı tetikliyor. Siyasetçilarle, milletvekilleriyle, bakanlarımızla, cumurbaşkanlarıyla programlar, röportajlar yaptım. Yeri geldi milletvekilliği teklifleri, kadın kolları yönetimlerinden de teklifler aldım ama ben sadece dışında işimi yapmayı tercih ettim. Medya dünyası her mecranın sesini duyurabilmesinin en kolay yolu. Artık digital medya dünyasının hızına yetişmek bile mümkün olmuyor ve haberler daha hızlı yayılıyor. Siyaset dünyasına gelince son derece karışık ve evet taraflı yayın yapılabiliyor, bu konuda yine çeşitlilikle ve tercihle alakalı. Toplumun en ücra köşelerne ulaşmak için ekran daha çok kullanılıyor. Fikrime gelince bu konuda yorum yapmak gibi bir düşüncem olmadı çünkü herkes istediğini izlemekte, dinlemekte, takip etmekte özgür. Siyasetçilerin görüşlerini beyan edecekleri mecralar mutlaka var. Fakat sadece izleyiciler olarak bu kadar işin içine dahil değildik.
Haber ya da program izlerken ne kadar güzel yapıyorlar veya böyle habercilik ve böyle program yapılır mı? Dedikleriniz oluyor mu?
Çok güzel bir soru teşekkür ederim. Evet, kesinlikle oluyor. Herkes her konuyu, her programı, sunucu veya spikeri beğenmek zorunda değil ama gerçekten şaşkınlıkla görerek izlemeye asla dayanmadığım kişiler ve programlar var. Bunlar da geçecek diye düşünüyorum, zaten izlemiyorum. Ama tabii ki yılların yayıncısı olarak o tarz yapımları da ucundan bucağından fikrim olması açısından takip ediyorum. Bana kalsa ciddi temizlik yaparım. Sadece görüneceğim oraya çıkan ve milleti ekmeğinden eden sunucuyum diye görünen şahıslar yüzünden, asıl işi bu olan bir sürü başarılı meslektaşım oturuyor. Ya da daha başarılı ve sevilen isimlerde diyebilirim.
Türkiye güzeli seçildiğiniz de o an neler hissettikleriniz? Aklınızdan neler geçti? Ödül alırken ve ödül aldıktan sonraki anlarınızı anlatır mısınız?
Yurt içi ve yurt dışında ülkemi temsil etme imkânına sahip olabildiğim için öncelikle çok şanslıyım. Üstelik o zaman yarışmalar şimdi ki kadar bolluk içinde değil çok daha özel ve saygındı. Türkiye güzeli seçildiğim zaman tabii ki tarif edilmez, yaşanır denen bir mutluluk ve gurur yaşadım. O an sanki dünya sadece sizin etrafınızda dönüyor. Sonrasında Mankenler kraliçesi seçildim. Daha sonra İtalya ve Amerika’da ülkemi gururla temsil ettim ve derecelerle döndüm. Muhteşem zamanlar, göz kamaştırıcı organizasyonlardı. Dört dörtlük yarışmalarda ülkemi temsil etmenin ve sonrasında ülkemi başarıyla temsil ettiğim için alınan özel uluslararası teşekkür protokolleri, Türkiye’ye dönünce devlet büyükleri tarafından özel olarak tebrik edilmek gerçekten müthiş gurur verici anılar. Ayrıca 3 yıl boyunca dışişleri ve kültür bakanlığı ortak projesinde Türkiyeyi tanıtım projesinde 55 kişilik bir ekiple 55 ülke 90 şehir gezdim. Grup başkanlığı görevi dışında ekibin tüm organizasyonunu düzenledim ayrıca model olarak defilelere çıktım. Yurtdışında pek çok basın tanıtımlarında görev alıp, dergilere kapak oldum. Sonuçta ülkemi başarıyla “turque la belle” adı altında 3 yıl temsil ettiğim için devlet üstün başarı ödülü aldım. Bunlar hayatımda yaşadığım müthiş gurur verici görevlerdir. Bahsedecek daha çok şey var ama onlar bir başka sefere belki. Fakat İtalya’da yarışma esnasında yaşadığım güzel bir anıyı paylaşayım. Yarışma bitti, sonuçlar açıklanacak. Jüride sineme ve müzik dünyasından dünyaca ünlü isimler var. Sonuçlar açıklanıyor ve sahnede yanımda Hollywood’un en ünlü aktörlerinden Peter O’toole var. Ben hem yarışma heyecanı hem de dünyaca ünlü müthiş bir aktörle konuşma heyecanıyla “Miss Turkey” anonsunu 3.kez de yoğun bir tempo sonucunda fark ettim. Ve o anı size anlatamam herkes ayakta, alkışlar, ışıklar, flaşlar ve ilk kutlayan bir dünyaca ünlü bir aktör ve o an da sarılıp çok gülmüştük. İşte bu anılar hayatımda çok büyük anlam taşır.
