Bir sabah uyandığında, tüm hayal etme kabiliyetini yitirdiğini fark etsen nasıl hissederdin? Bir gün Hayal etmen gereken her şey için ansızın çok geç kaldığını anladığında ne yapardın? Düşün ki hayal kurmaya artık hiç vaktin yok; sana sunulan bu daracık zaman parçası da sona ermiş. Peki sana bağışlanan bu eşsiz hayal kurma gücünü neden bu kadar az kullanıyorsun ya da hiç kullanmıyorsun sordun mu kendine? Neden hayal kurmanın sana, bana, ona ve hepimize yaşam enerjisi verdiğini, sıradan hayatlara umut ve sıcacık bir hareket kattığını göremiyorsun? Neden hayal kuranların içinde bulunduğun bu dünyayı değiştirdiğini dönüştürdüğünü düşünmüyorsun? Neden etrafında yer alan pek çok insan veya birlikte vakit geçirmenin zorunlu olduğu bazı kişiler kendileri hayal kurmaya bu kadar direnirken, çokça hayal kuran seni de aşağı çekmeye çalışıyor? Bu sorularla sizi baş başa bırakarak, hayal kurmaya hala aşık bir hayalperest olarak, hayalimin içindeki gizemli yazı yolculuğuma devam ediyorum.
Çocukluğumda çokça hayal kuran iflah olmaz bir hayal peresttim. Görmek istediğim ama gidemediğim yerleri, tanımak istediğim ünlü sanatçıları, dünyaca tanınan çok meşhur bilim insanlarını, tanışmak istediğim yıldız oyuncularla röportajlar yapmayı bir gazeteci olarak hep hayal eder ve günün birinde onlarla karşılaşmayı ve birlikte bir şeyler yapmayı düşlerdim. Hayallerim nedeniyle, kimi geceler heyecandan uyuyamaz ve kalkıp evin içinde yürüyüp, hayalimi canlı canlı yaşardım. Yürürken küçücük odamızda sobaya azıcık çarpınca da Çoğunlukla babama veya anneme yakalanır ve hayallerim kucağımda yatağıma götürülürdüm. İşte çocukluğumun o günlerinden kalan bir anıyı buldum. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla konuşuyordum; birlikte hatırladığımız günlüklerimizden söz ederken, O günlükler ya da hatıra defterlerinden birine şunları yazmışım ortaokul ikinci sınıftayken.
Büyüyünce, gelecekte demişim; Boğaziçi Üniversitesine girmek istiyorum diye yazmışım, bölüm fark etmez. Çünkü orası İngilizce filan öğretiyormuş. Mutlaka işçilerin haklarını koruyan bir hareketin içinde olmalıyım diye yazmışım mesela. Günün birinde Sezen Aksu ve Nilüfer ile şarkı söylemek istiyorum aynı sahnede. Sonra da yazmışım inşallah olur diye. Bir gün Besteci Mozart’ın şehrine gideceğim diye yazmışım. Şimdi bir yerlerden bir zaman sonra bu satırlarımı tesadüfen okuyacak dönem arkadaşlarımı duyar gibiyim. Hatıra defterinin arasına kurumuş bir gül yaprağıyla sakladığım, sevimli içten gülücükler ve tatlı alaylar eşliğinde kurduğum bu hayallerin hepsini ama hepsini gerçekleştirmişim biliyor musunuz?
Belki bundan önceki bir yazımda söz etmişimdir. 1999’da Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümüne girdim ve 2004’te mezun oldum. Sanırım 22 Mayıs 2003 yılıydı; En son burs paramla Üniversitedeyken, bir bilet alıp, Sezen Aksu’nun Bahar şenlikleri için okulumuza geldiği konserde sahneye fırladım. On binleri yararak, arkadaşlarımın ve güvenlikçi abilerin omuzlarından sahneye atlayarak Ozan Doğulu’nun piyanosuyla ve Sezen’imle iki şarkı söyledim. Konser öncesinde kahvaltıda, arkadaşlarıma dedim ki, bugün beni izlemeye gelin. Akşam Sezen’imle şarkı söyleyeceğim. Gelmezseniz çok şey kaçırırsınız dedim. Tabii kendilerince haklı olarak içinde bulunduğumuz şartlarda epeyce güldüler bu uçuk hayalime. Akşam oldu ve kapıdan son anda kara borsa aldığımız bir biletle konsere girdik. O kadar keyifli ve Güzel geçiyor ki, ama benim için bir yandan da zaman geçiyor tabii.
Konserin bir sessizlik anını kolluyorum ve bulduğum anda, Sezen, Sezen, Sezen, diye çığlık atıyorum. Önce doymuyor. Aynı şeyi defalarca yapıyorum bıktırırcasına. Nihayet duyuyor beni ne istiyorsun? Niye bağırıyorsun? Söyle derdin ne diyor. Beni sahneye al diyorum. Seninle şarkı söylemek istiyorum diyorum ve beni kırmıyor. Seyircilerin alkışları arasında yanına alıyor ve bana öt bakalım diyor. Birlikte ötmeye başlıyoruz minik serçe ile. İki şarkı söylüyoruz beraberce. Hiç unutmuyorum; geceler ve Yalnızlık senfonisini Sezen’imin elini tutarak bağıra çağıra söylüyorum. Boğaziçi otoparkı alkışlardan adeta inliyor. Keşke o konsere dair bir kayıt veya bağlantı olsaydı, mutlaka buradan sizlerle o günleri hatırlamak için paylaşırdım.
