Bir süredir toplum olarak sessiz sedasız izliyoruz, savaş n e zaman kapımıza dayanacak diye…
Beni yakından tanıyanlar bilir rüyalarımı, yaklaşık beş yıl önce sürekli tekrarlayan bir rüya görüyordum, ihtimal vermek istemediğim bir rüya…
Kendim ve yakınlarımın hayatlarıyla ilgili erken uyaran rüyalar gördüğüm ve bunlar zaman içinde gerçekleştiği için bu rüyayı unutmayı seçtim ama unutmuyor zihin işte…
Rüya şu; İstanbul semalarında farklı ülke uçakları uçuyor, oğlum gelip “anne Türkiye’nin başı belada, ben göreve gidiyorum!” diyor.
Haberleri izledikçe artık gerçekten tedirginim…
Ülke yönetiminde yapılan bazı hatalar var ki çok uzun zamandır, şimdi o hatalar canımızı daha da yakacak gibi…
Öncelikle sınırlarımız ne kadar güvenli?
Herkes elini kolunu sallayarak girdiği sınırlarımızdan içerde bizi vuracak kimler geçti?
Belediyecilik kavaramı yüzünden hep sol partilere oy verdiği için sahipsiz bırakılan Trakya bölgesinden paravan Yunanlar üzerinden düşmanlarımız giriş yaptığında orada az sayıda kalan nüfusumuz bizim batı sınırlarımızı nasıl koruyacak?
Kürt vatandaşlarımız, binlerce yıldır aynı toprakları paylaştık fakat Amerika’nın paravan olarak kullanmaya çalıştığı aynı toprağın insanları, onlar kimin tarafında duracak? Amerika’nı isteği ile hapiste tutulan Selahattin Demirtaş’ın bir karar verilmeden sürdürülen uzun soluklu tutukluluğunu Türkiye Cumhuriyetine bağlayarak, Kürt halkımızı nasıl kışkırtacaklar?
Ve bizler bu süreçten nasıl en az hasarla çıkacağız?
Bunların hazırlığı yapıldı mı?
İstihareye yatan tarikat cemaat liderleri bu savaşı göremedi mi?
O kadar astrolog iki üç yıl öncesinden Ortadoğu bölgesi dönüşüm geçirecek, dedi, bir tane Müneccim başınız da mı yoktu sizleri uyaracak?
Biz seçimlerle ve saçma sapan siyasi kavgalarla vakit kaybederken, dünya Ortadoğu cehennemine hazırlanıyordu.
Öncelikle bu yazıma eklemek istediklerim var, uzun zamandır edindiğim izlenim ve tecrübelerden vardığım sonuç şu oldu:
Hizmette siyaset olmaz!
BELEDİYELER KALDIRILMALI!
Belediyelere devletin yolladığı bütçeler parti fark etmeksizin hepsi bir daha seçimi garantilemek adına kendi yandaşlarına gidiyor ve halk yeterli ve eşit hizmet alamıyor.
BELEDİYELER KALDIRILMALI, KENTİ TEMSİL EDEN KENT MECLİSLERİ KURULMALI
Kent meclisleri seçimle gelip o kentin ihtiyaçlarını belirleyip devletin ilgili birimlerine iletmeli, takibini yapmalı ve devlet eliyle hizmet, kişi parti ayırmaksızın herkese eşit ulaşmalıdır.
Günümüzde hizmet her tarafa eşit gitmiyor, birkaç yandaş kalkınıyor, iki park bir Pazar yeri ve üstüne kültürel faaliyet olarak bir festival, kitap günleri ya da cami ziyaretleri konu kapanıyor. Bunlar da hizmet oluyor.
Hele bu savaş sürecinde ülkemin her köşesi ne kadar hizmet alacak ya da batan geminin malları mı yağmalanacak?
Bizi önümüzdeki zor günlerden çıkaracak kişileri seçmemiz çok önemli!
Şov yapanlarla bu süreci atlatamayız, parti gözeterek bu süreci atlatamayız!
Bu zor günleri, devlet terbiyesi almış, devletin her biriminde görev yapmış, iç ve dış istihbaratı bilen, yurt dışına maç izlemeye değil, devlet politikasını sürdürmeye giden, yurt dışında yaşamış, oradaki iç dinamikleri bilen, devlet dilini dilen bir yönetici ile süreci geçebileceğiz.
Ben partisizim, şu saatten sonra ülkemin geleceğini düşünen kişiyi desteklerim yalnızca ve oturur bunu da yazarım, sonuçta rüya gören benim rüyayı gösteren RABBİM!
Yazıyorsak uyarıyorsak bir sebebi var!
Şimdi yine yaşadığımız bir olayı yazarak mesajımı vereyim, BU VATAN, BU TOPRAKLAR SAHİPSİZ DEĞİL!
