Yeni bir bebek doğduğunda, hatırlıyor musun en çok söylenen temenniler neydi aileye ve hayata yeni katılan varlığa? Her zaman İyi bir insan olsun istenirdi. Ahlaklı, dürüst ve adaletli bir insan olması dilenir ve en azından kendi vatanına milletine hayırlı bir evlat olsun dilekleri uçuşurdu havada. Şimdi düşünüyorum da ne güzel dileklermiş. Bunlar o kadar değerliydi ki, başarılı olmanın kriterlerini de bu temenniler oluşturuyordu bir zamanlar. Peki, şimdilerde bu başarı dediğin şey nelere bağlı? Neyle ölçüyorsun bir kişinin başarısını ya da başarısızlığını? Neyi başarı ve neyi başarısızlık sayıyorsun?
Yakın bir zamanda izlediğim bir filmde, siyahi bir kadın terapistine şöyle diyordu. Benim bu dünyada başarıdan başka şansım yok. Ben başarılı olmak zorundayım. Çünkü eğer başarılı olmazsam, Amerikalı beyazların benden beklediği başarısız olma rolünü kabul etmiş oluyorum ve bunu onlara vermiş oluyorum. Benim bu hayatta iki şansım var diyordu genç kadın terapistine. Ya kapitalizmin bana sağladığı yapay başarılı çarkların birinden geçerken alkışlanmak, ya da Amerikalı beyazların benden beklediği şekilde bir çöp olmak. Ama ben bu ikisini de istemiyorum hayatımda. Sadece sıradan, öylesine yaşayıp giden biri olmak istiyorum. Sence böylesini istemek anormal mi? Bazen biri hiçbir şey istemeden de sıradan başarısız biri olmayı istiyor olamaz mı?
Mesela bir şirketin başına genel müdür olmuş biri sence bir başarı örneği midir? Evet, çoğunlukla bu sorunun cevabı bu. Hemen başarılı bir iş insanı olarak adlandırıldığını biliyorsun. Başarılı olarak atletiğin bu başarılı insanların kendinden daha aşağıda çalışanlara nasıl davrandığını, onlara nasıl muamele ettiğini, onlar için hak ve hukuk gözetip gözetmediğini, liyakatli davranıp davranmadığını nasıl olsa artık sormuyorsun. Dolayısıyla onlar hep o koltuktayken, her zaman ve hep başarılıdırlar değil mi?
Hala bir avukat, bir mühendis veya bir doktor olmak, ya da bir üniversitenin üst kademelerinde görev yapıyor olmak birer başarı göstergesi pek çoğumuz için. Esasında başarı kriterleri oldukça değişkendir. belki sana göre yüksek bir miktarda para kazanmak olabilir. Kimine göre başarılı olmak iyi bir kariyer demektir. Bazılarına göre de iyi bir evlilik yaparak, harika çocuklarının olması bir başarıdır. Ama farkında mısın? Bu kriterler arasına Maalesef etik davranmayı, huzurlu ve mutlu bir insan olmayı, dürüst ve liyakatli olmayı kimse eklemiyor artık çok uzun zamandır.
Birinin kendi kimliğine dair, anlatmak istediği mahrem bilgiye ilişkin paylaşım yapabilmesi için mutlaka bir başarısının olması bekleniyor sessizce. Örneğin başarılı bir yazar olarak tanınıyorsa, eşcinsel olduğunu diğer başarısızlara göre daha rahat ifade eder. Bu hak ona onaylanmasa da verilmiştir. İlle başarılı bir sanatçı, başarılı bir sporcu, dünyaca ünlü biri olması gerekiyor ki, varlığını, yaşamayı düşlediği hayatı, saklı tuttuğu mahremiyetini rahatlıkla açık etme alanı bulsun kendine. Peki bu kişiler hayatın içinden, kendi evimizden, mahallimizden biriyse bu haklara sahip değil midir sıradan ve başarısız hayatlarıyla? sana ifşa edilen ve aslında onaylamadığın gerçekleri başarının arkasına saklayıp, bir şekilde kabul edebiliyor musun? Engelli ama olsun çok başarılı komşumuz olabilir. Eşcinsel ama şahane bir yazar birlikte bir şeyler içebiliriz. Kürt ama olsun harika bir akademisyen epeyce yayımları varmış davetine gidebiliriz. Ne büyük talihsizlik senin için sadece bunlar üzerinden bir değerlendirme bir okuma yapmak insanı.
