Kaldırımda bekleyen Kör birinin karşıdan karşıya geçerken, bir Sesli ışık anonsuna ihtiyacı olduğunu anlaman için ille de kör olman mı gerekiyor? Bir tekerlekli sandalye kullanıcısının kaldırıma çıkabilmek için, rampaya gereksinim duyduğunu kavrayabilmen için muhakkak tekerlekli sandalyeli mi olman gerekiyor? Kadınların uğradığı şiddeti tam manasıyla hissedebilmen için, mutlaka o şiddeti belli bir ölçüde deneyimlemen mi gerekiyor? Siyahilerin, romanların ve diyelim ki Kürtlerin hangi bağlamlarda ayrımcılık yaşadıklarını görebilmen için, bir biçimde bunlardan biri mi olman gerekiyor? Yani tüm bunları anlayabilmeni sağlayacak şey senin bu tanımladıklarımdan biri ya da birkaçı olmanın lüzumlu olmadığı. O konumlarda olup, benzer deneyimleri yaşamasan da insani olarak bu farklılıkları gerçek şekliyle kavraman sana da insani bir değer katacaktır. Tam da bu sebeple, çokça duyduğun ve hatta severek kullandığın, hepimiz bir engelli adayıyız söylemlerinin son derece sığ ve bencil bir yaklaşım sunduğunu düşünüyorum. Bu türden söylemlerin engellilik hareketini yaraladığı gibi, insanların bir gün ben de engelli olursam korku ve kaygılarını manipüle etmek üzere, önyargılarıyla besledikleri oldukça problemli bir bakış açısı olduğunu kavrayabilmeni çok isterim. Özellikle bu söylemleri kullanmayı tercih eden kişilerin, daha çok kendiyle ve kendi muhtemel geleceğiyle meşgul olduklarını, başkalarını anlamanın yanından bile geçmediklerini söylersem sakın kırılma. Sadece bunun üzerine bir düşün. Kendini ve söylediklerini, hayata dair seçtiklerini bir gözden geçir.
Her birimiz bir engelli adayıyız söylemi ve kullanımı toplumsal boyutta ve Media araçlarında o kadar yaygın ki; bu söylemin izlerini silebilmek belki yüzyıllar alabilir engelli hareketi için. Zira engelli hareketinin içinde de toplumsal normların her tanesini seve seve Kabul eden ve tüm hücreleriyle benimseyen çok baskın ve Güçlü bir topluluk olduğunu da hesaba katarsam, bu savaşta işimiz epeyce zor gibi görünüyor. Yöneticilerinden birine bilgisayar kullanmak için, bir ekran okuyucu programa ihtiyacı olduğunu bir hak talebi olarak dile getiren kör bir çalışan, bu gereksinimini Kabul ettirebilmesi için yönetici gözünden ne kadar acınası bir durumda olduğunu, çok zorluklar yaşadığını, arkadaşları çalışırken kendinin atıl kaldığını bir üst yöneticiye ileten yöneticinin dramatik bir tablo çizmesiyle ihtiyaçların karşılandığına tanık olmak çok mümkün. İşyerinden tekerlekli sandalye kullanan bir kadın arkadaşım, kendisine sağlanan servis için bir rampa talep etmek istediğini, yanlış anlaşılmaktan korktuğunu söylemişti bana. Neden diye sorduğumda, çünkü her gün servis sürücüsü beni çok isteyerek ve iyi niyetle service bindiriyor. Acaba böylesi bir talepte bulunursam, onu kırar mıyım? Yanlış anlaşılır mıyım? Bu noktada bana göre sorulması gereken çok daha başka önemli sorular varken, O bu soruları sormayı tercih etmişti.
