Çocukluğumda zaman zaman çevremdeki konuşmalardan duyardım. Bu adamın kumaşı iyi değilmiş. Bu çocuğun çok iyi bir kumaşı var. Filan teyze çok temiz bir kumaşa sahipmiş. Ne demek istediklerini bir türlü anlayamazdım. Çünkü benim kafamdaki kumaş sadece üzerimize giydiğimiz, ara ara nenemin ve annemin babama sipariş ettikleri bizlere kışlık pijama veya kalın elbiseler dikilmesi için alınan rengarenk 5 10 metrelik bez parçalarıydı o kadar. Çocuk bu ya; hiç bir insanın kumaşı olur muydu ki? Mesela benim, annemin, babamın ve nenemin de mi kumaşları vardı. Bunları düşünüp düşünüp bir cevap bulamayınca da içimden bolca gülerdim çocuk kafasıyla.
Bir zaman sonra, aklıma parlak bir fikir gelmişti. İnsanların seslerine göre onları bazı kumaş biçimlerine göre kodlamaya başlamıştım çocuk dünyamda. Bu eğlenceli oyunum kendi içimde yıllarca sürdü. Ta ki insanın kumaşıyla neyin kastedildiğini kişisel tecrübelerle öğreninceye dek. Gerçek hayata hoş geldim o zaman bakalım ne kadar hazırım sana gerçek.
Bir sahne var kafamda ve yıllardan beri silinmiyor. Aile çevremizden birkaç kişiyle çok sevdiğimiz bir yere yemeğe gitmiştik. Daha doğrusu onları biz davet etmiştik. Gittiğimiz mekan Engin ile sıkça gittiğimiz ve artık çalışanlarıyla aramızda çok sıcak bir ilişkinin, iletişimin kurulduğu bir yerdi. Yine her zamanki gibi çok sıcak karşıladılar bizi. Konuştuk, gülüştük ve Hal hatır sorduktan sonra, siparişlerimizi vermek istedik.
Yanımızdaki misafirimiz gayet kabaca; emreder şekilde, yapay gücüyle çalışan garson arkadaşımızı küçümser bir biçimde, hadi koçum şuraya bilmem bilmem ne getir. Şunu öyle yap bakalım. Bunu böyle yap bakalım tavrıyla emirler yağdırmaya başladı. Masaya bir su getir bakalım filan gibi daha pek çok kabaca cümle kurdu arkadaşlarımız için. Ne kadar utandığımı ve kendimi ne kadar kötü hissettiğimi, onlara ne çok mahcup olduğumu anlatamam. Kendince bir güç gösterisi yaparak, bir üstünlük taslamaya çalıştı. Sıradan hayatında ise gayet sönük ve soluk bir insan olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Gelecek zamanlarda da olabildiğince onunla dışarıda pek zaman geçirmemeyi tercih ettik. Ancak şunu paylaşmak isterim ki, çok üzülerek onun insan olmakla ilgili kritik puanını vermiş oldum. Genellikle de bu tür insanlardan kaçmaya ve hayatıma almamaya özen gösteriyorum.
Sence bir insanın kumaşının iyi ya da kötü oluşunu ne belirler? Gerçekte nasıl bir insan olduğunu nasıl anlarsın? Peki sen kendi kumaşın hakkında hiç düşündün mü? Nasıl bir kumaşın var sence ve etrafında sana dair duyduklarına göre? Biliyorum oldukça zor bir konu bu. Bence birinin kumaşının nasıl olduğuna dair bir fikir edinmek istiyorsan, ona bugüne kadar hiçbir zaman sahip olmadığı bir güç ver. Bu güç bir yetki, bir alan, bir sorumluluk veya para olabilir. Bunu sen seç. Ama şuna özen göster. Vereceğin bu güç öylesine bir güç olsun ki, daha önce kişinin asla sahip olmanın hayalini bile kuramadığı bir şey olsun. Çoğunlukla kendi işgücünü yaratamayanlar, kendileri dışında bir güç ararlar. Kimileri bu gücü makam mevki, kimisi karşı cins, kimisi maddi menfaat çarkı, kimisi diplomayla, kimisi para veya meşhur olmakla yaratır kendine. Sana göre bunlardan hangisi doğru bir güçlenme şekli?
İnsan kendince oluşturduğu bu yapay güçlerle, kendini güvende hisseder. Ona güvende hissettiren bu yapay güçler, onun aynı zamanda sahip olduğu korkularını besler. Bir gün elinde tuttuğu bu yapay güçleri kaybetme korkusu, onu yaşamı boyunca sarıp sarmalar. Esasında insan içindeki güçsüzlüğün açığa çıkmaması için kurgulamıştır yaşamını. Bu korku, her geçen gün onu kendinden uzaklaştırmış ve insanı insan yapan omurgasını kaybetmesine sebep olmuştur. Karşımıza çıkan ise kendine yalancı ve her şeye yabancı bir insan ve onun hiçbir şey oluşu.
peki bu omurgasız, sahte güçlerle bezenmiş insanın sonu nereye çıkar? Omurgasız insanın çoğaldığı toplumlarda ise ne hak ve adalet, ne de evrensel değerler için bir örgütlenme beklenemez. Bu ne anlama geliyor? Yapay güçlere sahip bu insan tipi gücünü asla kaybetmek istemez ve bencilliğin tepe noktasına tırmanır. Sistem bu tür bir insanı yaratmakta çok başarılıdır. Çünkü sistem kendini yaşatacak insan tipini insanın kendisinin yaratmasına alan bırakır.
