Mekânların sınırlarını çizer duvarlar. Seni dışarıdan gelebilecek pek çok tehlikeden korur onlar. Evinin maddi ve manevi yüklerini taşır omuzlarında. Duvarlar, Geçmişinin sırlarını saklar katmanlarında, köşesinde bucağında. Yüzleşmeye korktuğun, kilitli öykülerin nemli sayfalarını barındırır soğuk tuğlaların karanlık kuytuluğunda. Sana fazla olabilecek sesleri, ısıyı ve ışığı uzak tutar yuvanın korunaklı bahçesinden. Çoğu kez yalıtır duvarlar seni dünyanın senden bağımsız yaşayan gerçeklerinden. Fiziksel varlığını dışarının yangınından korur duvarlar, ama kurtarabilir mi seni yüreğinde kopan yangınlardan?
Şimdi bu kadar duvar güzellemesinden sonra; merak etme sana fiziksel duvarların yararlarından, türlerinden, malzemelerinden ve koruyuculuğundan söz etmeyeceğim. Senin, benim hepimizin çevresini sarıp sarmalayan, herkesi bir kalıba sokmaya çabalayan kanıksanmış önyargı duvarlarının yıkıntılarının altında nasıl kaldığını paylaşacağım. Umarım ki, bu paylaşım sonrasında her birimiz kendi önyargı duvarlarını kendi gözüyle sıkı bir denetimden geçirip, yeniden inşa etme şansını verir kendine.
Şöyle bir düşün; Sağlamlığı, sağlam olmayı, sağlam görünmeyi, sağlam düşünmeyi, sağlam bir evi, sağlam komşuyu, sağlam dostu ve arkadaşı ne çok benimsemişsin ve nasıl da önemsemişsin. İçten benimsediğin bu kavramı çok da sağlam bir bina üzerine kurmuşsun kutlarım. Kendine göre tanımladığın sağlamlığın çevresine öylesine keskin duvarlar örmüşsün ki, ördüğün o sağlam duvarların kimlere nasıl engel olduğunu, yollarını nasıl sarplaştırdığını sapasağlam bakışınla görememişsin. Yaşamın içinde yeti farkına sahip bireyler, yani senin değiminle engelliler, işte bu kocaman sağlamlar dünyasının ortasında yapayalnız yaşayan bir grup azınlığı oluşturur. Etrafındaki sağlam anne, sağlam baba, sağlam Öğretmen, sağlam çocuklar ve sağlam olarak tanımlanan her şeyle, hiçbir şeymiş gibi onların duvarları arkasında yaşamaya çalışır, çaba gösterir. Bu filtrelenmiş sapasağlam atmosferde; engelli bir birey, çocuk olmayı, kadın-erkek olmayı, ergen olmayı, sevgili olmayı, karı-koca olmayı, yani sosyal bir varlık olmayı bu sağlamlık baskısı ve onun oluşturduğu tanımlar, normlar altında öğrenir ve şekillendirmeye uğraşır hayatı boyunca.
Örneğin sağlam bir kadının evini temiz tutması, çocuklarının sorumluluğunu alması, yemek yapması, iyi bir de anne olması ve bir yandan da eşinin gönlünü hoş tutması beklenir. Bunlar klasik toplumsal kadın rolleridir. Peki bu kadın 25 yaşındaki Sibel Hanım gibi bir tekerlekli sandalye kullanıyorsa, sağlamlığın hangi taşı yerinden oynamış olur? Sibel Hanım’ın çocukluğunun, ergenliğinin hangi sağlamlık duvarları arasında geçtiğini, kendisi için kurguladığı gelecek planlarını yaşadığı deneyimler üzerinden tahmin etmeye çalışmanı ve sağlamlık duvarlarını bir kez daha gözden geçirmeni çok isterim. Sibel Hanım, kendini hiçbir zaman bir kadın olarak tanımlamamış ve belki de geleceğe dair hayaller kurmamış olabilir. Çünkü filmlerde dizilerde izlediği, etrafında gördüğü komşu kadınlardan pek farklı bir kadın olduğu hücrelerine kadar hissettirilmiş, hep eksik olduğu vurgusu yapılmış bugüne kadar. O da bir zaman sonra kim bilir bunları benimsemiş ve hayatını kendi için örülen sağlam duvarların arkasına hapsetmeyi seçmiş benliğini, zincir vurulmuş hayallerini. Sonra da zincirlerini bağlamış sandalyesine, paslanmış bir zaman sonra zincirleri ve üzerine asılı duran hayalleri.
Sağlamların gözünden, bir Öğretmen; sınıf düzenini sağlayan, öğrencilerinin güvenliğinden sorumlu, çoğunlukla sınıfta dolaşarak dersi anlatan ve sınavlarda açtığı 4 gözüyle kopyalara engel olan bir figür olarak tanımlanır. Görme engelli Bir Ortaokul öğrencisi olan Arda gelecekte Öğretmen olmayı çok istiyor. Ama bu sağlamlık baskısı altında kafasında çok sorusu ve kaygıları var öğretmenliğe dair. Arda’nın zihnindeki tahmini düşünceler silsilesine bir bakalım. Ben bir Öğretmen olabilir miyim? Sınavları okuyabilir miyim? Derslerimi anlatabilir miyim? Öğrencilerimin kopyalarını önleyebilir miyim? Eğer Arda’nın büyüdüğü ortam O’na sağlam duvarların ardındaki alternatif çözümleri görmeyi, kendisini tanımayı, kör bir çocuk ve genç olarak varlığını benimsemeyi ve kendisini sevmeyi öğretip aşıladıysa, tüm bu sorunların basitçe çözülebileceğini görebilir. Öğretmenliğini yaparken, alışıldık çözümleri değil ama kendine göre oluşturduğu erişilebilirlik çözümlerini aramaya gayret eder. Sağlamlık duvarlarının üstünden kendi bildiğince atlar. Sence Arda hangisini yapacak?
