Anneciğim, her şeyim, biriciğim, huzurlu nefesim, duyulmayan sesim, bilirim sen böyle süslü sözleri pek sevmezsin. Gün ışığım, kalp atışım, içim sıkıldığında kuytularına sımsıcak sarılışım. Bakıyorum da ben de her geçen gün sana benzemeye başlamışım. Bir masal anlatmıştın ya bana anneciğim hatırlıyor musun? İyi mi iyi bir insan masalı. İnanmıştım anneciğim, hem de çok inanmıştım. Peşinden gitmiştim bu masalın. Aramıştım yıllarca o iyi insanın özünü. Cesaretli ve korkusuz insanlar bulmayı ummuştum bembeyaz masalından çıkıp bana gelen. Yeni masallar anlatmak çocuklara ve daha iyi insanlar bulmak Kaf dağının esrarlı tepelerinde. Çocuklarımızı, o güzel çocuklarımızı en kazlardan toz toprak arasından değil, çiçekli bahçelerden parklardan mutluluğun yuvasından çıkarıp yeni mutluluklara bezemek hayalindeydim.
Dikenli yollarından geçerken bu masalın, beni elimden tutup yüreğinin gökyüzüne çıkardın annem. Doğru, dürüst ve iyi bir insan olmanın güzelliklerini anlattın bana kendi bildiğince. Eleştirdim seni, yüreğinin gökyüzüne çıkmayı reddettim. Elini tutmadım ittim onu. Kendim olmayı seçtim. Sanki ne biliyordum ki kendime olmaya dair? Şimdi çok gülüyorum. Fısıltılarını duymazsam eğer sevgi ve özlem dolu sesinden, kalbim üşüyor gün be gün. Buz tutuyorum kendime şimdilerde eskiden söylendiğim sözlerine. Galiba hızla değişiyorum anne, hızla büyüyorum. Veda ediyorum kendime, varlığıma, yokluğuma, bitmez çocukluğuma. Tekrar sana geri dönüyorum anne beni beslediğin karın boşluğuna.
Hani köydeydik, hatırlıyor musun anne? Çok soğuk, karlı bir kış günüydü. Sanırım Şubat’ın dondurucu günlerinden biriydi. Çok ağlıyordum ellerim üşüdü diye. Ellerimi iki elinin arasına almıştın ve nefesinle ısıtmıştın onları. Sımsıkı sarmıştın beni güğüm kaynayan sobanın yanına oturmuştuk birlikte. Oysa biliyordum anneciğim, sen benden daha çok üşüyordun kilitlenip kaldığın bu kervan geçmez yerde. Sıcacık kucağında anlattığın masallarla bana zamanda yolculuklar yaptırırdın, peki şimdi o insanlar nerde? Işıkları yakardın içindeki sonsuz karanlığı birazcık silsin diye. Yine de o karanlıklardan içime umut tohumları ekmeyi hiç bırakmadın. Kendi küçük oyunlarına beni de ortak ettin anneciğim. Benimle birlikte büyüdün sen de ve belki de hiç yaşamadığın çocukluğunla karşılaştın benim gülüşümle. İçinden geldiği gibi gülebildin mi bilmiyorum ama beni içimden gelen biri yaptın anneciğim. İçim içimden taştığında, hep seni düşünüyorum ve teşekkür ediyorum tanrıya beni ben yaptığın için.
Kendimle karşılaştım bir gün anne, bana anlattığın bu büyülü masalın içinde. Önce içime sordum seni; sonra dışıma, sen hiç kendin olabildin mi bana kendim olmayı öğretirken? Hiç kendin için bir şey yaptın mı? Hep bir eksiğimi noksanımı tamamlarken, kendi yarım kalmışlıklarını kimse sana sordu mu anne? Lüzumsuz mu buldular onları. Mühim olan bizim masalımız mıydı? Senin masalın zaten yazılmış mıydı? Gerek yok muydu yeni bir masal için bir sayfa harcamaya? Zaman kaybı mıydı? Minik minik patikler ördün benim için biliyorum. Hiçbirini saklayamadın bana yıllar sonra göstermek için. Sonraki çocuklar için onları sıraya soktun biliyorum. Sakın üzülme anne, hayatın sertleştirdiği ellerinden çıkan yumuşacık patiklerim, başka çocukların ayaklarını ısıtıyor eminim. Benimse anılarıma sıcacık parçalar eklediler; anlattığın masallarıma yumuşacık kokularıyla ve dokularıyla misafir oldular. Ninnilerinle uyuttun beni her gece daracık zamanlarında. Dokunaklı ve sıcacık şarkılar armağan ettin kulaklarıma. Önce masallarına eşlik etti bu şarkılar; sonra da bana bağışlanan sesime sedama. Biliyor musun anne, sesimin ruhunda da sen varsın tıpkı yüreğimin derinliklerinde olduğun gibi. Anneciğim, sen varsın, sesin ve ninnilerin var her hücremde, saçlarımın her telinde, aldığım nefesimde, içimde ta içimde uzaklarımda ve en yakınımda Birtanem.