Şimdi bir saniyeliğine kendine dön ve güç merkezini sorgula. Senin gücün kendi içinde mi? Yoksa etrafına yarattığın yapay güçlerden mi oluşuyor? Üniversitede öğrenciyken, Boğaziçi esnafıyla ve üniversite kapılarında çalışan güvenlik görevlisi arkadaşlarımızla son derece yakın bir ilişkimiz vardı. Ben doğal olarak her kapıdan geçtiğimde, günün saatine uygun olarak bir selamlaşma, hal hatır sorma, genel bir gündelik hayattan konuşmak üzere dakikalarca konuşur, birlikte çay içer ayak üstü meyveler atıştırır ve keyifli keyifli söyleşirdik. Bu zamanlar benim için çok kıymetli zamanlardı doğrusu. Bir gün arkadaşlarımdan biri kapıda çok oyalanıyorum diye fazla haşır neşir oluyorsun bunlarla demişti ve çok üzülmüştüm. Çünkü bunlar benim için sıcacık yaşam pratikleri ve yaşama anlam katan detaylardır her zaman. Sonra o tür arkadaşlarımı da yavaş yavaş hayatımdan uzaklaştırdım. Fakat işte dedim ya yapay ve geçici güçler öylesine tehlikelidir ki; bizlerin abi, abla dediği birçoğu 20 yılın güvenlik görevlileri , yaşanan son olaylarda aldıkları emirler ve yapay güçleriyle yumruk ve tekmelerini hiç esirgemediler Boğaziçi’nin pırıl pırıl öğrencilerinden. Çok cömertçe kullandılar onları yerlerde sürükleyip, örselerken bu sonsuz güçlerini. teşekkürler sana yapay güçler ki bize hiçbir zaman kavrayamayacağımız anlamsız güçleri bu kadar çabuk öğrettiğin için.
Dedim ya; yaşamındaki tek gücü diploması, makamı ve mevkiisi, ekonomik refahı, şöhreti ve benzer gücü olan insan, kendini de sadece o yapay güçlerle tanımlar varlığını. Bu yapay güçler onun varlığını belgelerken, insan olma kimliğini de yok eder aslında. Sistemler bu insan zayıflıklarını çok iyi kullanır ve kendine borçlu bırakır insanı. Yine aynı sistemler, Hayatı boyunca, nefes aldığı sürece de insanın bu zayıflıklarını sağlam bir argüman olarak kullanır. Toplumsal gelişmeler karşısında insanın pasifiz olmasının yolunu açar. Kendi başına gelmedikçe, bir başkası için insanın her hangi bir adım atmasını engeller. Hatta kendi başına gelse bile yine insan sistemin beslediği argümanlara göre karar alır ve çoğunlukla çoğunluğun yanında yer alır. Yıllar yıllar önce bir işçi direnişinin sonucundaki greve katıldığımızda, eğer şirket bu çalışanları işten çıkarmışsa, mutlaka bildiği çok gizli bir şey vardır ki atmıştır onları diye konuşuluyordu çok bilenler arasında. Bir başkasının hakkının savunulmasını bu insandan beklemek, bir başkasının adaleti için ses çıkarmasını bu sistemin insanından ummaksa, sanırım kocaman bir mucize.
Sözgelimi; Sahip olduğun parayı çevrendeki inşanlar üzerinde bir güç unsuru ve yönetme şekli olarak kullanıyorsan, senin de gücünün para temeli üzerine inşa ettiğini söylemek zorundayım. Mesela bir akşam yemeğine davet ettiğin arkadaşının genel ekonomik durumunu bildiğin halde, onu gidemeyeceği bir yere götürüp ve ona en pahalı yemeği onun izni olmadan ısmarlıyorsan, üzgünüm davranışını gözden geçirmelisin yapay güçlü ve hiçbir şey olmamış insan.
Kimi yapay güçlü insanlar da sahip oldukları ev, araba, yazlık ya da bir işletmesi üzerinden başkası üzerinde güç kurmaya çalışır. Neden araba almıyorsunuz? Niye bir eviniz yok? Evinizi daha iyi bir muhitten almalısınız. Bizim evimiz falan filan kategorisinden bir ev. Arabamız bilmem ne sınıfından bir araba. Maalesef çaresiz insan, sen de bu değerlerle kendini tanımlıyorsun. Senin tek gücün işte bunlar. Başka da bir şeyin yok.
İnsanın yapay güçleri, toplumun da yapay güçlerini beraberinde getiriyor tabii. Evli misin? Ne zaman evleneceksin? Eğer evliysen, o zaman ne zaman çocuk yapacaksın? Kaç çocuk yapacaksın? İkincisi ne zaman geliyor gibi pek çok beklenti ve yapay sorularla karşı karşıya kalırsın. Çünkü sistemler, toplumların da ürettiği bu güçlerin devam etmesini ister ve onu defalarca ve defalarca yeniden yaratır. Kendini doğal bir şekilde yapay güçlerle beslemek ister. Bu onun ayakta durabilmesinin tek yoludur.
Günü geldiğinde insan bir sebeple bu yapay güçlerini kaybettiğinde, çırıl çıplak kalır. Kendini bomboş yapayalnız, anlamsız ve yok olmuş hisseder. Oysa güçlüyken görmezden geldiği, yok saydığı, üstünlük tasladığı, kendini bir şey sandığı, nice canı yaktığı ve ne çok kalbi kırdığı gerçeği yüzüne çarpması gereken veya artık karşılaşması gereken bir gerçektir. İnsanın kumaşı yapay güçlerle dokunmuşsa, içindeki doğal gücü bulması ve ona sımsıkı sarılması çok zordur. İçinde seni sen yapan gerçek gücünün seni bulması ve sahici güçlerinin keşfedilmesi umuduyla.
Sevgimle, sevdamla.