Gayet doğal sebeplerden ötürü karın bölgenizde biraz şişkinlik vardır.
Elalem: A hamile misin yoksa?
Sağlık problemleri veya başka biyolojik sebeplerden dolayı 4-5 kilo fazlanız vardır.
Elalem: Acilen diyete başlamalısın, yaşını bile büyük gösteriyor bu kilolar!
Cilt sağlığınız için veya daha rahat hissettiğiniz için dışarıya makyajsız çıkmışsınızdır.
Elalem: Hasta mısın canım? Çok solgun görünüyorsun…
Kendinizi mutlu ve sağlıklı hissettiğiniz ideal kilonuza ulaşmışsınızdır.
Elalem: Eridin, eridin! Ye azcık…
Tarzınızı değiştirmişsinizdir çünküüü canınız öyle istemiştir.
Elalem: Ben senin kadar iddialı giyinemem, kocam izin vermez bir kere…
Saç renginizi değiştirmişsinizdir.
Elalem: O çabuk akar, çok da bakım ister. Bak mesela geçenlerde bir renk görd…
Merhabalar!
Kafanızı şişererek girdim konuya çünkü bu hepimizin her gün, belki de her dakika dinlediği, maruz kaldığı sonsuz bir yargı döngüsü… Şu yazdığım yargılardan herhangi birine maruz kalmayan var mı allahaşkına! Bana artık kim tarafından söylenmiş, ne üslupla söylenmiş, neden söylemeye gereksinim duymuş kısımları bile kafa yormaya değer gelmiyor açıkçası… Evet bu hafta sizlere, bir önceki yazımda ucundan bahsettiğim konuyla ilgili yazmaya geldim.
Konuya geniş bir çerçeveden yaklaşacak olursam; toplumumuzun ve sosyal ilişkilerimizin merkezinde olan şu meseleye, “Elalem ne der?” sorusuna nasıl yaklaştığımız önemli!
Öncelikle kendinize dürüstçe şu soruyu sormanızı istiyorum: Elalem ne der, umrunuzda mı?
Cevabınız evet ise lütfen yazımı sabırla okuyunuz şayet cevabınız; hayata bir kere geliyorum ve bu şansı elalemin standartlarında göre değil kendi yazdığım şekliyle yaşayacağım, umrumda değiller diyorsanız yalnız veya yanlış değilsiniz… Gelin biraz rahatlayalım.
Ezbere bildiğimiz üzere çoğumuz kah ailelerimizin, kah çevremizin baskısıyla; “Kısa etek giyersen elalem ne der?”, “Üniversite okumazsan elalem ne der?”, hatta “Kaslı bir adam değilsen elalem ne der?” kaygılarıyla büyütüldük. Zamanın ruhuna uyum sağlamaya çalışan toplumumuz yavaş yavaş bireysel hak ve özgürlüklere saygı duymaya başladı. Dolayısıyla şu elalemin sonsuz yargıları artık neredeyse bir çeşit saygısızlık, görgüsüzlük olarak karşılanmaya başlandı. Benden söylemesi! Dünya dönüyorsa geride kalamazsınız. Değişimi de kafada başlatmak şart çünkü hayat kısa, eskiyi zamanında bırakmalı, yeniye yer açmalıyız! Gerçi yeni çağın da güzellik algısının sağlıksız şekillerde biçimlenmesine katkısı büyük…
Sosyal medya platformlarında kullanılan filtrelerle, sayısı her geçen gün artan makyaj videolarıyla kendini tanıtan gençler/kadınlar doğal halleriyle gözükmekten çekindikleri için yeni insanlarla “gerçek hayatta” görüşmemeyi tercih ediyorlarmış! Bana kalırsa bu durum bir zamanlar elalem ne der baskısının evrim geçirmiş versiyonu.
