Ya buralar alına, ben gelem!
Ya Yunan’da kala, ben ölem!
Yunanistan gezisi boyunca bu kelimeler niye zihnimde yankılandı hiçbir fikrim yok!
Hatta benim konuşma stilim de değil lakin bu dizeler birden dilimden dökülüverdi Selanik’i görünce…
Beni yakından tanıyanlar bilir çılgın rüyalar gördüğümü, bu nedenle rüyalar bölümüne hiç girmeden bir rüya ile çıktığım Yunanistan gezimizden gördüklerimi yazayım dedim.
Schengen vizesi için Yunanistan’a başvuru yapmıştım. Daha önceki başvurum İtalya idi, sağ olsun İtalya tek giriş ve 10 günlük vize vermişti. Öyle öfkelenmiştim ki, yine de gidip gördüm ve gerçekten çok beğendiğim ülkeler listeme girdi.
10 günlük vize bitince bu kez komşu ülkeden şansımı deneyeyim dedim. Sürekli yurt dışına çıkmama rağmen pandemiden sonra vizeleri bu kadar zorlaştırmaları çok üzücüydü. Benim ülkem yolgeçen hanı gibi dünyanın tüm insanlarını kabul ederken, biz TC vatandaşlarına, Avrupa ülkelerine girmeyelim diye kırk dereden su getiriyorlardı.
Vize cevabını beklerken bir gece rüyamda Mustafa Kemal Atatürk’ü gördüm. Yanımda bulunan arkadaşlarımla bana seslendi ve “hanımlar hep birlikte güneşi batıracağız, haydi el ele tutuşun!” dedi. Günlerce bu rüyayı nasıl yorumlamam gerektiğini düşündüm ve yakınlarımla da paylaştım. Herkes farklı yorumladı. Neden güneşi batıracağız, sorusu günlerce zihnimi kurcalarken vize onaylandı ve hiç planda yokken 4 arkadaş Yunanistan’a gitme kararı verdik. Arkeolog olduğum için hedefim Atina Akropolis’i görmekti.
Yola çıkarken bu kez yanımdaki arkadaşlarıma da rüyayı anlattım. Selanik’e vardığımızda Atatürk’ün evini ziyaret ettik, yazdığım Atatürk kitaplarımdan da götürmüştüm, onları kitaplığa bıraktım. Uzun uzun oturduk Atatürk’ün balmumu heykelinin olduğu odada. Oradan çıkıp Selanik’i gezdik, gerçekten İzmir’i andırıyor ve güzel bir şehir. Yunan müzikleri eşliğinde çarşısını caddelerini gezdikten sonra sahile indik ve yorulduğumuz için bir banka oturduk. Ansızın güneşin batmak üzere olduğunu görünce şaşkınlıkla, el ele tutuşun hanımlar güneşi batıracağız, dedim ve güneşin denizin içine yavaş yavaş kızıllıklar içinde batışını izledik.
Güneşin batışını izlerken kafamda deli sorular!
“Atam diye seslendim, hiç Yunanistan gezimiz planda yokken neden rüyamda güneşin batışını senin doğduğun şehirde seyredeceğimi söyledin. Ben de günlerce bunda ne mesaj var diye düşünmüştüm. Gerçekten güneşin batışını izleyecekmişiz ya!”
Benim Selanik’e gideceğimi ve güneşin batışını yanımda arkadaşlarımla seyredeceğimi haftalar öncesinden söylediğine göre, başka neler olacağını da biliyor muydu acaba?
Gözü ülkemin ve biz halkının üzerinde sanırım!!!
Selanik’ten Atina’ya devam ettik. İki şehir birbirinden 7-8 saat uzaklıkta, aralarında bu kadar mesafe olduğunu hiç tahmin etmemiştim. İki şehir arasında doğru dürüst yerleşim de yok, uçsuz bucaksız tarlalar vardı. Zaten ülkenin nüfusu 10 milyon olduğu için şehirler de azdı. Dikkatimi Makedonia tabelaları çekti. Meğer Yunanistan ile Makedonya arasında çözülemeyen isim sorunu varmış. Makedon-Yunan İmparatoru Büyük İskender’in kurduğu bölgenin ismi olan Makedonya’yı, Yunan kültürünün bir parçası olarak gören Yunanlar, Slav olan Makedonların bu ismi kullanmasını istemiyorlarmış. Bu ismi, kendi kültürleri olarak gören Yunanlar, Slav olan Makedonların bu ismi kullanmasını istemedikleri gibi uluslararası kuruluşlardan da bu isme izin vermemesini istiyorlarmış.
Zaten atalarına sırtlarını dayamışlar, günümüze dek buradan yürümüşler. Ülke ve şehirleri çok eskiydi. Binalar eskiydi. Bizim Esenyurt ayarında devasa binalar hiç görmedik. En çok ilgimi çeken tüm evlerin büyük balkonlarının olmasıydı. Yunanistan’da da ekonomik kriz varmış bu arada.
Atina’da Akropolis’e çıktık. Avrupa Birliğinin finansını sağladığı kazılar yıllardır sürüyormuş. Akropolis’te çok önce bir moda defilesi varmış, mankenler taş yolda yürümekte zorlanır diye antik yola beton dökülmüş ve kıyamet kopmuş tabi.
Akropolis diye abarttıkları antik şehir evet çok güzel ama benim canım ülkemde çok daha güzel antik kentler var. Akropolis onların gölgesinde kalır. Çok da beklentiniz yüksek gitmeyin derim.
Noel nedeniyle caddeler ışıl ışıldı.
Gümülcine, İskeçe, Dedeağaç, Selanik, Türk nüfusunun çok yoğun olduğu bölgeler ve bunu hissediyorsunuz gezerken. Bize ait bu toprakları nasıl kaybettik üzülmemek elde değil. Çarşıları Türk, evlerin mimarisi Türk, insanları Türk fakat ülke Yunan…
Kabullenmek çok zor…
Balkanlara her gittiğimde oraları kaybetmiş olmanın acısını çok derin hissederim.
Yunanistan, bir kez de olsa gidilip görülmeli ama İtalya için sürekli gidin gezin görün derim.
Özel aracınızla da gidebilirsiniz, sürekli turlar düzenleniyor, bir tura da katılabilirsiniz.
Özellikle Selanik mutlaka görülmeli!
Mustafa Kemal Atatürk’ün, doğduğu şehir Selanik’te Türk Bayrağının dalgalanmasını beklediğini biliyorum. İnşallah bir gün!
Onların da hayali İstanbul’u almak ama bence otursunlar oturdukları yerde, bir avuç insanlar zaten fazla büyük hayallere kapılmasınlar. Öyle Dedeağaç’a ABD’li askerleri doldurup onların arkasına saklanarak kükremesinler boşuna, Kurtuluş savaşı esnasında Anadolu’mda yaptıkları katliamları 100 yıl geçse de unutmadık.
Belki de bir gece ansızın!!!