Hızlı akan bu hayatın içinde; Ufak tefek olaylar deyip, önemsemediğin, üzerine düşünmeye bile değer görmediğin, arkana bakmadan geçtiğin ne çok olay var bilemezsin. Senin ufak tefek olarak adlandırdığın ve çok küçük meseleler diye değerlendirdiğin kimi tutumlar, tavırlar ve davranışlar, bir başkasının yaşamında derin yaralar açıyor ve kişisel anı defterine tatsız sayfalar olarak ekleniyor. Sonra o yaralar iyileşmeden, tam kabuk bağlamadan üzerine yeni yaralar açılıyor ve daha da derine iniyor Kanata Kanata. Bir zaman sonra soluk anı defterlerine birikmiş bu keyifsiz deneyimleri okursan, belki de ben bu yaşananların hangi kısmında yer aldım? Neresindeyim? Yaralayan mı yaraları saran mıydım? Diye bir kez olsun sorgulama fırsatın olsun istedim. Yazma yolculuğuma başladığım günden bugüne, çeşitli örnekler, yaşanan deneyimler ve kişisel bazı tecrübelerimle, belki seni ilk kez duyduğun, karşılaştığın bazı yeni kavramlarla tanıştırmaya çalışıyorum. Bu kavramlarla tanıştırıyorum ki, koca gezegende senden, benden ve bizden başkaları da yaşıyor duygusunu kendi kendine tekrarla. Yabancı olduğun, uzak durduğun ya da bilmeden ötekileştirdiklerine bir adım daha yaklaş ve kendinin ötekileştirdiklerinden sistemsel olarak nasıl ayrıştırılmış olduğunu görebil.
Önceki haftalarda kimi yazılarımda, ara ara yer verdiğim çok yaralayıcı bir kavramla tanıştırmak istiyorum seni. Adı çok çok küçük ama yaptıkları çok büyük izler bırakıyor yaşayan üzerinde. Kavramın adı mikro saldırganlık. Mikro saldırganlık, dini ve etnik azınlıklar, farklı ırktaki insanlar, kadınlar, yeti farkı olanlar yani senin değiminle engelliler, LGBTQI bireyler gibi bir hedef gruba, günlük etkileşimler sırasında iletilen basmakalıp, aşağılayıcı, sözel veya davranışsal mesajların hepsine verilen isimdir. Kimi zaman kasıtlı, kimi zamanda bir kasıt olmadan yapılmaktadır. Düşmanca, onur kırıcı ve hor gören eylemlerdir bu küçük davranışlar. Sen de bu mikro saldırganlardan biri olabilirsin fark etmeden. Aranızda bu saldırılara ufak tefek ve abartılması gerekmez diyen olabilir. Fakat aşağıda anlatacaklarımı okuduktan sonra, kim bilir fikirler tamamen değişir. Şöyle ki, mikro saldırganlık içeren her bir davranış, içinde bir örtük mesajı barındırır ve yaşatılan kişiye uzun vadede zarar veren fizyolojik ve psikolojik sonuçlar doğurur.
Mikro saldırganlık kavramından söz etmişken, Engelli bir birey olmakla, mikro saldırganlık arasında çok küvetli bir ilişki olduğunu söylersem, artık şaşırmayacağını biliyorum. Engelli bireylerin en fazla yaşadığı mikro saldırganlık örneği, kimliğinin tanınmaması durumudur. Varsayalım; bir toplu taşımaya biniyorsun. Kulaklığından ya bir müzik dinliyorsundur ya da çok heyecanla seni saran bir kitabı okuyorsundur. Sonra yanındaki koltukta oturan bir yolcu müsait olup olmadığını sormadan, iznini almadan seninle sınırsızca konuşmaya başlar. Benim de bir komşumun oğlu vardı. O da senin gibi. Sen de falanca derneğe, filanca yere onun gibi gidiyor musun? Yolcu senin bir kör olarak ülkedeki tüm körleri tanımanı öngörüyor. Konu asla kör olma halinin dışına çıkamıyor sohbet boyunca.