Anlayacağınız bu yargı ve manalar bir toplumun içinde var olmaya devam ettiğimiz müddetçe (ki zorundayız, yaradılış…) bambaşka formlarda ve söylemlerle devam edecek…
Öte yandan yine sosyal medya platformlarından adına sıkça rastladığımız bir kavram “body shaming” (bensel aşağılama) ile bu soruna ucundan bir farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Hatta Beyonce’dan Danla Bilic’ine kadar bir çok ünlü ve fenomen bu akımla birlikte cesaretlenip, kendilerini olduğu gibi lanse etmeye başladılar. Ne mutlu!
Tabii ki bu bir dizi kabul ediş ve değişim süreci anlamına da geliyor. Elalem ne derse desin, siz istediğiniz gibi görünün, giyinin, yaşayın demek dile kolay, biliyorum.
Bu yüzden öncelikle bu yargıların hiç bitmeyeceğini veya azalarak biteceğini kabullenmemiz lazım.
Çevremizden akraba bile olsa bu toksik, dayatmacı zihniyete sahip kişileri çıkarmamız lazım.
Kendi öz beğenilerimizi, değerlerimizi ve tercihlerimizi dürüstçe sorgulayıp, acele etmeden hayata geçirmemiz lazım.
En klişesinden, kendimizi sevmemiz lazım unutmayın; ‘şimdilik’ beğenmediğiniz, hor gördüğünüz, yanlarınız veya özelliklerinizden yalnızca bir tane var ve yalnızca size özel. Diğer bir deyişle sizi herkesten ayıran özgün ayrıcalıklar en doğal halimizde saklı, yok edip, saklamak yerine güzelleştirmemiz lazım.
İşte tüm bu bilinç ve farkındalık sayesinde, elalemin ne söylediği ne düşündüğü bir nebze olsun değerini kaybediyor. Yani ne yaptığını neden yaptığını bilen insanın hali başka oluyor… Bu başka hale karşılık; elalem de biraz olsun susmasını öğreniyor sanırım… Deneyin, kendiniz görün. Cildinize bile iyi gelecek! 🙂
Günün sonunda, değişim ve gelişim gösteren herkese kulp takacak bir şeyler bulur elalem! Bununla başa çıkmak; yine
kendinizi tanıyıp, bilip, sevmekten geçiyor. Zaten günümüzde herkes birer ‘yargı machine’ hepsine birden kulak astığınızı bir düşünsenize! Akıllara zarar!
Hatta o kadar büyük zararlar ki bu baskı ve yargıların yarattığı; dismorfik bozukluk diğer bir adıyla ayna hastalığı olarak da bilinen rahatsızlık baş gösterebiliyormuş kişilerde… Çocukluktan itibaren özellikle kız çocuklarına yönelik baskılar ve yapıştırılan bir takım etiketler sonucu birey, uzun yıllar boyunca hatta belki de hayatı boyunca dış görünüşüne takıntılı olarak yaşıyor imiş… Bu rahatsızlık peşi sıra birçok yanlış estetik müdahale ve sağlıksız değişime sebebiyet verecektir tabii ki… Hâlbuki her bedenin ve dış görünüşün kendine has bir güzelliği ve estetiği olduğu konusunda bilinçlenip çevremizi de bilinçlendirsek, çocuklarımızı ve gençleri doğallığa teşvik etsek bu sorunun yavaş da olsa, azalarak bitmesini sağlayabiliriz…
Tüm bunların dışında tabii ki yapıcı eleştirilere ve değerli yargılara ihtiyacımız var. Kişisel gelişim yolculuğumuz içinde olsun gündelik hayat içinde aldığımız kararlara dair olsun… Ama bunun da bir adabı ve oluru var. Bu tip akılları, yargıları veya eleştirileri de bizi hep daha ileriye taşıyacak olan, bir adım daha ilerlemeniz için gereken tüm anlayış ve fedakârlıkları gösteren insanlarla dolu bir çevremiz sağlayabilir. Hayatımızda elalem değil gerçek dostlar olmalı…
Kıssadan hisse; elalemin sonsuz yargı döngüsünden önce son çıkış kendiniz.
Sevgilerle…