Esasında yeti farkı olan birinin herhangi bir ihtiyacını bir hak talebi olarak dile getirmesi, toplumsal olarak çok istenmeyen, onaylanmayan ve beklenmeyen bir durum. Ama ilgili talepleri bir lütufmuş gibi sunmak ise insanlarımız için şahane bir kıvanç sebebi. Konu vicdan temizliği olmasın yeter ki, üstümüze yoktur değil mi? Zaten doğal hak olan bir ihtiyacını, yeti farkı olan biri mutlaka bir mağduriyeti öne sürerek mi elde etmeli? Çok büyük ihtimalle talebi yukarıya ileten yönetici, çalışanını çok iyi anladığını ve gerçek bir empati kurduğunu sanıyordur. Çünkü o görevini yaptı ve trajik meseleyi yeteri kadar vurgulayarak talepleri iletti ya olay bitmiştir onun için.
Sence empati böyle bir hissediş hali mi? Empatinin en bilinen ve en yanlış bilinen tanımı, kendini bir başkasının yerine koyma şeklindeki tanımıdır bence. Aslında empati, birinin bir başkasının durumunun neye benzediğini hayal edebilmesi ve anlaşıldığı durumdur. Bu tarifiyle sanki birazcık daha doğru geliyor bana. Gördüğün gibi genellikle engelliliğe dair duygu ve düşünceler, insanların kafasında yer alan temel boşlukları doldurabilmek üzere kurgulanmış; acıma, aşağılama, kendini üstün Görme, engelli bireylerin korunması, kollanması gereken ve zavallı insanlar oldukları biçimindeki kalıp yargılarla yıllanmış bir biçim kazanmıştır.
Sözgelimi; sıkça duyduğum bir Deneyimi paylaşayım seninle. Tatsız bir kaza geçirerek ayağını kıran birinin tekerlekli sandalye kullananları nasıl ilk defa anladıklarını ballandıra ballandıra anlattıklarına tanık olmuşsundur. Bundan sonraki hayatlarındaki belli bir zamanı onlara vakfedeceklerini bile söyleyen olmuştur. Şimdi soru şu; gerçekten bir anlama hali var mı ortada? Fiziksel olarak engelli bireylere getirdiği zorlukları kavramış olabilirler diyelim. Peki geçici olarak bu süreci yaşayanların Tam manasıyla tüm hayatını bir tekerlekli sandalye üzerinde geçirmiş, yaşamının tüm akışını buna göre tasarlamış ve bir hayat şekli olarak benimsemiş gerçek bir kullanıcı kadar anlamış olmasını bekleyebilir misin? Belki en fazla engelli bir bireyin ne ölçüde kısıtlandığının farkına varılması durumu olabilir kanımca onun ötesi ne yazık ki tantana.
Toplumsal düzenlemelerin, engelli birinin hayatına ne çok sınır koyduğunu görebilmek kimileri için belki mümkün olabilir diyebilirsin. Kimileri de yaşadığı bu geçici durum biter bitmez, yine kafasındaki önceki engellilik trajedisine geri dönüyor ve hayatına kaldığı yerden önceki kalıp yargılarının daha da güçlenmesiyle devam ediyor. Hayatının bundan sonraki bir bölümünü vakfetmek mi? Oda artık zihnin tozlu raflarına lezzetsiz bir anı olarak ekleniyor ve bir sonraki kazaya kadar erteleniyor. O zaman biz de Geçmiş olsun diyelim.
Kendini bir okulun beşinci sınıfında hayal et. Kulağına öğretmenin sesinden aşağıdaki talihsiz konuşmalar ilişiyor. Bir dinle bakalım ne diyor. Evet çocuklar! Şimdi 10 dakikacık gözlerimizi bağlayıp, etrafta bir kör gibi dolaşacağız. Böylece, kör dostlarımızı anlayabileceğiz değil mi? Var mı bir aday? Gerçekten anlayabilecekler mi? Şimdi de bir üniversitenin psikoloji sınıfındasın. Bakalım neler neler duyacaksın? Bir gönüllü var mı aranızdan? Tekerlekli sandalyeye binerek, sokaklarda yine en fazla bir 20 dakika yürüyüp tur atacak. Böylece sakat dostlarımızın yaşamlarını çok daha iyi kavrayabileceğiz.
