Yazmakta olduğum yeni kitabımdan bir bölümü siz sevgili okurlarla da paylaşmak istedim, mitoloji dediğimiz anlatımlarda karşımıza çıkan olaylar günümüz Hollywood filmlerini aratmayan türden, eminim okuyan herkes benim gibi düşünecektir.
Hindulara göre zaman, çember şeklindedir. Semavi dinlerdeki gibi dünyanın yaratıldığı günden kıyamete kadar düz bir çizgi halinde ilerlemez. Bu yüzden Hinduizm inancına göre insan bu kısır döngüden bir an önce kurtulup özgürlüğe yani Mokşa’ya ulaşmalıdır.
Hindulara göre evren, Yuga adı verilen farklı 4 döneme sahiptir. Nasıl ki 1 yıl, 4 mevsimden oluşuyorsa, evren de tekrar eden 4 döneme sahiptir.
En büyük Kozmik Döngü, Maha Yuga yani Büyük Çağ’dır. Bu büyük Çağ; Krita Yuga, Treta Yuga, Dvapara Yuga ve Kali Yuga olarak 4 döngüden oluşur. Bu dönemler eşit sürelerden oluşmazlar. Vedik hesaplamalara göre, tanrı katındaki 1 yıl, 360 insan yılına eşittir.
Krita (Satya) Yuga: Altın Çağ, Hakikat dönemi olarak adlandırılır. İnsan yılında bulunan mevsimlerden ilkbahara, yeniden varoluş, canlanmanın olduğu döneme denk gelir. İnsan bilinci en yüksek seviyede ruhu ise evrensel ruhla birlik içindedir. O dönemde saf ve temiz niyetlerle irade gücünü kullanarak tüm istekler gerçekleştirilir. Erdem ve ahlâkın en üst seviyede yaşandığı, insanların hiçbir şeye ihtiyacının olmadığı, doğanın onlara her türlü ihtiyacı sağladığı bir dönemdir. Herkes mutlu ve güzel bir yaşam sürer, tüm insanlar kâmildir. Birlik, bütünlük ruhu hâkimdir.
Treta Yuga: Beşeriyet dönemidir ve yaz mevsimine denk gelir. Sıcaklık nedeniyle bozulmalar başlar. Mahabarata destanında bu dönem; fazilet azaldı, adaklar başladı, diye anlatılır. Erdem ve ahlaki değerler azalmıştır. İnsanlar düşünmek yerine bilgi edinmeye çalışır, daha tutkulu, kıskanç, doyumsuz, başkasının malına göz diken ve güçsüz olanı ezerek güç kazanma çabaları içinde olan bir insanlık oluşmaya başlar. Her şeye sahip olma istekleriyle doğayı tahrip etmişlerdir. Üretim ve bereket azalır, insanlar hayatta kalabilmek ve yiyecek bulmak için çalışmak zorundadır. Kötülüklerin ve negatifliğin ortaya çıktığı kavgaların bölünmenin başladığı dönemdir.
Dvapara Yuga: Çökme dönemidir. Sonbahar mevsimine denk gelir. Yaşamın olumlu ve olumsuz yönlerinin eşit olduğu dönemdir. Bu dönemde havalar soğumaya, renkler sararmaya başlar, bilinç seviyesi düşer. Arzular istekler artar, felaketler ve hastalıklar art arda gelir. İyi ve kötüyü dengede tutma çabaları vardır. Bu dönemin süresi Krita Yuganın yarısı kadardır. İnsanlar, ahlaki duygularını yitirmeye başlar. Dürüstlük iyilik azalır, gerçeği arayışlar yok olur.
Kali Yuga: Kali kavga ve savaş anlamına gelir. Karanlık Çağ’dır ve şu an içinde bulunduğumuz dönemdir. Kış mevsimine denk gelir. Maddi ve manevi yozlaşmanın arttığı, kaosun, çatışmaların, korkunun, umutsuzlukların, kederin, savaşların, hastalıkların, öfkenin, doğal felaketlerin yaşandığı bu dönem, negatif enerji de çok yüksektir. Güzel ahlâk, adalet yok olur, çıkarların ön planda tutulduğu yaşam biçimi artar. Para, maddiyat, her şeyden daha değerlidir. Sahtekârlık, yalan söylemek normalleşir, seks ve şehvet duyguları kontrolsüzce artar. Bu kötü sistemden uzaklaşmak isteyenler tekrar doğaya döner, doğadaki sert koşullar nedeniyle insan ömrü azalır. Ve sonunda Kali Çağında insan ırkı yok olur.
Hint anlayışına göre yaradılış; bu döngü içinde tekrar başlayıp aynı dönemlerden tekrar tekrar geçecektir.
Hint Destanı Mahabharata’da bu dönemler, “O zamanlar evren şimdiki gibi değildi, Krita Yugada her şeyin farklı olduğu bir durum vardı. Treta Yugada ondan farklı bir durum vardı, Dvapara Yuga ile büyük değişiklikler oldu. Şimdiki Yugada ise her şey küçülmüştür; ilahlar, evliyalar ve her şey değişmiştir” şeklinde özetlenir.
Mahabharata, günümüze inanılması güç birçok olayları aktarır.
