BİLİNEN TARİHLE BİLİNMEYEN TARİH ARASINA SIKIŞMIŞ GERÇEKLER VARDIR.
SIR OLAN GERÇEKLER, GÜN YÜZÜNE ÇIKMAYI BEKLER.
BIZ ARKEOLOGLAR SIRLARIN BEKÇİSİYİZ,
O GERÇEKLERIN PEŞINDEYİZ…
Arkeoloji eğitimim esnasında ilgimi en çok çeken konu mitolojilerdi. Farklı kültürlerin mitolojisini okumak, araştırmak en keyif aldığım konuydu.
Bize öğretilen her şey bir kurgudan ibaret olabilir, bu yüzden olasılıkları göz ardı edemiyorum. O olasılıklardan en önem verdiğim de mitolojiler olmuştur. Hangi sırları gizlediği hala anlaşılamamıştır.
MITOLOJILER NASIL OLUŞMUŞTUR?
İnsanlar, doğduklarından itibaren varoluşlarının sebebini aramışlardır. Buldukları ipuçlarını kendi hayal dünyalarında yorumlayarak mitleri oluşturmuşlardır.
Farklı devirlerde ve kültürlerde anlatılan mitler, kulaktan kulağa yayılmıştır.
Mitlerin kökeni konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır.
Bazı araştırmacılar, yaşandıktan sonra unutulmuş olan olaylar olduğunu,
Bazı araştırmacılar, o dönem insanlarının hayal gücü olduğunu,
Bazı araştırmacılar da, toplumların varlığını sürdürmek ve kaynak bulmak gibi ihtiyaçlarını kullanan dini ve siyasi liderler tarafından oluşturulmuş efsaneler olduğunu iddia eder.
MITOLOJILERIN DINLERE ETKILERI OLDU MU?
Mitolojilerde anlatılan yaratılış ile ilgili olayların benzerleri dinlerde de görülür. Dünyanın yaratılması, yeryüzünün ve gökyüzünün, canlıların yaratılması ve yedinci gün yaratıcının dinlenmesi gibi aynı anlatımlar dikkati çeker.
Özellikle üç ilahi dinde de yer alan tufan olayının, Tanrı tarafından ilk kutsal kitap Tevrat’a yazdırıldığı düşünülüyordu. 1875 yılında Ingiliz George Smith, Irak’ta Musul yakınlarında bulunan Ninova Antik Kenti’ndeki kazılarda çıkan kil tabletleri Ingilizceye çevirince ortaya ilginç benzerlikler çıktı.
Ninova’daki kazılarda çıkan Kral Asurbanipal’in kitaplığındaki tabletlerden bir tanesini konuklara okuyan George Smith, Tevrat’ta yazılı olan tufan olayını okumadığını, binlerce yıl önce yazılmış olan çivi yazılı bir tableti okuduğunu açıklayınca herkes şaşırır.
Yüzlerce yıl Tanrı tarafından Tevrat’ta yazdırıldığına inanılan tufan olayının, Tevrat’tan yüzlerce yıl önce çivi yazılı tabletlerde yazılı olması nasıl açıklanabilir?
Gılgamış efsanesinde anlatılan tufan olayı, günümüzden beş bin yıl önceye tarihlenen en eski tufan hikâyesidir ve üç büyük din kitabında da geçen tufan olayı ile büyük benzerlikler gösterir.
Dünyanın diğer bölgelerinde de anlatılan tufan hikâyeleri de dikkate alınırsa, dünyamızın gerçekten bir tufan yaşadığı ortaya çıkar.
Üç büyük din olan İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevilikte tufana sebep olarak insanların sapkınlığı, azması ve inançsızlığı gösterilir.
Tufan olayındaki kişinin adı;
Babil kaynaklarında Utnapiştim,
Hint efsanelerinde Manu,
Tevrat’ta Noah,
İslamiyet’te Nuh’tur.
Dünyanın her tarafında bir tufan olayı anlatılagelmiştir.
Nuh’un Gemisi’yle karaya çıktığı dağın adı Tevrat’ta Ağrı Dağı, Kuran’da Cudi Dağı olarak geçer.
Cudi, Kuran terminolojisinde, “yüksek yer,” anlamına gelir.
Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen, M.Ö. 750 yıllarında yaşadığı düşünülen ünlü ozan Hesiodos, Theogonia adlı eserinde Yunan inanışını kitap haline getirmiştir. Konusu genel olarak evrenin, dünyanın ve tanrıların kökeni, varoluşları olan eser, yunan tanrıları hakkında bilgi verir, bugün bile başvuru kaynak niteliği taşır.
