Uzun zamandır beklediğin bir filmi, sinemalarda gösterilmeye başlandığı anda arkadaşlarınla buluşup, izlemeye gidebilmek ne keyifli bilirsin. Çok sevdiğin bir yazarın kitabı çıkar çıkmaz, hemen satın alıp pencerenin önüne oturup, şöyle bir sıcak çayını ve kahveni alıp müziğini de açıp, konforlu bir şekilde okumaya başlamaksa paha biçilmez bir his bence. En yakınındaki sıradan bir spor salonuna kaydolup, hemen form tutmaya başlama ayrıcalığına sahipsin. Ne Güzel değil mi? Hayalini kurduğun bir arabanın Finans kısmını çözdükten sonra sana kalan; arabanın hangi markada veya modelde olacağını düşünmek, benzin mi dizel mi olsun Diye belirlemek, bakımı ve muayenesi var mı diye bir kontrol etmek ve belki de manuel mi yoksa otomatik vites mi olsun diye karar vermek o kadar. Sonrası teferruat senin için. Yine aynı şekilde hayalini kurduğun bir evi almaya karar verdiğinde, evin Finans tarafını hallettikten sonra; evin bulunduğu konuma, kaçıncı katta olacağına, oda sayısına ve kaç banyolu olacağına dair bazı detayları belirleyip, sırasıyla tüm prosedürleri takip ederek, En geç bir hafta içinde arabanı veya evini satın alırsın ve Sana mutluluk, huzur, umut ve Bereket getirmesini dilersin.
Bu klasik süreçler, bazılarının öyle bir rutini olmuş ki, Sevda neden şimdi bunları yazıyorsun diye sorduklarını duyar gibiyim. Evet ben bu soruyu duyuyorum ama hazır ol sana belki de yeni duyacağın ve senin hayatında hiçbir zaman bir sorun olmayacak bilgileri paylaşacağım. Belki de birazdan okuyacaklarının bir zaman sonra ya da bir süre önce muhatabı sen oldun veya olacaksın. Yabancısı olduğun kimilerinin, çok basit işlemler sırasında nelere maruz kaldıklarına, ne tür deneyimler yaşadıklarını ve bunlar karşısında nasıl hissettiklerini olayların öznesinden dinleme şansı bulacaksın. Bakalım bu şans sana iyi gelecek mi? Umarım ki, resmi işlem gerektiren işlerde sen de birilerinin kahramanı ve şans meleği olmuşsundur.
Şimdi seninle 2008 yılının kapısını yavaşça tıklatarak içeriye girelim ve sana anlatmaya başlayayım öykümü. Çok sıcak mı sıcak, Güzel mi Güzel bir Ağustos ayıydı. Ev sahibimiz bize sevimsiz bir sürpriz yaparak Ağustos ayımızın oldukça serinleyeceği haberini Verdi. Ev kirasını, nerdeyse oturduğumuzun iki katı olacak şekilde arttıracağını söyledi ve bize 2 hafta süre Verdi. Önce eşimle çok öfkelendik ama sonradan hızlı bir karar vererek tekrar kiralık bir eve çıkmak yerine, kendi evimizi birazcık daha fazla ödeyerek almaya karar verdik. Tesadüf bu ya, o dönemlerde oturduğumuz konutun hemen bir alt katındaki evin satılacağı haberi ulaştı bize. Biz de hemen kararımıza bir hız kazandırmak için, ev sahibiyle tanışmaya gittik ve ev alma niyetimizden söz ettik kendisine. Evin planı hemen hemen oturduğumuz evin aynısı olduğundan, ev sahibi de bir an önce evini satıp Almanya’ya dönmek istediğinden, kısa bir incelemeden ve fiyat üzerine anlaştıktan sonra, alım satım prosedürlerine başladık. Uzman incelemesi, kredi başvurusu ve tapu işlemleri filan derken, gün geldi evin teslim alınması gününe. Evi teslim alacağız ve sonrasında da kalan tutarı aktaracağız ev sahibine, sonra da eve keyifli dönüp anahtarımızı alıp yerleşeceğiz gibi çok masum bir hayalimiz var eşimle. Ne büyük yanılgı ama…
Tapuya gidince, ilk sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Tapuda işlemleri yürüten kişi zaten bizimle hiç konuşmuyor. Yalnızca Eşimin babası ve ev sahibiyle konuşuyor. Onlara hitap ediyor. Eşim ve ben kör olduğumuz için, tapu işlemlerindeki imzalarımızın geçerli olmadığını ev satış ve teslim işlemlerinin geçerli olabilmesi için, iki tanık gerektiği aksi halde işlemlerin tamamlanamayacağını söylüyor muhataplarına. Tapu dairesi oldukça kalabalık. İşlem yapmak için bekleyen çok insan var ve sizi de bekleyen bir ev sahibi var. Evet onunla her konuda anlaşmaya vardınız ancak, sorun bir noktada düğümlendi. Eşimin babası, o zaman ben tanık olayım; Bir kişiyi Kabul edin dedi. Hayır dediler birinci dereceden akraba olmaz. Ev sahibimiz ben tanık olayım dedi. Onu da Kabul etmediler. Bu arada tüm bu konuşmalar, bizden bağımsız, biz yokmuşuz gibi, hiçbir şekilde fikrimiz sorulmadan yapılıyor gıyabımızda.