Başarıya giden tüm yollar mubahtır diye yaşayan insanlarla dolu etrafın bir bak. Sırf başarılı görünmek için her şeyi yapabilecek insanla dolu çevren. Sözgelimi; Çok fazla para kazanmak senin için bir başarıysa, insanlara kalitesiz bir mal satmayı sorun olarak görmezsin. Eğer başarı senin için sadece güzel ve iyi görünmekse, gözünü kırpmadan defalarca ve defalarca ameliyat masasına yatman içten bile değil. Kariyerin uğruna, bir çırpıda çalışma arkadaşının ayağını kaydırabilirsin. Evet, tüm bunları yapmayı kendine hak görürsün. Çünkü sen başarı odaklısındır. Buna hakkın vardır her zaman.
Tıpkı senin sormadığın gibi, bir koltuğa oturduğunda kimse senin oraya nasıl geldiğini hiçbir zaman sormayacaktır biliyorsun. En fenası ise bana göre şu; sen o koltuktayken, sana adaletli, dürüst ve etik olup olmadığına göre davranılmayacağını da biliyorsundur. Bir firmadaysan, Sadece senin ne kadar karın olduğuna odaklanılacak. Bir lisede yöneticiysen O yıl kaç öğrencinin üniversiteye girdiğine bakılacak o kadar. Avukatsan, kaç dava kazandığına, doktorsan kaç hasta baktığını veya kaç operasyon gerçekleştirdiğine bakılacak hepsi bu.
Aslında başarı yarısı çocuklar için çok erken yaşlarda başlıyor. İlkokulda öğretmenlerinin yaptığı masum yarışmaları hatırla. Kitap okuma yarışmaları, matematik problemleri çözme yarışmaları veya sportif alandaki küçük yarışmalar. Epeyce masum görünse de bu yarışmalar, başarılı olma aşkının temelini atıyor. Bir resim yarışması yapılır ve birinciye güzel bir hediye alınırdı. Bir kitap okuma yarışması yapılır ve ilk üçe girene harika bir pasta verilirdi. Sonra bir kompozisyon yarışmasında birincilik alabilmek için, arkadaşının kompozisyonunu gizlice yırtan çocukları karşında bulursun. Neden mi? İşte bitmez tükenmez dayatılan başarı aşkından. Başka bir yolu yoktur. Asla İkinci olamaz o çocuk. Nerede kaldı şu masum yarışmalar? Peki, gizlice arkadaşının kompozisyonunu yırtmayı göze alan bu çocuğu yetişkinlikte bir iş insanı olduğunda, nasıl hayal ediyorsun?
Ortaokuldayken, bir Cuma günü karneler dağıtıldı. Okul çıkışı annemi beklemeye başladım eve gitmek için. Yatakhaneye gidip, eşyalarımı hazırladım. Tam dolabımı boşaltma işini bitirmiştim ki, birinin ağladığını duydum. Yavaşça sese doğru yürümeye başladım. İyi misin? Neyin var diye sordum. Arkadaşım lise birinci sınıftaydı. Tüm dersleri 5 ve yalnızca bir dersi 4 diye ağlıyordu. Annem babam beni parçalayacak diyordu ağlarken.
Ama kendinle gurur duymalısın dedim arkadaşıma. Ne harika bir karne almışsın dedim. Fakat hiçbirini duymuyordu, dinlemiyordu beni. Sadece sürekli tekrar ederek annem babam beni parçalayacak diyordu. Arkadaşım hiç oyun oynamıyor, hiçbir sosyal aktiviteye katılmıyor, okuldaki pek çok başka öğrenci tarafından sevilmeyen, fazlaca rekabetçi, hırslı olarak görülen biriydi. Sonra bana dedi ki, gördün mü? Hiçbirine değmedi. Yine beni parçalayacaklar ve benimle gurur duymayacaklar. Arkadaşımın ağlayarak İç çekişi, dokunaklı çaresiz sesi, yaşamdan vaz geçmişliği ve endişesi hala bugünmüş gibi zihnimde öylece capcanlı duruyor.