Tüm dünya efsanelerinde ve mitolojilerinde, dünyanın büyük bir tufan yaşadığı, dünyanın ekseninden kaydığı, kıtaların sulara gömüldüğü, denizlerin aşırı yükseldiği anlatılır.
Efsaneler ve mitolojiler, tufan olayıyla dünyada Altın Çağın sona erdiğini belirtir.
Hesiodos, kıyametten önceki dünyayı şöyle anlatır;
“İnsanlar tanrılar gibi yaşardı. Hırsları dertleri yoktu. Kutsal varlıklar mutlu bir şekilde birlik içinde günlerini huzurla, eşitlik içinde karşılıklı güvenle, sevgi ortamında geçirirdi.
Dünya, altın çağında daha güzel ve bereketliydi. Insanlarla hayvanlar aynı dili konuşur, birbirleriyle zihinsel yolla iletişim kurarlardı
Erkekler, yüz yaşındaki çocuklar gibiydi. Yaşları nedeniyle hasta ya da güçsüz değildi. Hafif bir uyku ile daha üst hayat alanına geçebiliyorlardı.”
Yine mitolojilerin dinlere etkisi, peygamberlerin hayatında görülür.
Mısır mitolojisinde anlatılan Horus, M.Ö. 3000 yıllarında Mısır’ın güneş tanrısıdır.
Horus, 25 Aralık’ta bakire Isis’ten dünyaya gelir.
Horus doğduğunda doğuda da bir yıldız doğar. Horus, 30 yaşında Anup tarafından vaftiz edilir ve ona eşlik eden 12 havarisi vardır.
Horus hastaları iyileştirmiş, su üzerinde yürümüştür. Gerçek, ışık, Tanrının oğlu, gibi sıfatlarla anılır. Horus, havarisi tarafından ihanete uğrar ve çarmıha gerilir. Öldükten üç gün sonra yeniden dirilir.
Horus’un özellikleri birçok peygamberin hayatında görülür.
Hindistan’ın Krişna’sı, M.Ö. 900 yılında bakire Devaki’den doğumunu müjdeleyen bir yıldızla aynı anda doğar.
Krişna’nın da havarileri ve mucizeleri vardır. Ölümünden sonra tekrar dirilir.
Pers’li Mithra, M.Ö. 1200 yılında 25 Aralık’ta bakire bir anneden dünyaya gelir.
Mithra’nın da 12 havarisi vardır ve ölümünden sonra tekrar dirilir. Gerçek ve ışık gibi isimlerle anılır. Mithra’nın kutsal ibadet günü pazardır.
İncil’de Isa, 25 Aralık’ta bakire Meryem’den dünyaya gelir. Doğumu, doğuda bir yıldızın doğmasıyla müjdelenir. 30 yaşında John tarafından vaftiz edilir. 12 havarisi vardır ve hastaları iyileştirmek, suda yürümek, ölüleri diriltmek gibi mucizeler gösterir. Yahuda tarafından ihanete uğrar ve çarmıha gerilir. Öldükten üç gün sonra dirilir ve cennete yükselir. Tanrının oğlu, Dünyanın ışığı isimleriyle anılır.
İlahi dinlerle, çivi yazılı tabletlerde anlatılan olayların bu kadar benzer olması nasıl açıklanabilir?
Bakire anneden doğmaları ve hepsinin 12 havarisinin olması tesadüf müdür?
12 sayısı, Hitit mitolojisinde ve Yunan mitolojisinde de karşımıza çıkar. 12 Tanrı olarak birçok tasvir ve heykelleri de yapılmıştır.
Bu benzerliklerle ilgili birçok kitap yazılmış olsa da insanların inanma ihtiyacının zarar görmemesi ve toplumların din baskısıyla kontrol altında tutulması nedeniyle benzerlikler tartışmaya kapalıdır.
Bir arkeolog olarak konuyla ilgili bilgim olması sebebiyle okur, inancımı sorgulayabilir düşüncesiyle burada parantez açıp bir yaratıcının olduğuna inandığımı özellikle belirtmek isterim.
Yaratıcıya Türkler, Tengri
Araplar, Allah,
Avrupalılar, Tanrı
Kızılderililer, Ulu Manitu gibi isimler vermiştir lakin tüm bu farklı isimler aynı yaratıcıya aittir. Günümüz dünyasında aynı yaratıcının farklı isimleriyle insanların birbiriyle savaşması aydınlık zihinlerin anmakta zorlandığı bir konudur.
Mitoloji ile ilgili birçok bilgiyi topladığım MİTOLOJİ adlı kitabıma internet satış sitelerinden ve kitapçılardan ulaşabilirsiniz.