Hindistan’ın ulusal destanı Mahabharata “İnsanlığın Öyküsü” anlamına gelir.
Destanda; uzak geçmişte kaybolan bir uygarlık ve olağanüstü bir savaş anlatılır. Savaş, klanlar arasındaki basit bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliğiyle ilgili bir mücadeledir. Dünya üzerinde öyle bir savaş yaşanır ki; tüm evren yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Kullanılan silahların bazıları (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) dünyasal, bazıları ise (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) tanrısaldır.
Mahabharata, zeki canlılar arasında çıkan bir anlaşmazlığın, savaşa dönüşmesini ve o savaşta günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanılmasını anlatır.
Hatta Ay´da yaşanılan savaşta destanda karşımız açıklar.
Mohenjo-Daro´daki Rishi kentini kazan arkeologlar, caddelerde yatan ve yumrukları sıkılmış halde iskeletler buldular, sanki bir anda ölmüş gibilerdi. Bu iskeletler üzerinde yapılan araştırmada bulunan radyoaktif madde, Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi.
İtalyan bilim insanı olan Dr. Roberto Pinotti, 12 Ekim 1988´de Bangalore´daki Dünya Uzay Konferansı´nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla, kahramanlar arasında yapılan nükleer bir savaşın anlatıldığını söyler.
Pinotti, metinlere bir destan olarak bakılmamasını ve göklerde pilotların kullandığı uçan silahlı araçlarla yapılmış savaşa dikkati çeker.
Pakistan’ın, Sind eyaletindeki arkeolojik sit alanı olan Mohenjo-Daro, MÖ 2500 civarında inşa edilmiştir. Antik İndus Vadisi Uygarlığı veya Harappan kültürünün en büyük yerleşim yerlerinden biriydi. Antik Mısır, Mezopotamya, Girit ve Norte Chico uygarlıklarıyla aynı dönemlerde kurulmuş bir şehirdi. Dünyanın en erken büyük kentsel yerleşim yerlerinden biriydi ve Kuran’da geçen Ress Kavmi’nin bu şehirde yaşamış olduğu çeşitli araştırmacılar tarafından iddia edilir. İndus vadisi uygarlığının yıkılmasıyla unutulan bu şehir 1920’de tekrar keşfedilmiş ve arkeolojik kazılar başlamıştır. 1980’de UNESCO Dünya Mirası alanı ilan edilir.
Antik kentin caddelerinde kalıntı olarak siyah cam küreler bulunmuştur. Bu cam küreler ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıya maruz kalarak eridikleri keşfedilmiştir.
Mahabharata destanın bir bölümünde; içinde destanın kahramanlarından Krisnha ile Vrishni´ler (antik bir klan olduğu sanılımaktadır), Salva adlı bir lideri kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, her yere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek göklere yükselir ve sayısız cesur Vrishni gencini öldürür, tüm bir kenti harabeye çevirir.
Saubha adlı uçan araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre; savaşın yönetildiği uçan bir gemisidir. Ve Salva´nın yaşadığı başka bir kentten savaş alanına getirilmiştir. Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır. Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silahı en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır. Silah için “savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz” tanımı yapılır.
Krisnha; Salva´nin savaşı kaybedişini izlemeye başlar. Fakat Saubha adlı uçan aracı göklerde durduğu için Krisnha tüm silahlarını ardı ardına bu gemiye doğru fırlatır. Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz. Krishna ve Salva´nın saldırılarını kullandıkları silahlara ait, ses ve etki tasvirleri, günümüz modern silahlarına benzer.
Krisnha destandaki anlatımlardan sanki hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Destanda atılan bir okun sesiyle savaşçıların da öldüğü anlatılır. Salva´nın askerleri “Danavalar” acı çığlıklar atarak yerlere düşerler. Onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için karşı saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha “özel ateş silahı”nı kullanır.
Bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk, Saubha´yı ikiye böler. Uçan gemi kent gökten yere düşer ve Salva ölür. Savaş alanına birden karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır. Rüzgâr başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağar, güneş gökte sallanır, dünya titrer, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, her şeyi yakar yok eder.
Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşer. Yakıcı ışıklar yağmur gibi yağar. Gurkha´nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Ölüler tanınmayacak kadar yanar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılır, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllere gömülür.
Destandaki bu tarifler sanki nükleer bir patlamanın ardından gelen radyoaktif çöküntüyü anlatır gibidir.
Hint antik metinlerinde uçan araçlar tüm ayrıntılarıyla tarif edilir. Bu araçlara “Vimanalar” denir. Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır ve daire biçimindedir. Kubbelerinde giriş kapısı vardır.
Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki farklı tür olarak anlatılır;
Ahnihotra-vimana´nın iki motoru ya da sistemi vardır.
Elephant-vimana, daha gelişmiş bir araçtır.
Bu araçlar rüzgâr hızıyla uçarken melodik bir ses çıkarırlar.
Destanda geçen birçok anlatımlarda bizlerin şu an bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz sahneler çıkar karşımıza.
Ve kitaba eklediğim bu bölümde aklıma tek şu soru gelir sürekli;
YA GEÇMİŞ DÖNEMLERDEKİ TEKNOLOJİ GÜNÜMÜZDEN ÇOK İLERDEYSE…