Oysa bu yaşamda başarılı olmanın verdiği baskıyı yenmenin en kestirme yollarından birinin, zaman zaman başarısız olmaktan geçtiğini kabul etmek iyi bir başlangıç olabilir mi acaba? Başarılı olma hali, ailenin ve toplumun baskıladığı bir zorunluluktan çıkmalı mı artık ne dersin? Bir süre sonra bu zorunluluk durumu kişilere fiziksel ve zihinsel zararlar vermeye başlar. Şiddetli bir şekilde kişilerin egolarını doyurma şekline dönüşür. Bir kez başardığın şeyi, tekrar tekrar başarmanı talep etmeye başlar başarı zorunluluğu. Biliyorum sen de zamanında kendi yaşıtlarınla, aile yakınlarınla bolca kıyaslandın. İşte başarı hırsın bundan da besleniyor ne yazık ki. Sana dayatılan prestijli bir kariyerinin olması, evlenip çocuk sahibi olman, bir de üstüne zengin olman beklentileri senin başarı merdivenlerinden hızlıca çıkman için sana yol gösterdi. Genel kabul gören başarıların dışında kalan ve farklı konularda başarılı olan insanlar çoğunlukla başarısız sayılır ve ezilirler. Bu tutuma bağlı olarak pek çok kişi özgüvenini kaybeder ve bir yok oluşa sürüklenir.
Birçok çocuğa Uslu dur yoksa seni sevmeyiz der anne ve baba. Bak kötü bir şey yaparsan, Allah seni çarpar, cezalandırır sözlerini sen de duyuyor musun? Sevgi ve saygıyı başarıdan sonraki ikincil güdüler olarak sunmuş oluruz çocuğa. Peki, ortalığın hiçbir şey yapmadan, hiçbir çaba göstermeden sevgi ve saygı kazanmayı bekleyen ve oturduğu yerden başarılı olmayı uman bir yığın insanla dolu olduğunu görüyor musun? Sosyal medyaya baktığında, insanların Kaç beğenme aldığı, ne kadar izlendiği, ne ölçüde paylaşıldığını sürekli kontrol eden, tüm başarısını ne kadar takipçisi olduğu üzerinden okuyan, takipçileriyle böbürlenen fenomenlerden geçilmediğini göreceksin.
Kapitalizmin çok güçlü bir dayatması olan başarılı olma hali için en az bir başarın olmalı temel ihtiyaçların için. Temel ihtiyacını sürekli karşılayacak düzeyde bir paran varsa, o zaman başarı şart değildir. Başarı tabii ki bambaşka bir haz verir insana, ama bana göre insanı insan yapan şeyler onun bu yaşamda yol alırken, yaptığı hatalarının toplamıdır da. Kusursuz bir insan yoktur ve olmasın. Eğer her birimiz başarılı olsaydık, birbirinden hiçbir farkı olmayan renksiz ve çeşitsiz insan yığınları olurduk. 90’lardan bir sahne var kafamda. Barış Manço’nun TRT’de yayımlanan, 7’den 77’ye adlı bir programı geliyor aklıma. Programda Barış Ağabey, tüm çocuklarla sohbet eder, onlara çeşitli aktiviteler yaptırır, şarkılar söyletir, bilmeceler sorar, onları tatlı tatlı eğlendirirdi. Sonra gelen her çocuğa on puan, on puan, on puan verirdi. Böylece herkes kazanır ve yüzünde gülücükler eksik olmayan çocuk sesleriyle sona ererdi program. O zamanlar anlamazdım Neden herkes on puan alıyor diye. Artık çok iyi anlıyorum. Sen de anladın mı oradaki on puanların anlamını ve geleceğe inşa etmek istediği kavramını.
Sevgimle, sevdamla.