GÖRÜNEN VE GÖRÜNMEYEN SAHİPLERİYLE GEREKİRSE BİR KURTULUŞ SAVAŞI DAHA VERECEĞİZ!
AYLARDIR BOŞUNA ATATÜRK rüyası görmüyorum, o dahi öte âlemden hazırlığını yapıyor!
Siz şimdi yazdıklarıma bir tarafınızla gülersiniz, ben kahvemi koyar gülenleri izlerim ve yolun sonunda hepinize ben gülerim!
Bu ülke görünmeyen âlem tarafından da sahipsiz bırakılmadığının güzel bir cevabını bu yaz yaşadık. Yaz tatili için ailecek Samsun’daydık. Gece yarısı hava ılık, yaprakların hışırtısı gecenin sessizliğinde bahçede sohbet ederken en son herkes yatınca oğlumla kaldık. “Anne, denize gidelim, dalga sesini dinleriz,” dedi ansızın.
Şaşırdım, gece gece ne denizi!
Gece saat 1 biz denize gidiyoruz, eve yakın yerleri söylüyorum, “anne yüreğimin götürdüğü yere gidiyorum,” dedi gülerek. Vardır bir bildiği deyip yer önermekten vazgeçtim. Sonunda eve bayağı uzak bir noktada durduk, denize baktım oğluma baktım yine gördüğüm bir rüya aklıma geldi ve panikle anlattım.
Rüyada Samsundayım, Rus donanması denizden şehre yaklaşıyor ve Rus askerleri bir anda şehre giriyor, ben çığlık çığlığa bağırıyorum ve oğlumu erkek kardeşimi haykırıp, önce erkekleri vuracaklar, hepsini uyarın diye kendimi paralıyorum öyle panik duygusuyla uyandım. Bunu anlattım ve “ister misin şimdi bir Rus gemisi yaklaşsın ve şehre saldırsın, sen de şu an izin için Samsuna geldin, sahne tamam,” dedim. Gülerek bu rüya deyip geçiştirdik. Eve dönmek için arabaya bindik. Gecenin sessizliğinde yollar bomboş keyifle dönüyoruz, arabanın farları Seyyid Kutbiddin Cami ve Türbesi levhasını aydınlatınca, şaşırdık.
Nedense unutmuşum kendi şehrimde ki bazı yerleri.
Oğlum, “gece gece karşımıza bu tabela çıktıysa gidelim ziyaret edelim,” deyince döndük. Gece saat 2 biz 1292 yılında Abdülkadir Geylani’nin öğrencisi olan Seyyid Kutbiddin tarafından inşa edilen türbeye girdik. Etrafta Selçüklu Osmanlı dönemine ait şehrin en eski mezarlığı içinden geçip duamızı ettik, arabaya dönerken internetten burası hakkında bilgi almak için Google baktım, bilgileri yüksek sesle okuyorum:
“Seyyid Kutbiddin’in kimliği hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla beraber Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin torunu olduğu söylenmektedir. Kendisi ve hayatı hakkında şöyle bir rivayet bulunmaktadır:
1853 yılında Rus Donanmasının Sinop baskını sırasında 3-5 savaş gemisi de Samsun açıklarına kadar gelerek şehri topa tutar. Şehirde karşılık verecek bir kuvvet bulunmamaktadır ancak Seyyid Kutbiddin’in bulunduğu eski mezarlıktan top atışlarıyla karşılık verilir ve hasar alan Rus gemileri de geriye dönmek zorunda kalır.”
Oğlumla yaşadığımız şaşkınlık…
Ben bir saat önce Rus donanmasının Samsun’u işgal ettiği rüyamı anlatıyorum, 1853 yılında Samsun’u işgal etmek isteyen Rus donanmasının Türbenin olduğu tepeden yapılan top atışlarıyla durdurulduğu rivayet ediliyor ve ilginç olan orada bir askeri birlik yok!
Hadi şimdi bu olayı çözelim ve anlamlandıralım…
Oğlum gülerek cevap verdi, “anne demek ki Samsun işgal edilemez, bak daha önce işgalden kurtaranlar bizi çağırdı demek ki gecenin bu vakti ziyaret ettik.”
Buna benzer öyle olaylar var ki yaşadığımız, hangi birisini yazayım…
Görünmeyen bir âlem var ve onlar sürekli işaretlerle bizimle konuşuyorlar fakat gözleri kalpleri kulakları mühürlenmiş insanlar bunu göremiyor.
Göremediğimiz âlemin işaretleriyle ilgili konuları, Nikola Tesla ve Carl Gustav Jung’dan öğrenmenizi öneririm.
Bir savaş olasılığında belki ciddi kayıplar yaşayacağız ama yolun sonunda yeniden doğacağız bu topraklarda, işaretler bunu İŞARET EDİYOR!
Ve bu da beklediğim liderin zamanında yaşanacak…
Bu yazımı tarihe not düşmek için yazdım, şimdiki zamana değil…
He he deyip geçebilirsiniz…