Türkiye Güzelliğinin devamında, ABD ve Avrupa güzellik yarışmalarından ödüllerle zirveye çıktınız. Ödüller size neler kattı?
Her kazandığım başarı benim kendime ve bana güvenenlere karşı sorumluluğumu daha da arttırdı. Aslında işin aslı çok güzel bir ailem var ve beni sorumluluklarıma büyüklerime saygı ile yetiştiren muhteşem bir annem. Boşnak bir ailenin kızıyım, baba tarafım türk ve polonya karışık. Her başarımda ailemin payı çok büyük çünkü desteklerini eksik etmedikleri gibi insani ve vicdani değerlerimi bana onlar kazandırdı. Ödüllerim benim için çok kıymetli. Çünkü o zamanlar çok daha nezih ve özeldi. Ve ben elimden geldiği kadar bana layık görülen değerlere sahip çıkmaya çalıştım. En önemlisi o renkli hayatın yanlışlarına kapılmadım. Şükrediyorum.
Beğendiğiniz yerli ya da yabancı güzeller kimlerdir? Ya da her kadın güzel midir? Dünyanın birçok yerini gezdiniz, gördünüz. Gördüğünüz ülkelerle bizim ülkemizi kıyasladığınız olumlu ve olumsuz yanlarıyla neler diyebilirsiniz?
Bu konuda kıyaslama yapmak istemiyorum güzellik göreceli bir kavramdır ve bütün olarak huylarla, davranışlarla bütündür. Ülkemizi kıyaslamaya gelince her zaman muhteşem bir ülkede yaşadığımı düşündüm. Fakat dünyayı hem iş hem özel anlamda gezmek, yurtdışında yaşamak benim vizyonumu daha da geliştirdi. Olumlu olumsuz yanlar tabii ki var. Saygı ve sevginin, medeni davranışların en fazla olduğu her yer benim için öncelikli ve güzeldir. Pek çok kültürü inceleme imkanı buldum, değişik coğrafyalar gördüm. Yaptığım programlarda özel bir bölüm koyarak gittiğim ülkeleri kısaca kendim anlatıp tanıttım. Hep şanslı olduğumu düşündüm ve belki bugün bir virüs artık ne para, ne imkân tanıyor istediğiniz yere rahatça gidemiyorsunuz bile. Ülkemizin değerini bilelim ama laf ile olmuyor bunun için bilinç lazım.Ülkemizde kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. Size göre kadın cinayetlerine nasıl son verilir? Yasada İstanbul sözleşmesi olmasına rağmen kadın platformları uygulanmadığını söylüyorlar. Bu sözleşme uygulandığında sorun çözülür mü?
Bu konuda yaramız çok derin. Yozlaşmanın getirdiği, eğitimsizliğin ve ahlaki değerlerin iyice çökmeye başladığı zamanlar yaşıyoruz. Bu değerler insanın önce içinde olacak, aileden gelecek. Nerede bizim örf, adet gelenek göreneklerimiz. Çocuk yaşta evlilikler, akraba evlilikleri, anlaşamıyorsa ayrılmak isteyen kadınların dramı içler acısı. İnsana şiddetin her türü korkunç ama cezalar caydırıcı değil demek ki… İstanbul sözleşmesine tabii ki uyulmalı ama hani diyorlar ya bu topraklarda af edersiniz bu kadar sapık ne ara yetişti diye. Bu sözleşme tam olarak uygulandığında mutlaka caydırıcı olacaktır. Onun dışında dediğim gibi bizler de çevremize dikkat edeceğiz. Ailemizde bile olsa bu tarz potansiyel sapkınlıklar gördüğümüzde duyarsız kalmayacağız. Yapılacak daha çok şey var onu da bu acıları yaşayan ve hissedenler aslında içlerinden neler yapılması konusunda çok şey düşünüyor.
Aile ve Sosyal İşler Bakanı olsanız kadınlar için neler yaparsınız?