Yine aynı dönemlerde, Bakırköy belediye Başkanı DR. Ahmet Bahadırlının organize ettiği bir konserde Nilüfer ile yolumuz kesişti ve aynı sahnede birlikte şarkı söyledik. Bu yol kesişmesi bu kadarla da kalmadı. Yıllar sonra, Nilüfer ile bu kez Şimdilerde olmayan Maydanoz Showland’de şarkı söyleme şansı buldum. Son olarak 2010 Mart ayında bir destek projesi kapsamında yine Nilüfer ile sahneye çıktık ve Anlat arkadaşım isimli bir şarkıyı birlikte seslendirdik. Hepsi unutulmaz ve inanılmaz anılar oluşturdu hayatımda. Neyse ki son projeye dair Nilüfer ile şarkımızı sosyal medya platformlarından bulabiliyorsunuz.
Dedim ya günlüğümden buraya akıttığım tüm anıları ve yukarıya yazdığım tüm hayallerimi gerçekleştirmişim. Mozart’ın büyülü şehrine 3 kez gittim ve âşık oldum çocukluğumda hayalini kurduğum o sanat şehrine. İşçi mücadelesinin içinde bulunmakla kalmadım; o mücadelenin öznesi bile oldum. Pek çok önemli oyuncuyla söyleşiler yaptım bir amatör radyocu olarak Sevda’nın güncesi programımla hayalimdeki Gazetecilik vasfıyla olmasa da küçük bir değişiklikle amatör bir radyocu olarak röportajlar yapıyorum diyelim ne dersiniz? Sizce bu hayalimi de gerçekleşmiş sayabilir miyim?
Aslında bu kısacık hayatın içinde, hayal eylemine dair iki seçenek var önümüzde. Sonuna kadar Hayalimizi yaşamak, ya da kendimize ve çevremize korkular inşa etmek. Bu korkular öylesine kocaman ki; sanki aşılmaz duvarlar gibi bizi ve hayallerimizi arkasına hapsediyor. Kimi zamanda bizim yarattığımız bu korku duvarlarımız altında başkaları kalıyor. Hepimiz yaşantılarımızın ve geçmişteki birikimlerimizin bir toplamıyız esasında. Hayatımızı biriktirdiğimiz bu yaşam deneyimlerine göre sürdürmeye çalışıyoruz. Karşılaştığımız Olayları Algılayış şeklimizi; büyürken yaşadığımız travmalar, aile öykümüz, maruz kaldığımız muameleler, başarısızlıklar, yani varoluşumuzdan itibaren öğrendiklerimiz, başkaları tarafından bedenimize, zihnimize, ruhumuza ekilen tohumlar, bırakılan acılar belirliyor. Güncel yaşamımızdan geçip giden olayların da çok büyük etkisi var tabii ki bu algılama halimiz üzerine.
Söz gelimi; ortalamada yağmurlu havaları seven biri olduğunuzu var sayın. Yağmur yağdığında peşi peşine farklı zamanlarda kayıp düşmeniz, belki bir zaman sonra artık yağmurlu havaların kötü olduğu ve hep size zarar verdiği hissiyle yağmuru sevmez olabilirsiniz. Diyelim ki, eşiniz veya arkadaşınızla birlikte önemli bir konferansın oturumlarından birine moderatör olmak üzere davet edildiniz. Birkaç gün öncesinden de oldukça detaylı bir zihinsel hazırlık yaptınız. Sabah bir baktınız ki, yağmur başlamış ve epeyce de coşkulu yağıyor ve gideceğiniz konferans binası evinize yürüme mesafesinde. Eğer önceki bir iki olumsuz deneyiminizden hareketle, eşinize ya da arkadaşınıza gitmeyelim veya sen git ben gelmeyeyim derseniz, yağmurlu havalara dair negatif hissedişinizi paylaşırsanız, hazır olun onun da zihin ayarlarıyla oynamaya başlamış oluyorsunuz maalesef.
Hayal kurmanın önemini vurgulamak ve Kolay anlaşılması için, bu basit gündelik örneği seçtim. Bilin ki, zihnimizdeki hayal kurma veya kuramama süreçleri de tam anlamıyla böyle çalışıyor. Bir an durup, Beynimizde ve zihnimizde uçuşarak tekrarlanan düşüncelerin seslerini dinlersek, bizi bir yerlere götürecektir. Yani hepimiz kendi algılarımızla büyüyoruz. O zaman hayalleriniz konusunda düşünüp taşınmadan imkânsız diyen insanları sakın dinlemeyin. En çok tanıdığınız veya güvendiğiniz insanların bile açmazları, çıkmazları vardır mutlaka. Belki de kendinin de bilemediği, fark edemediği bilinç dışı derinliklerinde çok güçlü duvarları ve şemaları var. En azından ben çoğunu dinlemedim ve yakın gelecekte de onları duymayı ve dinlemeyi planlamıyorum.
Hayallerin için öncelikle, kalbinin temiz ve duru olması çok ama çok kıymetli. Hayalini ruhun onaylarsa, bunu bedenin de hissedecek. Enerjin yükselecek ve bedeninde o hayalin verdiği heyecanın ürpertisini duyacaksın. Ben hayal kurarken, her zaman o hayalin bana iyilikler getirmesi için dua ederim. Eğer iyilik getirmeyecekse olmamasını da içerir bu dualarım. Büyük hayaller kurmak istiyorsan, sonsuz kez seni aşağı çekmeye çalışan küçük insanlarla olan duygusal bağını ve sosyal mesafeni yeniden gözden geçir derim. Bırak onlar kendi hayalsizlikleriyle kalsın; seni ve çevreni ise sana neyi nasıl yapamayacağını söyleyenler yerine, neyi nasıl yapabileceğini söyleyenler sarsın.
Sevgimle, sevdamla.