Henüz bir çocukken, ergenliğimizde ya da gençliğimizin o ışıl ışıl
çağlarında hiç bir zaman algılayamadığımız bir şeydir
yaşlılık. ‘Yaş’lı olmanın hiç bir zaman bize dokunmayacağını, bizleri
etkilemeyeceğini düşünürüz. Ve onu başımıza gelmesini istemediğimiz, kötü bir şey olarak
tanımlarız sanki.
Oysa hayatın bir gerçeği olarak; gençliğin o en güzel hali ve en enerjik zamanları
uçup gidecek ve hepimiz daha farklı, yaş almış bir bedene doğru ilerleyeceğiz. Ve farkında olmasak da gün be gün ilerliyoruz.
Belli bir yaşa gelenlerimiz iyi bilir, bir çoğumuz, “Ah gençlik!” ya da “Nerede o eski günler deriz!”. Hatta; “Hızlı yaşa, genç öl” sloganı kazınmıştır bir çoğumuzun hafızasına. Ebedi gençlik, sadece beden güzelliğiyle varolmak bizim için tek mutluluk kaynağı imiş gibi…
Bilgi, bilgelik, yaşlanmak… ancak en doğru tanımlamasıyla yaş almak.
Bilgi ve deneyim yaş ile geliyor hayatımıza. Öğreniyor ve ilerliyoruz hayatın bize verdiği mesajları iyi okuyabilirsek. İnsan yaş aldıkça, eğer ruhen kendini genç tutabiliyorsa, halen aktif olabiliyorsa o zaman yaşı ileride olmak bir avantaja dönüşebiliyor. Ama eğer yaşa takılarak, umutsuzluğa kapılıyorsa kişi, o zaman elbette ki yaşlılık tanımı da devreye giriyor.
Kendi adıma hayatın orta yerinde olduğumu söyleyebilirim. Dediğim gibi çok genç olduğum dönemler için ileri bir yaş. Belki ileriden geriye bakmayı denersem, çok genç bir yaş. İşte nereden ve nasıl baktığımız kendinize çok önemli.
Yaşlılığı tam anlamıyla bilmesem de; kişinin beden ve zihni ile, en önemlisi ruhu ile bağlantıda kaldığında yaş almanın önemi azalıyor diyebilirim.
Ben yaşlanmak yerine yaş almak demenin daha doğru olduğuna inanıyorum.
Çünkü yaşlanmak kalıbının, sanki artık bir işe yaramazmış gibi bir
etiket birlikte geldiğini düşünüyorum. Oysa yaş aldıkça kendimizi yenileyebilir, hobilerimizi ya da yapmakistediklerimizi aktif tutarsak, bir ömrün deneyiminini kullanma şansımız olabilir diye hissediyorum kendi adıma.
Çevremizde gördüğümüz bir çok yaş almış kişiler, emekli olarak hayatı
terkedebiliyor. Kendilerini işe yaramıyor olarak görebiliyor. Belki de
yaşlanmak bu noktada başlıyor. Çünkü yaşarken yaşamı bırakmaya başlıyorlar.
Bu hafta bu konuya eğilmemin sebebi
93. Oscar ödüllerinde En İyi Oyuncu Ödülü’nü alan Anthony Hopkins’e
bakmamdan kaynaklanıyor. Hopkins uzun yıllardır bir çoğumuzun sevdiği bir oyuncu.
Kendisi şu anda seksenüç yaşında. Ve bu ödülü hiç beklemediğini söylüyor. Elbette yaş almış, elbette ilk
gençliğindeki bedeninden çok daha farklı bir halde. O eski yakışıklılığı yok artık.
Ama sadece bedene sıkışıp, bir köşeye çekilmemiş. Hayatı bırakmamış ve bizlere bu yaşta da hayata bağlanılabileceğini, her yaşın kendine ait bir güzelliği olduğu bilgisini aktarabilen, iyi bir örnek diye düşünüyorum.
Bizim ülkemizde son derece kıymetli yaş almış üstadlarımız, hocalarımız bulunmakta. Ve ilerlemiş yaşlarıyla hala topluma hizmet etmekteler. Değerli hocamız İlber Ortaylı gibi, yine bizim oyuncularımızdan Cüneyt Arkın gibi yaş almış bilgelerimiz var.
Bilgileri ve hayat deneyimleriyle gençleri eğiterek, onlara hayatın yaşanmaya değer olduğunu anlatmaktalar. Harika hizmetleri için onlara teşekkür ediyoruz.