Böyle bir konum çok farklı duygular barındırıyor içinde aile söz konusu, aslında sizin ileride nasıl bir birey olacağınız konusunda ilk basamak. Bu nedenle temelden başlayabilmek lazım bazı gerekli müdahalelere. İnsanlar aile içinde çok acı şeyler yaşayabiliyor ama korkudan paylaşamıyor. Bu konuda neler yapılabilir. Aslında çevre bile birbirini kontrolde tutmalı yanıbaşında yanlış bir durum söz konusuysa o durumu bildirebilmeli. Çok başlık var ama uzun konular. Fakat bir diğer benim için çok önemli olan konu hayvan hakları yasası ve lütfen bu konuda artık yalvarıyoruz gereken yasalar çıksın. Hayvanlara eziyet edenlere asla acımam ve affı yok benim için tabii ki çocıuklarda öyle. İşte bu konularda bambaşka bir insan olabilirim. Kesinlikle affım olmaz.
Sizin oyunculuk kariyeriniz de var. Sinema, dizi ve tiyatrolardan teklifler geldiğinde projeye mi bakıyorsunuz? Projede yer alacak diğer oyunculara mı bakıyorsunuz? Gelen tekliflerde yer almak için ne gibi hassasiyetleriniz oluyor? Neye göre karar veriyorsunuz?
Sinema, tiyatro benim için her zaman çok özel bir yerdedir. Bu konuda da çok iyi yerlerde olabilirdim ama Tv ilk tercihimdi ve o ben mesleğe başladığımda setler ile tv devam ettirecek durumda değildi. Zamanlama tutmuyordu. Bir taraftan tv programları, modellik, fotomodellik, yarışmalar, yurtdışı programlarım derken maalesef dizilere çok vakit kalmadı. Tiyatro ise turnelere gidemediğim için olmamıştı. Fakat ilk dizim yine TRT ile oldu. Rahmetli Yılaz Zafer ile başroldeydik. “Türkmen Düğünü” gerçek bir hayat hikâyesi olarak çektik. Çok büyük ses getirdi, çok beğenildi. O dönemlerde benim oyunculuk konusunda da halkın gözünde çok sevilmemi sağladı. 90’lı yıllarda çektik ve bu kadar yıl hala arada oynuyor. Zamanın çok ünlü ve duayen oyuncularıyla oynama şansım oldu. Daha sonrasında pek çok teklif geldi ama dediğim gibi zamanlama uymadı. Yine de ara ara yapımlarda rol aldım. Daha sonrasında tiyatro oyunlarında oynadım. Ödüller aldım. Bazen soruluyor oynamak ister miydiniz? Diye. Özellikle bir dönem dizisinde rol almayı çok isterim. İnşallah o da kısmet olur. Teklif geldiğinde öyle bir durumda tabii ki önce rolün bana uygun olup olmadığına bakarım. Diğer oyuncularda tabii ki önemlidir. Hassasiyetim her konuda disiplinli çalışmak olur. Çünkü her işimde böyle olmaya çalışırım. Sanırım yapımcı veya yönetmenlerde böyle bir konudan memnun olurlar. Karşılıklı ortak kararlarda anlaşıldıktan sonra mutlaka güzel bir çalışma çıkacaktır.
Son çalışmamızı bir kaç ay önce yaptık. “Biz de sizin gibiyiz” adında kısa bir film çektim. Çok kıymetli oyuncular var. Gala için pandeminin ve yasakların hafiflemesini bekliyoruz. Herkesin yüreğine dokunacak bir farkındalık filmi. İnşallah en kısa zaman da izleyici ile buluşuruz.
Ülkemizde beğendiğiniz oyuncular kimlerdir?
Çok kıymetli oyuncularımız büyüklerimiz var. İlk aklıma gelen bir kaç isim; Halit Ergenç, Kıvanç Tatlıtuğ hem oyunculuk hem duruş açısından çok başarılı. Yurt dışında da olmalıydı. Aras Bulut İynemli, Mehmet Günsur… Perihan Savaş benim hem çok sevdiğim hem de hayran olduğum bir isimdir.
Bir kadın olarak nasıl bir dünya olmasını hayal edersiniz?
Öncelikle merhamet ve vicdan duygusunun geliştiği bir dünyada yaşamak isterdim. Saygı, sevgi, dürüstlük, hoşgörülü insanlar olsaydı her yanımızda. Hayvanlara sahip çıkıldığı, kimsenin kimseyi hor görmediği, komplekssiz yaşamlar. Dengeli, eşit şartlar herkes için. Tabii ki savaşların yaşanmadığı bir dünya ama hayaller ve gerçekler içinde yaşıyoruz maalesef.