Biz tekrarladık kesinlikle bu tanık meselesini Kabul etmediğimizi, okur Yazar olduğumuzu, kendi imzamızı atabileceğimizi, eğer çok lüzumlu ise çalışanlardan birinin bu meseleyi üstlenebileceğini söyledik. İsterlerse ilgili işlemi Braille yazı kullanarak, ya da bilgisayardan yapabileceğimizi belirttik ısrarla. Bu konuşmalar ve münakaşa esnasında, salonda bekleyen diğer müşteriler işleri gecikiyor diye homurdanmaya başladılar ve bizi suçlamayı tercih ettiler. Kimsenin umurunda bile olmadı bizim ne kadar ayrımcı bir hak ihlaline uğradığımız. Bekleyen müşteriler arasından iki kişiden rica ederek, yani onları bizlerin tanığı yaparak, sorunu çözdüklerini sanarak, evimizi alma işlemlerini tamamladılar. Sıradan, öylesine orada var olan insanların imzasını bizim kişiliğimiz olan imzamızın önünde tutarak, beni ve eşimi hiçe saydılar. Evin sevinci mi? Yaşadıklarımız karşısında kursağımızda kaldı. Boğazımızda koca bir düğüm, kulağımızda evimizin anahtar sesleri ve aşağılanmıştık hissiyle geri döndük evi aldık mı aldık. Peki sence nasıl bir ayrımcılığı maruz kaldık?
Şimdi de seninle 2013 yılının soğuk bir Ekim ayına uzatalım başımızı ve yakından dinleyelim Sevda’nın anlatacaklarını. Zaman zaman yazılarımda paylaştığımı hatırlıyorum. Ama o yıl şahane bir yıl benim için. Haksızca işlerinden atılan arkadaşlarım, can yeleklerim için mayıs ayında başladığımız bir dayanışma grevindeyim. Yaklaşık 6 aydır hiçbir maaş alamamışız. Artık elde avuçta ne var yok kullanmışız ve ev kredimizi öderken zorlanmaya başlamışız. Aklıma bir tüketici kredisi çekerek, evin kalan borcunu tamamen kapatıp, bize de aylık olarak Kabul edilir bir miktar kalsın gibi çok parlak bir fikir geldi. Hemen sevinçle maaş müşterisi olduğum bankaya müracaat ettim ve kredi talebinde bulundum. En yakın şubeye gitmem istendi. Müşteri ilişkileri temsilcisi beni çok sıcak karşıladı ve Tüm formları doldurduk. Yine son aşamaya gelince, benden formun üzerinde yer alan kutucuklara denk gelecek şekilde okudum anladım, tam da hatırlamıyorum ama elden aldım gibi bir şeyi el yazısıyla yazmamı istediler. Aksi halde yine iki tanık gerekeceğini ve bunu beni korumak için yaptıklarını şefaatle söylediler.