Ve Anthony Hopkins ustanın bir bilgelik şiiriyle, sizleri başbaşa bırakmak istiyorum;
Seni sevmeye hazır olmayan insanları serbest bırak
Bu hayatında yapacağın en zor şey.
Seni sevmeye hazır olmayanlara sevgini vermeyi bırak.
Değişmek istemeyen insanlarla zor sohbetler yapmayı bırak.
Varlığına önem vermeyen insanlar için görünmeyi bırak.
İçgüdülerinin, etrafındaki herkesin iyi dileklerini kazanmak olduğunu biliyorum.
Ancak aynı zamanda bu zamanını, enerjini ve akıl sağlığını çalacak dürtüdür.
Hayatında memnuniyet, ilgi ve bağlılık ortaya çıktığında, herkes senin
kadar dürüst olmayacak.
Bu, olduğun kişiyi değiştirmen gerektiği anlamına gelmez.
Bu seni sevmeye hazır olmayan insanları sevmeyi bırakman anlamına geliyor.
Zamanını harcadığın kişiler tarafından ince bir şekilde dışlanır, ince
bir şekilde aşağılanır, unutulur ve kolaylıkla görmezden gelinirsen,
onlara ilgini ve enerjini sunmaya devam ederek kendine iyilik
yapmazsın.
Gerçek şu ki sen herkes değilsin…
Ve herkes senin için değil.
Bu dünyayı bu kadar özel yapan şey, arkadaşlığına, sevgine, dostluğuna
önem veren birkaç kişiyi bulduğun zaman ve gerçek aşkı… bunun ne
kadar değerli olduğunu bileceksin…
Çünkü olmayan şeyleri tecrübe ettin…
Ama bunu yapamayan birisinin seni sevmesini sağlamak için ne kadar çok
zaman harcarsın?
Bu gezegende milyarlarca insan var ve çoğu seninle kendi seviyelerinde
sevgi titreşimleri içindeler…
Ama…
Seni yastık, ikinci plân seçeneği, terapist ve duygusal iyileşme
stratejisi olarak kullanan insanların mahremiyetinde ne kadar kısa
kalırsan senin için doğru olan bu…
Denemeyi bırakırsan ilişki biter…
Belki mesaj göndermeyi bırakırsan telefonun günlerce ve haftalarca
sessiz kalır…
Birini sevmeyi bırakırsan gerçek olmayan aşk eriyebilir…
Bu bir ilişkiyi mahvettiğin anlamına gelmez!
Bu ilişkiyi tutan tek şey sadece sendin ve sadece senin onu tutmak
için tuttuğun enerjiydi.
Bu aşk değil.
Bu bağlılıktır.
İstemeyenlere bir şans vermek istemektir!
Hayatındaki en değerli ve en önemli şey enerjindir.
Bu sadece senin zamanın ve sınırlı…
Bu senin enerjin!
Zamanını senin için uygun olmayan insanlarla geçirdiğin zaman neden bu
kadar sabırsız olduğunu anlamaya başlarsın.
Hayatın için, kendin için ve tanıdığın herkes için yapabileceğin en
önemli şeyin enerjini her şeyden daha vahşi bir şekilde korumak
olduğunu fark etmeye başlayacaksın.
Hayatını güvenli bir sığınak yap,
Sadece seninle uyumlu kişilere izin ver…
İnsanları kurtarmak senin sorumluluğun değil.
Onları kurtarılması gerektiğine ikna etmekten sorumlu değilsin.
Her an insanlar için var olmak ve onlara hayatını vermek senin işin değil..
Çünkü eğer kötü hissediyorsan, görevde hissediyorsan, mecbur
hissediyorsan onlara verdiğin iyiliği geri vermeyeceklerinden
korkuyorsun…
Kaderin sevildiğini fark etmek ve hak ettiğini düşündüğün sevgiyi kabul etmek.
Gerçek bir dostluğu hak ettiğine karar ver… gerçek bir bağlılık,
sağlıklı ve başarılı insanlarla tam sevgi.
Sonra bekle…
Sadece bir süreliğine…
Ve her şeyin ne kadar değiştiğini izle…”
Bir yandan da pandemi hayatıımzda, tam kapanmaya doğru bir kaç gün kalmışken hepimize
moralimizi yüksek tutacağımız bir hafta diliyorum.
sibelbugdayci@gmail.com