Diyelim ki yolda keyifli keyifli yürüyorsun. Sırtında gitarın ve arkadaşlarınla bir yerlerde buluşup, çalıp söyleyeceksiniz. Aniden biri gelip, bastonuna, sırt çantana veya gitarına yapışır bir şekilde, sana gel gel senin derneğin burada diyebilir. Oysa hiç ismini bile duymamışsındır kişinin sözünü ettiği derneğin. Ya da seni bir üstgeçitte sokak müziği yapan kör müzisyenlerine yanına götürmeye teşebbüs edebilir.
Yine bir otobüste olduğunu düşün. Otobüs tıklım tıklım dolu ve sen de arkalarda bir yerde oturuyorsun. Bir süre sonra otobüse yeti farkı olan bir başka kimse biniyor. Tüm yolcular seferber oluyor ve yeni gelene önde yer verebilecekleri halde, senin yanına oturtabilmek için, yolcuyu çekeleye çekeleye sürüklüyorlar arkaya anlamsızca. Neden çünkü O da tekerlekli sandalye kullanıyordur. İşte bu tür zamanlarda, atlanan detay şu; yeti farkı olan birini o kişi yapan şey, yalnızca o kişinin kör olması, sağır olması veya yürüyemiyor olması değil. Tamamen diğer bütün özelliklerinin saf dışı bırakılıp, o bireyi yok saymış oluyor ve onu tek bir özelliğine göre sınıflandırmış oluyorsun.
En fazla yaşanan Bir diğer mikro saldırganlık davranışı, yeti farkı olan bireylerin çaresiz olarak algılanması halidir. Bu mikro saldırganlık algılayışı, bireylerin bağımsızlığı önünde oldukça Güçlü bir engel oluşturuyor. Şu sıralar bana iletilen ve en çok yaşanan deneyim ise; telefonlarını bir ekran okuyucu desteğiyle kullanan, şarjı daha uzun sürsün diye ekranlarını kapatmayı tercih eden kör arkadaşlarıma, çevresindeki kişilerden telefonlarını kullanmaya dair yardım etme isteği geldiği yönünde. Büyük bir endişe ile telefonlar hemen alınıp, arama yapılmaya veya mesaj atılmaya çalışılıyormuş. Bu yardımseverlik hali pek çok konuda, fikrinin alınmadan, iznin istenmeden ve mahram alanına girilerek, gün de birkaç kez yapılırsa nasıl hissedersin bilemiyorum. Engelli bireyler olarak, en sıradan meselelerde bile bu tür davranışlarla karşılaşman çok mümkün. Bir başkasının sana sormadan Ayakkabını bağlamak, çayını karıştırmak, peçeteyle ağzını silmek, sigaranı yakmak gibi günlük rutinlerde yaşayabileceğin deneyimler. Bu deneyimler öyle geniş bir yelpazede bulunabiliyor ki asla inanamazsın.
Bir otele gittiğinde, çok rahatlıkla resepsiyondaki biri sana; buraya nasıl geldin? Annen baban yok mu? Senin sahibin yok mu? Kiminle geldin diyebiliyor. Burada küçümseme mesajı, seni bir yetişkin olarak görmeme hali ve kendisini senden üstün hissetme gibi pek çok mikro saldırgan davranış ve duygu var. Çünkü onun kafasında yer alan sana dair mesaj; senin her zaman ve her yerde yardıma ihtiyacın olduğu, muhtaç olduğun ve biri olmadan hiçbir şey yapamayacağın şeklinde kurgulanmış. Dolayısıyla, sen onun alıştığı ezberi zaten o otele giderek bozmuş oluyorsun. İnandıklarını ters yüz etmiş oluyorsun. Ya seni tamamen reddediyor ya da sana istediğinin veya ihtiyacının üzerinde bir yardım sunuyor.
