Sevgili Güncel Kadın okuyucuları, aranızda daha önce sesli betimleme kavramını (Audio Description) bileniniz, duyanınız var mı? Bugün sizlere sanatın iyileştirici gücüne inanan biri olarak; filmler, belgeseller, tiyatro oyunları ve diziler için yapılan sesli betimleme ve onun sanat üzerinde yarattığı mucize bir sonuçtan söz edeceğim. Sanatın görece en doğal ve en önemli parçalarından biri olan görsel dünyalara farklı bir anahtar kullanarak, nasıl girilebileceğini paylaşmaya çalışıp, sizlerin de o büyülü kapıdan geçip, çok yabancısı olduğunuz bu alana girmenize eşlik edeceğim. Peki, mucize olarak tanımladığım sesli betimleme nedir? Kimler için, sanata dair nasıl bir yol açıyor? O zaman başlayalım mı benim sesli betimleme yolculuğum eşliğinde sesli betimlemeyi anlatmaya?
Sesli betimleme, bir filmin, belgeselin, tiyatro oyununun veya bir dizinin, diyaloglar dışında kalan bölümlerinin, bir dış ses tarafından kör izleyicilere anlatılarak; olayın geçtiği mekânın, zamanın, karakterlerin, sessiz gelişen tüm durumların betimlenerek, görünüm ve duygularını anlatması halidir. Bir bakıma, kör izleyiciler için varlıkların, nesnelerin ve olayların sözcüklerle resmini çizmek, varlıkları sözcüklerle görünür kılmak, niteliklerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimleri de yansıtmaktır. Yukarıda saydıklarıma ek olarak, her türlü müze, sergi ve diğer güzel sanatlar ile toplantı ve sunum gibi diğer görsel alanları da kör bireylerin herhangi bir aktiviteye katıldıklarında, herkesle aynı anda, erişilebilir biçimde, kimseye ihtiyaç duymadan tüm görsel içeriklerin sesli betimleme tekniği kullanılarak ya da işitme engelliler için, ayrıntılı altyazılı sunularak, bireylerin erişimine uygun hale getirilmesini sağlayıcı tekniklerin tümüdür aslında.
1999 Yılında Boğaziçi Üniversitesine kör bir öğrenci olarak başladığımda, önümde çok farklı kapıların açılacağını biliyordum. Üniversitenin kültürel aktiviteler ve sanatsal etkinlikler konusundaki zenginliğinden, özellikle müzik, tiyatro ve sinemaya dair çalışmalarından elbette haberim vardı. Bu okulu seçme motivasyonlarımdan en önemlisi bu zenginliklerdi. Çocukluğumdan beri sanatın her tonuyla haşır neşir olmaya çalışan biri olarak; önce müzikle başlayan, sonra radyo tiyatrolarıyla devam eden, son olarak da TV’lerin hayatımıza yoğun olarak girmesiyle, sinema filmleri, diziler ve belgesellerle süslenen çocuk dünyamın karşılaştığı ve adını henüz koyamadığı çok önemli bir sorun vardı. Radyo tiyatrolarını dinlerken, yaşadığım konforu kardeşlerimle bir çizgi film izlerken ya da ailecek izlediğimiz bir film veya dizide yaşayamıyordum. Örneğin; filmin ya da dizinin bir yerinde, aniden gülmeye başlıyorlardı ve ben neye güldüklerini sorduğumda anlıyordum neye güldüklerini. Birdenbire filmde heyecanlı veya ağlatan bir sahne oluyordu ve ben sorduğumda ne olduğunu öğreniyordum. Konuşmanın olmadığı sessiz çizgi filmleri hiç sevmezdim. Çünkü hiçbir şey anlamazdım. Arkadaşlarımla bir sinemaya veya tiyatroya gittiğimde, sürekli sessizlikle geçen ve yalnızca müziğin olduğu sahneleri fısıltıyla sorardım ve sürekli konuştuğumuz için uyarı alırdık. Kimlerle izliyorsam ona sorardım filmde, dizide ve oyunlarda olup bitenleri. Ancak anlatan kişiler de bir zaman sonra izlediklerine dalar ve bana olan ilgilerini kaybederlerdi. Böylesi anlar, tahmin edersiniz ki bir çocuk ve genç için son derece can sıkıcı durumlar oluşturan anlardır.
Boğaziçi’ne gelmemle yepyeni bir dünya serildi önüme. İlk defa bilgisayar kullanmaya başladım bir ekran okuyucu program desteğiyle. Bilgisayar kullanmak, benim için dünyaya açılan pencerenin küçük bir kanadıydı. Yazışmalar, çizişmeler, internetteki ilk gezintiler, MSN’deki İCQ’daki ilk mesajlaşmalar, farklı ülkelerden arkadaş edinmeler derken, bir okudum ki Avrupa’da ve ABD’de körler için filmlerin sesli betimlemesi diye bir kavram varmış. Sesli betimlemeli filmlerle tanışmamda ve izlememde, Üniversitede tanıştığım erkek arkadaşım ve şu an eşim olan Engin’in çok payı olmuştur. Sürekli ısrarlı bir şekilde filmlere gidip, sonunu anlayamadan çıktığımız ve hayal gücümüze bıraktığımız çokça film vardır. Birlikte izlediğimiz ilk sesli betimlemeli film ise Cesur Yürek filmi oldu. Film İngilizce dilinde ve betimlemeleri de İngilizce idi. Bir filmi ilk kez sesli betimlemeli haliyle izlemenin nasıl bir keyif olduğunu sizlere hiçbir kelime ile anlatamam.