Hayatınızda yapmak isteyip ama yapamadıklarınız, keşke yapsaydım, yapmasıydım var mı?
Fransa’dan oyunculuk için görüşme teklifi gelmişti. Kültür bakanlığı yetkilileri ile Paris: e gittik ve anlaştık. Şartlar Fransa’ya yerleşmem ve fransızca öğrenmemdi. Hemen derslere başladım fakat Türkiye’de en şaşalı zamanlarımdaydım ve o kadar yoğundum ki daha sonrasında vaz geçtim. Özellikle italya, İngiltere ve Japonya’dan modellik teklifleri geldi. Burada çok yoğunum dye gitmedim. Zaten milli manken olarak sık sık gidiyorunyerleşemem dedim. Ve şarkı söylemem için çok kıymetli hocalardan teklif geldi o konuda çok çalışmak gerek bu kadar büyük isim varken bir anda nasıl olur dedim. Ki; zaten eğitimler alınacaktı. Yaşım çok gençti ve o zamanlar beni bu konuda çok fazla yönlendiren olmadı. Zirve de dönemlerdi ve işte şimdi yapsaydım dediğim pişmanlıklarım. Hiç biri de sıradan şeyler değildi, düşündükçe hala içim cız eder.
Ece Pirim iş dışında neler yapar?
Kendimle baş başa kalmayı çok severim. Bu bence herkesin yapamadığı ama kendisiyle barışık olup, kendine yatabilen insanlar için çok önemli bir özellik. Film izlemeyi çok severim. Yabancı filmler konusunda ciddi bir birikimim vardır. Gezmeyi, yeniliklri keşfetmeyi, farklı kültürleri anlamyı çok severim ve zamanında bunların çoğunu gerçekleştirdim. Sanat benim için çok önemli. Gerçek sanata ve sanatçıya saygım sonsuz. Doğa sporlarını severim. Türkiye dünya gündemini takip etmekte benim iş dışında mutlaka yaptığım bir alışkanlıktır. Aile zaten vazgeçilmezim.
En son okuduğunuz kitap ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?
İşte bu konuda son zamanlarda çok zayıfım. O kadar çok ve düzenli kitap okurdum ki hele yurtdışından gelirken koca bir kütüphaneyi orada bıraktım diyebilirim. Son zamanlarda eğer okuduğum sayfayı iki kere okuyup tam adapte olamıyorsam bırakırım bir süre. Şu sıralarda mandalaya yoğunlaşmış durumdayım. Çünkü zihnimin gerçekten dinlenmeye ihtiyacı var ve mandala kitapları benim için çok cazip hatta kendi mandalamızı yaratmak konusunda profesyonel bir arkadaşım beni yönlendiriyor. Sevgili dostum Şenay Gültan. Zaten felsefesi çok derin ve omuzumada dövmesini yaptırmıştım. Farlılık ve dinginlik arayanlara tavsiye ederim.
Ne tür şarkı dinlersiniz ve beğendiğiniz şarkıcıları sorsam?
Ağır caz ve country müzik dışında hemen hemen her tür müzik dinlerim. O an ki psikolojime göre değişir. Müzik de olmazsa olmazımdır. M.F. Ö, Sıla, Ebru Gündeş, George Michael hemen aklıma gelenler.
Karakteriniz burcunuzla örtüşüyor mu?
Aslan burcuyum, yükselenim başak. Evet, hemen hemen örtüşüyor. Burcunu sevenlerdenim 😊
Hobileriniz nelerdir?
Sinema, mandala, bisiklet, su sporları birkaçı ve aynı zamanda uzun yıllar profesyonel voleybol oynadım.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
Bana bu güzel sitede röportaj fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Aslında daha çok yazaca, paylaşacak şey var ama bu yeterince okuyucularımıza benim hakkımda biraz olsun bilgi verecektir. Digital medya’dan bahsettik. Yeni bir programa başladım. Abone olup takip ederlerse çok sevinirim. Ayrıca görmek, öğrenmek şstedikleri konuları benimle paylaşırlarsa da o yönde de çalışmalar yapmak isterim. “Naturaltv online” da “Ece Pirim ile A’dan Z’ye” de izleyilerle buluşmak beni çok mutlu edecektir. Ayrıca Tv içinde bir kaç proje var. Onlarla ilgili görüşmelerimiz de devam ediyor. Tüm okuyucularınıza sağlıklı, mutlu ve sevgi dolu günler diliyorum. Zaman ayırdıkları için çok teşekkür ederim.