Bir yaz eşimle tatile gidiyoruz. Uçaklar çok dolu ve pahalı olduğundan, otobüsle gitmeyi tercih ediyoruz. Yavaş yavaş dinlene dinlene gitmeyi düşünüyoruz. Özellikle eşim uzun yolculukları çok sever. Mola yerlerinde inmeyi, şehirleri tanımayı, dinlenme yerlerindeki çalışanlarla konuşmayı çok severiz. Fakat bu kez oldukça yorgun olduğumuz için, daha çok Yolculuğumuz uyumakla geçmişti. Yalnızca Bir molaya inebildik okadır. Araçta dağıtılan ikramların çoğunu bile uyuduğumuz için almadık. Her neyse sabah 6 civarı tatil yerimize ulaştık. Valizimizi bagajdan aldık ve bir taksi var mı diye sorduk etrafa. Biz inmeye çalışırken, aracın muavini; aracın sürücüsüne, vallahi ben tüm gece bunlarla uğraştım. Taksi filan bulamam onu da başkası bulsun demesin mi. Eşimle beynimize nerdeyse kan sıçradı. Yolculuk boyunca hiçbir ilişki kurmadığımız biri yolculuk sonunda bize bu şekilde mikro saldırgan bir tavır gösteriyordu.
En kritik mikro saldırganlık yaklaşımlarından biri de yeti farkı olan bireylerin mahremiyetinin hiçe sayılması biçimidir. Ne çok güzelsin. Bak şu Allah’ın işine. Doğuştan mı? Sonradan mı oldu? Ama hiç üzülme. Öteki dünyada kat be kat karşılığını alacaksın. Ay vallahi mi, hiç mi göremiyorsun? Sonraki sorular; tedavisi yok mu? Niye sormuyorsun? Göz nakli filan var. Böylece bu konuşmalar körlük ekseninde uzar gider. Senden ricam tüm bunları basit bir alınganlık olarak değerlendirmeden okuman. Çünkü sen belki bunları o bireylere ilk kez soruyorsundur; ama bireyler, gün içinde hiç sorulmadıysa bile en az 3 4 kez o sorulara maruz kalmıştır emin ol. Buradaki sorun körlükle ilgili sorular sormandan bağımsız olarak, içselleştirdiğin sağlamcılığını yıkıp, yeniden bir inşa yoluna gitmene çabalamandır.
Örneğin bir alanda tuvaletleri sorduğunda, hemen sana ihtiyacın olmadığı halde engelli tuvaletlerinin gösterilmesini nasıl değerlendirirsin? Hatta tuvaleti gösteren kişi sana tuvaletini yaparken Yardımcı olmak istediğini söylerse ne dersin? Tam bir mahremiyet durumuna saldırı var. Hem seni çaresiz görüyor ve hem de mahram alanına girme hakkını bulabiliyor kendinde.
Mikro saldırganlık davranışları yolculuğumuza, bireylerin yeti farkı olması yaşantısının yok sayılması ile devam edelim. Bu şu anlama geliyor satır arasında. Bireyi sadece engelli bir birey olarak algılama ve ibaret Görme biçimidir. Diğer kimliklerin hiçbir önemi yoktur. Yani varsayılmanın tam tersi bir durumdan söz ediyorum. Bu kez de yeti farkına sahip olmanız yok sayılıyor. Bir restorana gittiğinde kimseden yardım almadan mönüyü Braille yazı ile talep etmen, bir filmin, bir oyunun, bir belgeselin Sesli betimlenmiş şeklini istemen, bir serginin, bir müzenin, bir konserin erişilebilir olmasını talep etmen, senin için fazlaymış ve hep sonraya ertelenmesi gereken acil olmayan ihtiyaçlarmış gibi değerlendiriliyor. En basit söylemle yeti farkın yok sayılıyor. Eğer bir yeti farkın varsa, hemen hemen her bir farklı resmi işlem için engelli bir birey olduğunu kanıtlaman gerekiyor ki bence bu da bir başka mikro saldırganlık şekli. Örneğin bir sınava girdiğinde, o sınava kaç kez girersen gir, o ölçüde engelli raporunu ilgili yerlere iletmekle yükümlüsün.