Engin ile bugüne kadar ne çok görsel sahneyi kaçırdığımızı keşfettiğimizde; hemen bu filmlerin ülkemize de gelmesi gerektiğini, meselenin körler için sanatta bir hak mücadelesi olduğuna karar verdik ve bir yola çıktık. Ben, Engin ve çok yakın arkadaşımız Kenan, Boğaziçi Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren Mithat Alam Film Merkezi ile bir görüşme için yazışmaya başladık. Birkaç yazışma sonrası Randevuyu kopardık. Yalnız küçük bir sorun vardı. Görüşmemizde projemize ne isim vermeliydik? Bazı isimler üzerinde düşündük. Kafa yorduk. Sesli tarif, işitsel tarif? Hiçbiri tam içimize sinmemişti. Sonunda arkadaşımız Soner, neden sesli betimleme olmasın! Dedi. Bu ismi biz de o kadar sevdik ki, Boğaziçi öğrencilerine ilk duyuruyu yaptığımızda, birçok dil bölümü öğrencisi sırf bu betimleme kelimesine tav oldu ve sesli betimleme projemizin ilk toplantısına katıldı diyor Engin. Bir yaz günü öğrencilerle toplanıp, sesli betimlemenin ne olduğunu anlatmıştık onlara. Sonra Kanada’dan bir sesli betimlenmiş film getirildi ve hep birlikte filmi çözümlemek için izlemiştik. Sesli betimleme için bazı Temel kuralları okumuş tartışmıştık beraberce. O dönemde film merkezinde çalışan arkadaşımız Yamaç’ın önerisiyle, bir deneyim olması açısından kısa bir filmle sesli betimleme serüvenine başladık.
Sesli betimlenmiş İlk filmimiz, 2006’da Umut Aral’ın kısa filmi Çarpışmadır. 24 Kasım’da bu filmimizi kör izleyicilere ve sinema sektörüne tanıtmak üzere, film oyuncularının da katıldığı bir gala bile yapıldı üniversitede. Aksiyon ve gerilim kategorisindeki bu kısa Türkçe filmin sesli betimlenmiş biçimini izlemek, uzun yıllar hayal ettiğimiz bir projenin can bulması ve bir bebek gibi elimizde tutuyor olmamız, tarifsiz bir duyguydu. Bebeğimiz hiç kırılmasın istiyorduk. Ona hiçbir şey olmasın istiyorduk. Tabii bizim bu kadar yürekten inandığımız ve sanat alanında bir hak mücadelesi olarak gördüğümüz meseleyi, maalesef başkaları körlerin öncelikli mücadele etmeleri gereken alanın bu olmaması gerektiğini, daha temel başka sorunlar olduğu gerekçeleriyle eleştiriyorlardı. Bu hiç birinizin çok yabancısı olacağı bir durum değil biliyorum. Ne zaman birileri dünyayı değiştirecek, birazcık dönüştürecek ve azıcık umut edilecek adımlar atsa, böylesi çıkışlarla karşılaşmak çok mümkün. Oysa şu an Türkiye’de pek çok TV kanalında ve dijital platformda sesli betimlenmiş film ve dizi izlemenin hiç sürpriz olmadığı pek çok yapım var. En güzeli ise zamanında geleceği okumadan, görmeden, eleştirenlerin de izlediği yapımlar haline dönüştü. Çünkü herkes için erişilebilir olan her sanat dalı iyileştirir, ehlileştirir ve farklı kulvarlarda gelişen zihinsel haritaları da besler.
Yaşadığımız bu keyifsiz dönemlerde, aramızda hala sanatın iyileştirici gücüyle karşılaşmamış ne çok insan olduğunu deneyimlerimizle tanık oluyoruz. Bu satırlarımı okuyacak film ve dizi yapımcıları, yazarlar, çizerler, yönetmenler, tiyatrocu ve dramaturglar, senaryolarınızdaki zengin betimleme metinlerinin sesli betimleme metinlerini yazan ve hazırlayan arkadaşlarımıza ne kadar destek olduğunu bilerek, TV’ler ve dijital platformlar için yapılan film ve dizi anlaşmalarına mutlaka kör izleyicileriniz için sesli betimleme, işitme engelli izleyicileriniz için yazılı betimleme şartını ekletmeyi unutmayın. Ekletin ki, sanatın her dalı hepimiz için erişilebilir olsun. Ekletin ki, sanat çok daha fazla kimseye dokunsun ve herkesi iyileştirsin. Ekletin ki sanatın iyileştiren ve ehlileştiren gücüyle herkes tanışsın ve bu dünyayı değiştirmek için bir umut hissetsin içinde ve küçücük bir çaba göstersin kendisi dışında kalan herkes için.
Sevgimle, Sevda’mla.