Okuyamadığın romanları, yazamadığın öyküleri, benimle okudun, benimle yazdın gecelerce. Saatlerce okuduğum kitaplarımla benimle birlikte kahramanlarımın peşinden geldin. Belki de yılların özlemiyle bitiremediğin tüm kitapları benimle okuyup, benimle buluyordun masal kahramanlarını. Oysa sen bana göstermiştin nasıl kahraman olunacağını. Öperdin beni her gece; uyutmadan sıcacık bir bardak süt içirirdin zorla. Yünden yorganımıza sımsıkı sarardın beni ve son bir dinlerdin nefesimi öyle giderdin derin uykuna. Pek gönüllü olmazdım şu sabah uyanmalarına. Sen sevgiyle kucağına alıp beni götürürdün sobanın en sıcağına. Elimi yüzümü aceleyle yıkarken sen, bense uyanmaya direnerek, yeni bir masal anlatmanı istiyordum senden. Reçelli ballı ekmekler, sıcacık bir çay katılsın masalımıza diyordum sana. Oysa vaktin yoktu biliyordum tüm bunlara. Her zaman seni bekliyordu çayır, bahçe tarla. Tüm işler girmişti sıraya.
Suskunluğunu anlamaya çalıştım anne, o derin suskunluğunu. İçinde fırtınalar koparken, bana bu masalı nasıl sessiz sessiz anlatabildiğine şaşırdım. Yoksa büyüsü bozulmasın diye mi sesini susturdun anne? Oysa biliyorum; sesi olmayan masallar hep annesizdir, sensizdir. İşte o yüzden, sen hep konuş anne; hiç susma. Sesin tüm masallarımı doldursun ve bütün çocuklar senin sonsuz masallarınla uyusun. Şelaleler kadar coşkun kalbine acıyı, umudu, özlemi, sevgiyi, kederi, sahiplenmeyi, beni, herkesi ve hepimizi sığdırmışsın anne. Neden kendine hiç yer bulamadın kendi yüreğinde? Yoksa onu da mı senin adına parsellediler tıpkı sahip olamadığın çocukluğun, gençliğin ve ait olamadığın her şeyin gibi? Tutuklanmış hissettin mi hiç kendini anne sıkıştırılmış bu geleneklerin yüksek duvarları arkasında? Hiç kendi masalını kendin yazmayı düşleyebildin mi Birtanem? Bana anlattığın masallardan birinin iyi kalpli insan kahramanlarından biri olmayı hayal ettin mi anne? Yoksa kendin için geç mi kaldın kurmayı bu hayalleri? Bana mı emanet ettin unuttuğun yarım kalmış düşlerini?
Umutlu masallarını dinlerken senden, unuturdum anne hayatın tatsız anlarını. Utançlarımdan arınıp seninle, kendimi senin masalımsı sesindeki yolculuğa bırakırdım. Dinlerken sevgiyle bezenmiş masallarını, Taptaze bir ekmek kokusu gibi gelen ılık nefesinle dinlenirdim ve kendime yepyeni bir yol bulurdum gitmek için masalındaki uzak diyarlara. Üzülürdüm anne kimi zaman, sonları beklediğim gibi bitmeyen masallara. Sense beni teselli ederdin tutardın elimden, götürürdün bilinmez kahramanlara. Oysa öğrenecektim ya anne, bir zaman sonra, zaten hiçbir masalın bitmediğini beklediğim bir sonla. Varlığınla masallarım, yokluğunla tasalarım büyüyor anne. Sen hep var ol Birtanem. Bana sonsuza dek bitmeyecek sevgi dolu masallar anlat ne olur. Sonları ne senin ne de benim beklediğimiz gibi bitmese de sen yine de anlat. Anlat ki biz kendi masalımızı kendimiz yazmayı ve anlatmayı öğrenelim. Anlat ki senin yazma şansı bulamadığın masalının izinden gidelim ve bir yol bulalım geleceğe. Yüzdürelim kendi masal gemilerimizi büyük okyanuslara ve bana anlattığın o güzel iyi insanları yeniden bulalım ve katalım anlatacağımız yeni masallara. Zor olduğunu biliyorum anne, ama yine sen öğretmemiş miydin bana masallardaki zorlukların üstesinden gelmeyi? Denemeye değmez mi?