Medikal estetik sektörü her geçen gün daha fazla ilgi görüyor. Güzellik ve bakım artık sadece lüks değil, birçok insan için bir ihtiyaç haline geldi. Fakat bu sektörün vitrinden görünen ışıltılı yüzünün arkasında, özellikle klinik ve polikliniklerin yaşadığı ciddi sorunlar var. Bu işi kurumsal, yasal ve etik sınırlar içinde yapanlar için süreç bazen gerçekten zorlayıcı hale geliyor.
En temel sorunlardan biri, doktor kadrosu. Yönetmeliklere göre belli sayıda hekim bulundurmak zorunlu ama bu kolay bir iş değil. Çünkü medikal estetik uygulamaları yapacak, bakanlık onaylı sertifikaya sahip hekim sayısı oldukça az. 2005 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından verilen medikal estetik sertifikaları, o dönemde birçok hekim tarafından alınmış olsa da, daha sonra bu sertifikaların geçerliliği ve yeni sertifika programlarının düzenlenmesi konusunda belirsizlikler yaşandı. Danıştay 10. Dairesi’nin 2005 yılında aldığı bir kararla, sertifikalı hekimlerin bu sertifikalara dayanarak belirli tıbbi işlemleri yapamayacakları da belirtilmişti.
Bununla birlikte, medikal estetik kliniklerinin çalışabilmesi için zorunlu olarak belirli bir doktor ve hemşire sayısını bulundurması gerekiyor. Ne yazık ki, işletme kapasitesinin çok ötesindeki bu kadro zorunluluğu, bazı işletmeler için sürdürülebilirlik açısından büyük bir engel oluşturuyor. Küçük ya da orta ölçekli kliniklerin çoğu, gerekli kadroyu bulundurmaları gereken yasal zorunluluklar yüzünden faaliyetlerini devam ettirmekte zorlanıyor. Hangi tip ruhsata sahip olursanız olun, belirli sayıda doktor ve hemşire bulundurmak zorundasınız.
Bu durum, işletmenin kazanç durumu ve kapasitesinden bağımsız olarak geçerli. Bazı klinikler, bu zorunlu kadroları oluşturmak için büyük bir çaba sarf ederken, yeterli kazanç sağlayamamakta ve bu da sektörün adil işleyişini engelleyen bir durum yaratmaktadır.
Durum böyle olunca sektörde ciddi bir tekelleşme oluştu. Sertifikalı az sayıda doktorun etrafında dönen yüksek maaşlar, küçük ya da orta ölçekli kliniklerin belini büküyor. Hatta öyle ki, “güzellik merkezi” adı altında faaliyet gösteren daha küçük işletmeler, çok daha yüksek kârlar elde ederken, bakanlığa bağlı kurumsal yapılar bu rekabet karşısında zorlanıyor.
Bir de üstüne, yeni mezun her hekimin tüm medikal estetik uygulamaları yapabileceğini öne süren belirsiz bir yasal algı eklenince, sektör iyice çetrefilli bir hal aldı. Bu durum sadece kliniklerin işleyişini değil, hizmet alan vatandaşların güvenliğini de etkiliyor. Herkesin aynı seviyede bilgi ve deneyime sahip olmadığı bir alanda, uygulamalar ancak sağlam bir eğitim ve yasal netlikle güvenli hale gelir.
İşin özü şu: Bu sektörde çalışan, istihdam yaratan, yasalara uygun hareket eden işletmeler olarak bizler; hem hekim temininde hem de rekabet koşullarında sürdürülebilirliğimizi kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Kimseye başkaldırmak gibi bir niyetimiz yok, sadece daha net, daha erişilebilir ve daha adil bir sistem talep ediyoruz.
Bakanlık tarafından belirlenecek yeni şartların hem sektörü hem de vatandaşları destekleyecek şekilde düzenlenmesini umut ediyoruz. Eğitim olanaklarının artırıldığı, uygulamaların net sınırlarla belirlendiği, hem işletmeciyi hem hizmet alanı koruyan bir çerçeveyle ilerlemek hepimizin yararına olacaktır.
Çünkü biz bu işi severek yapıyoruz. Ama sevgiyle yapılan işlerin de ayakta kalabilmesi için, adil zemine ihtiyacı var.