Okur Yazar olduğumu, ancak kullandığım yazının Braille alfabesi olduğunu, bu yazının evrensel ve dünyada geçerli olduğunu, isterlerse bu şekilde yazabileceğimi ve bir bilir kişiye okutabileceklerini uzun uzun açıklamalar yaparak belirttim. İsterlerse, sözlü olarak istenenleri söyleyebileceğimi, onların da saklamak üzere, bir kamera ve ses kaydı alıp kullanabilecekleri önerisini de iletmeme rağmen, bir türlü Kabul ettiremedim kredi alma talebimi.
Oysa yaklaşık 2 yıl önce yine aynı bankadan herhangi bir tanık olmaksızın kredi kullanmıştım. Çalışmadığım için, krediyi aldığım şubeye gidemiyordum. Bu nedenle en yakın şubeye başvurmuştum. Kredi alma işlemini tahmin edeceğin üzere, o gün çözemedim, merakını gidermek için yazayım, sonraki günlerde de çözemedim. Hukuk birimlerine soracaklarını belirterek, saatlerce beni bankada kenarda bir yerde bekleterek, diğer müşterileri rahatsız ettiğimi ve çalışan personeli zor durumda bıraktığımı söyleyerek, eve gönderdiler. Sinir bozukluğu, ağlamalar ve Kocaman bir can sıkıntısıyla eve döndüm. Sonraki gün banka beni aradı ve önceki kredi verme işlemine ulaştıklarını, ancak prosedürlerin değiştiğini, hukuk birimlerinden de benzer şekilde bilgi aldıklarını söyleyerek, Yardımcı olamayacaklarını söylediler. Bana ilgili cevabın yazılı olarak iletilmesini rica ettim. Önce kesinlikle böylesi bir yazıyı gönderemeyeceklerini söylediler. Ben günlerce ısrar edince ve bıktıracak şekilde aramaya devam edince, haftalar sonra iki cümlelik bilgi geldi.
Zorla alabildiğim bu iki cümlelik yazıyla, uğradığım hak ihlali ve ayrımcı tutuma dair bir dava açmaya ve hakkımı aramaya karar verdim. Öncelikle benzer durumları yaşayan başka arkadaşlarım olduğunu biliyordum ama hak ihlali olarak belirlenmiş ve emsal olacak bir dava var mı diye de araştırdım. Sonrasında genellikle yeti farkı olan bireylerin uğradığı ayrımcılıklarla ilgili çalışan ve bu alanlarda uzmanlaşan bir avukat buldum ve sıvadım kollarımı. Avukatımla tanışmak üzere ofisine gittim. Konuyu detaylarıyla anlattım ve kapsamlı bir dava dilekçesi hazırladı benim için. Ancak dava açabilmesi için öncesinde avukatıma vekalet vermem gerekiyormuş. Bu nedenle vekalet için yaşadığım yerdeki bir notere gittim. Senin için 5 dakikalık bir işlem bakalım benim için ne hale geliyor.
Al sana yeni bir sürpriz daha. Vekalet vermek için de en az iki tanık gerekmiyor muymuş? İmzamın geçerli olmadığını ve okur Yazar statüsünde değerlendirilmediğimi bir kez daha burada öğrenmiş ve pekiştirmiş oldum. Tapuda ve bankada gerçekleştirdiğimiz aynı konuşmaları orada da yaptım. Bu kez daha sakin ve tek tek açıklayarak, bazı çözüm yollarını daha somutlaştırarak sabırla anlatmaya çalıştım. Ben çok ısrar edince de başta çok kibar olan noter vekili, son derece kabalaşarak, eeeeehhhh! Çok tantana yaptın. Her hafta aynı muhabbetle bir ikiniz geliyorsunuz buralara. Yapmıyoruz bu işlemi yapmıyoruz diyerek, elini sertçe masaya vurdu. Böylece diğer müşterileri de bana karşı kışkırtacak şekilde bakın sizlerin işlemlerini de geciktiriyor şeklinde öfkelerini bana yönlendirdi. Yine bolca yok sayılmak, aşağılanmak, kişiliğine saldırı ve bol miktarda itibar kaybıyla, kavga dövüş, bir işlem yaptıramadan vekaletimi veremeden ağlayarak noterden adeta kovuldum. Sonra işlemi daha önce başka bir arkadaşımın işlem yaptırdığı noterde yaptırdım. Yani çok basit bir şekilde vekalet verme işlemi bile benim için bir ay sürdü.