Yeti farkına sahip olan bir çocuk veya genç, sadece sağlamların tanımladığı sağlam ortamlarda büyüdüğünde, çevresinde kendisiyle benzer deneyimleri paylaşan, olumlu bir iletişim kurabildiği engelli bir birey olmadığında, kendini yalnız ve yanlış hisseder. Çünkü etrafından Sürekli aldığı mesaj; sen eksiksin ve farklısın. Sağlamların ördüğü sağlam duvarları yıkmaya çalışırken, sağlamlığın koyduğu bu bitmez kriterlere uyum sağlamaya çaba gösterirken, kendi benliğini, kimliğini, O’nu O yapan değerleri unutur ve sağlamların kriterlerini yakalamak için kendiyle yarışa girmeye başlar. Bir zaman sonra da bu sonsuz yarış içinde, sormayı, sorgulamayı, hak aramayı tamamen unutur; sağlam duvarların ardına saklanan sıradan bir eşya olur ve yarış içinde kaybolur. Kendini kanıksanmış sağlamcılığın güvenli limanına bağlar ve orada sonsuza kadar mutlu Mesut yaşar.
Bir arkadaşımın anlatısını buraya almak isterim. Bir sohbet esnasında; arkadaşım telefonla konuştuğu arkadaşına soruyor: nasıl gidiyor yeni okulun? Her şey yolunda mı? Alışabildin mi yeni okuluna filan. Gelen cevap; evet evet ya çok iyi gidiyor. Her şey yolunda. Nerdeyse 3 4 ay oldu atanalı. Neyse ki hala kimse Görme engelli olduğumu anlayamadı. Nasıl bir sağlamcı basınç bu kişinin üzerindeki düşünebiliyor musun? Peki ya anlaşılsaydı ne olurdu? Ne zamana, nereye kadar saklanacak bir bilgi bu? Belki elinden gelse O kişi için, sonsuza kadar saklanacak bir gerçek bu Kim bilir. Aklımda kaldığı kadarıyla buraya iliştirmek istedim bu acı Deneyimi.
Özellikle ergenlik döneminde güzellik, çirkinlik, giyim kuşam, kılık kıyafet, saç baş, davranış ve tutumlar büyük önem kazanır. Tüm bu kavramların ne yazık ki sağlamlık ve onun inşa ettiği yıkılmaz sağlam duvarlarla sıkı bir ilişkisi var. 15 yaşındaki Aygün, 112Cm olduğundan, sıradan bir mağazada kendine uygun kıyafet ya da Ayakkabı bulamaz bir türlü. Yalnızca çocuk reyonundan bu kıyafetleri bulabiliyor. Sürekli arkadaşlarının tatsız şakalarına maruz kalıyor. Düzenli yapılan tatsız şakalar, arkadaşlarına çok komik geliyor. Alaylarından bıkmış arkadaşlarını çok kolayca alınganlıkla suçlayıp çıkıyorlar işin içinden. Alıngan arkadaşları atıyor tüm kırılganlıklarını Içine ve sessizce bir Damla yaş döküyor minik yatağındaki düşünden.
20 yaşındaki sağır bir genç kız, çok Güzel olduğunu biliyor. Ama neden akranları olan diğer kızlardan daha az ilgi çekiyor? İletişimin tek yolu konuşmak mı, duymak mı? Yoksa başka dillerde de bir aşk olabilir mi? Diyelim ki sen bu başka dildeki aşkı bulabildin ve Kabul edip benimsedin. Peki ya etrafındaki sağlamcı annene, babana, arkadaşına ve çok bilen komşuna nasıl açıklayacaksın değil mi? İn iyisi sen de gidip gizlen sağlam duvarların ardına ve gizle aşkını yüreğinin girilmemiş duygusuz ormanına.
Engelli bireyler, sağlamcılık duvarlarını yıkıp; sağlamcılığın pençesinden kurtulabildiğinde, sağlamcı geçinen bireyler, engelli bireylerle bir arada yaşamayı öğrendiklerinde, yıllar içinde hatalı inşa edilmiş tüm sağlam duvarları birlikte yıkarak yeniden inşa edebilirler. Böylece sağlam duvarların ardında değil, tam da en önünde kendine güvenen çocuklar, kadınlar, erkekler, ebeveynler ve öğretmenler olacaklar. Kişiler engelli bir birey olmasına rağmen değil, sahip olduğu farkın kendine kattığı çok yönlülük ve zenginlikle hak arayan, sorgulayan bireyler olarak büyürler. Sağlamcılıktan kurtulan bireyler, yeti farkı olan farklı kesimlerden kişilerle bir arada olmayı bir eksiklik veya çaresizlik olarak görmekten vazgeçer ve yalnızca insan olmaktan kaynaklı ortaklıkları, farklılıkları paylaşmaya başlayabilirler. Sonuçta ise ilmek ilmek dokunan yepyeni bir yaşam örgüsü oluşur ve bütünlüklü, gerçek, içten ilişkiler kurularak tamamlanmışlık duygusu yakalanır. Sağlamlığın ve sağlamcılığın esaretinden uzak olman ve yeniden inşa edeceğin insani duvarlarına kendi tuğlalarını kendin koyman umudumla.
Sevgimle, sevdamla.