Mikro saldırganlık şekilleri o kadar çok ve çeşitli ki anlat anlat bitmiyor. En çok duyacaklarından biri de vallahi sana hayat Güzel. Her şeyin bedava, kıyak vallahi. Sana her yerde Yardımcı oluyorlar, kolaylık sağlıyorlar değil mi sözleridir. Elde ettiğin pek çok şeyin senin kendi çaban yok sayılarak, her şeyin sunulduğu yönünde yanlış inançları nasıl yıkabilirsin bilemiyorum. Eğer sen bir otobüse, metroya bedava binip, hangi durağa geldiğini yine birine sormak zorunda kalıyorsan, hala binebilmek için, tekerlekli sandalyenin en uygun olacağı bir aracı saatlerce bekliyorsan, hangi otobüsün geldiğini hala teknolojik çözümlerle gerçekleştiremiyorsan, aracı tamamen sana verseler ne olur ki? Meseleleri bedavacılık üzerinden dar bir çerçevede görebilmek artık çok alıştığımız bir durum. Ancak yeni bir şeyler söylemek ve başka açılardan da değerlendirebilmek, mikro saldırganlık davranışlarını da yavaş yavaş sönümlendirebilir.
Mikro saldırılarda, kişiler çoğunlukla verdikleri mesajın farkında değildir. Ayrımcı tutumlarını bilinç dışında sakladığından, kendini şahane insan olarak hisseder. Mikro saldırgan davranışlar görünüşte küçük olsalar, yalnızca bireylere yapılsalar da esasında temel bir dünya görüşünü de ifade ediyor kanımca. Bu saldırıların, Bireyin psikolojisi üzerinde, Açıktan açığa yapılan ayrımcılıktan daha etkili olduğunu söylersem hiç de yanlış olmaz. Mikro saldırıların ilk psikolojik boyutu gerçeklik çatışmasıdır. Baskın grup kimse, o gerçeklik çatışmalarını yönetir ve kazanır doğal olarak. Diğer bir psikolojik boyutuysa, önyargının görünmez oluşudur. Yeti farkı olan bireyler bağlamında incelersek, daha çok bu saldırıların ayrımcı tutumlar şeklinde değil de iyi niyetli çabalar olarak algılandığını görürsün. Burada aslında merhametli bir ayrımcılık hali olduğundan, genel olarak kimse bir önyargı olduğu hissini duymaz. Yeti farkı olan bireye acımak ya da merhamet göstermek, başka şekillerdeki ayrımcılıklara göre daha anlayışla karşılanır. Son psikolojik boyut ise mikro saldırıların pek çok kişi tarafından ufak tefek meseleler olarak görülmesi ve abartılmamasını vurgulamasıdır. Yapılan çalışmalar, Mikro saldırılara maruz kalan bireylerin, psikolojik olarak örselendiğini, duygusal karmaşa ve öfke nöbetleri yaşadığını ve özgüvenlerinin düştüğünü gösteriyor. Mikro saldırgan tutum ve davranışları; yeti farkı olan bireylerin aşırı övülmesi, taktir edilmesi, sahip olduğu özelliklerin genellenmesi, fazlaca yüceltilmesi ve aşırı ilahileştirilmesi şeklinde çoğaltabilirim. Ama her bir davranış için yeni örnekler vermeyeceğim. Çünkü her bir örnek senin de çok yakınında, davranışlarında, tutumlarında, kökleşmiş önyargılarında barınıyor. Bu noktada önemli olan şu; sen kimin anı defterinde nasıl yer alıyorsun? Sana dair nasıl notlar düşülmüş defterin soluk sayfalarına. Mikro saldırgan mısın? Mikro saldırıya uğrayan mısın? Yoksa yine her şey başka bir dünyada olup bitiyor da sen her şeyden azade, kusursuz ve her şeye uzak, olanlara yabancı mısın?
Sevgimle, sevdamla.