Sene 2021, Kör bireylerin bankalar, noterler, tapu dairelerindeki işlemleri ya da başkaca pek çok resmi işlemlerinde, belli kanuni düzenlemeler yapılmasına rağmen hala iki tanık istendiğini çok üzülerek bilmeni isterim. Esasında bu durum kurumların, kör bir bireyi kişi olarak görmeme halinin somutlaşmış bir ifadesidir. Çünkü imza, kişiliğimizin bir tür dışavurumu ve varlığımızın da kanıtıdır. Dünyada ne kadar kişi varsa, o ölçüde de imza vardır diyebiliriz. İki tanık olmadıkça senin imzanı saymıyorum demek, senin kişiliğini de tanımıyorum demenin bir başka yolu değil midir? 2005’teki engelliler kanunuyla, borçlar kanunu, noterlik kanunu, Türk Ticaret kanununda bazı değişiklikler yapılmasıyla, kör bireylerin isteklerine bağlı olarak tanık bulundurulacağı hükme bağlanmıştı. Tüm bu uygulamalar, kendilerine özgü hazırlanmış bütün yönetmelik ve tüzüklere aykırı olup, ilgili tüm yasalara ve Yargıtay kurallarına da aykırıdır. Kör birey isterse, iki tanık talebinde bulunabilir; şeklinde bir hüküm getirildiği halde, genel uygulama olarak kullanılmaya ısrarla devam edilmektedir. Şu bilinmelidir ki; Kör bireylerin akli melekeleri yerindedir ve kendi çıkarlarının farkında bireylerdir. Her türlü ayırt etme yeteneğine sahip olduğu unutulmamalıdır. Yapılacak işlemde, herhangi bir aldatılma riski görürse, güvendiği birinin kendine eşlik etmesini isteyecek olgunluktadır. Bu noktada tanığa veya vasiye değil, erişilebilirlik çözümlerine ihtiyacı vardır hepsi bu.
Günümüz teknolojisiyle, kör bireyler, kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan dokümanları okuyabilme ve inceleme olanaklarına sahiptir. Yapılacak işlemlere dair kısa mesaj, elektronik posta, hafıza kartları, internet, CD ve DVD ortamları, kalıcı veri saklama alanı olarak kullanılacak alanları ses desteğiyle okuyabilirler. İlgili maddeye tüketicinin korunması kanununda da yer verilmiştir. Ayrıca hizmet alınan kurumun çalışanı da bir tarafıyla müşterililerinin hukuki güvenliğini sağlayacak kişidir. Sokaktan birinin çağrılarak kör birey için tanık yapılmasının nasıl bir güvenliği olabilir merak ediyorum.
Kör bireylerin yalnızca korunması, himaye edilmesi ve güvenliği gibi konularda; bugünün teknolojisiyle çok kolayca çözülebilecek sorunların çözülmemesi, bir niyet ve isteme meselesidir. Himaye etme, koruma ve güvenlik temeli üzerine inşa edilen binalar yıkılmaya adaydır. Her türlü erişilebilirlik çözümüne önyargılı olup karşı çıkmaksa, kör bireylerin eşitsizlik temelinde, ayrımcı uygulamalarla, hak ihlallerinin yolunu açan, onların birey olarak itibarlarının zedelenmesi, gizlilik ve mahremiyet alanlarının hiçe sayılmasıyla bireysel özerkliklerine yapılan bir saldırıdır. Sıradan bir birey olarak İtibarımın zedelenmesini, gizlilik ve mahremiyetimin çiğnenmesini, bireysel özerkliğimin hiçe sayılmasını hiçbir zaman Kabul etmiyorum ve etmeyeceğim. Unutmadan, bu kabulsüzlüğün altına bir de imzamı ekliyorum. Peki şimdi söyle bana, bu imzamın Kabulü için kaç tanık sunayım sana?
Sevgimle, sevdamla.