Maalesef simülasyon denen bu uygulamalar, son zamanlarda akademi ve eğitim dünyasında sıklıkla başvurulan bir yöntem oldu. Özellikle tematik günlerde okullarda, TV’lerde yapılan ve hatta kimilerinde ünlü insanların da rol aldığı engelli bireyleri anlama simülasyonlarının, engelli bireylere ve engellilik algısına dair insanlara korku, kaygı ve acıma duyguları yarattığı, fayda yerine çok onarılmaz zararlar verdiğini görmekteyiz. Gözünü birkaç dakikalığına kapamanın, birkaç dakikalığına eğlence olsun diye tekerlekli sandalyeye bindiğin anların sana o bireylerin nasıl yaşadığını, neler hissettiğini öğreteceğini mi sanıyorsun. Bu şekilde bir deneyimle, bireylerin yıllar içinde inşa ettikleri yaşam şekillerini hem ihmal etmiş oluyorsun hem de onların bahşetme mekanizmalarını tamamen atlayarak, çok büyük bir yanılgıyla, korkuyla, kaygıyla ve bir bitmez çaresizlik haliyle üzerinden bir kamyon geçmiş gibi çıkıyorsun sahte deneyiminden.
Buradan hareketle tekrar sana şunu sormak istiyorum: bir insan hakkını savunman için, hak ihlaline maruz kalan kişinin neler deneyimlediğini gerçekten anlaman gerekip gerekmediği konusunda kendinle bir konuş. Eminim ki; her birinizden farklı yaklaşımlar gelecektir. Bir hakkın savunucusu olmak, o hak ihlalinin ciddi manada doğru anlaşılmasıyla başlar; her bir ihlali mutlaka anlamaya çalışanın deneyimiyle değil. Örneğin biliyorum ki, kimi insanlar engelli bireyler için bazı hakların diğer haklardan daha öncelikli olduğunu söyleyebilir. Mesela kesin ve tartışmasız bir suç olduğu bilinen engelli bireylerin sömürülmesi, tacize uğraması ve şiddet görmesi her kes tarafından bir hak ihlali olarak tanınabilir. Bu konuya dair pek çok hak savunucusu bulman mümkün olabilir. Fakat bazı haklar bu kadar önemli değildir yine bu insanlar için. Kimi hak ihlallerinin doğal karşılandığını bile görebilirsin.
Özellikle sağlamcı kalıplarla büyümüş, herhangi bir yeti farkı olmayan insanların engelli bireylerin toplumsal yaşama katılma ya da bağımsız yaşama haklarına karşı bir önceki haklar kadar yakın olmadıklarını veya savunmadıklarına tanık olabilirsin. Dolayısıyla bu haklar bağlamında, engellenen birinin anlaşılması insanlar bakımından nereydiyse imkansızdır. Yeti farkı olan insanları gerçekten anlamak ve tanımak istiyorsan, onların hak mücadelesine somut ve gerçek bir katkı sunma niyetin varsa, simülasyonlarla değil sahici ortamlarına samimi bir şekilde dahil olman çok önemli. Önyargılarından soyunarak; bırak arkadaşın, esin, öğrencin, komşun, öğretmenin, bakkalın ve sıradan yaşamın içinde karşılaştığın ne var ne yoksa herhangi biri olsunlar hayatında. Başta erişilebilirlik meseleleri olmak üzere, yaşadıkları hak ihlallerini kavramaya çalışmak, dayatılan toplum normlarına karşı çıkan engelli hareketinin yanında bulunmak, verilen mücadelenin bir parçası olmaya çabalamak. Ama bunu yaparken de pastoral bir duyguyla değil, doğru algılayan bir coşkuyla yer almayı seçmelisin. Senden istediğim imkansızın simülasyonunu sahtekarca yaşaman değil, imkanlının motivasyonunu içtenlikle yakalaman.
Sevgimle, sevdamla.