Mardin şehir olarak kendisi doğal açık hava müzesi zaten, Dara antik kenti olağanüstü görüntüsüyle dünyanın ilgisini çekerken bir bizim ilgimizi çekemiyor, Nemrut desen ayrı bir öykü, Göbeklitepe’yi nasıl anlatayım nereden başlayayım…
Bir arkeolog olarak en sevdiğim rotadır Güneydoğu Anadolu bölgesi, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan her vatandaşın mutlaka bir kez gidip ziyaret etmesi gerekir diye düşünenlerdenim.
Arkeolog olmasam da yine severdim bu rotayı…
Kızım ve oğlum büyüyene dek arkeolojik gezilerime hep eşlik ettiler. Büyüdüklerinde bana eşlik edin dememe gerek kalmadı. Bu kez kızım ısrarla Nemrut dağına çıkalım demeye başladı son bir yıldır. Araya Şubat depremi girince geziler ertelendi, acımızı sarma derdine düştük.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin en güzel ve gezilecek ayları Nisan Mayıs, her taraf göz alabildiğine yemyeşil olur, bakmaya doyamazsın ve Ekim Kasım ayları sonbaharın tüm muhteşemliğiyle hüznü yansır binlerce yıldır tarihini fısıldayan topraklara.
Uçaktan indiğiniz anda farklı bir enerji sarmalı içinde olduğunuzu hissedersiniz. İnsanları sıcakkanlı, tarihi çok derin, müzikleri, etnik giysileri özellikle eşarpları, tadına doyulamayan yemekleri ile çok farklı bir coğrafya karşılar sizi.
İlk rotamız Zeugma Müzesi, 9 Eylül 2011 tarihinde Gaziantep‘te açılan ve 1700 metrekarelik mozaikleri ile dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi olan Zeugma Müsezi, 3 yıl boyunca “dünyanın en büyük mozaik müzesi” ünvanını taşırken bu ünvanı, 28 Aralık 2014 tarihinde açılan Hatay Arkeoloji Müzesi‘ne devretmiştir. Tüm dünyanın bildiği müzeyi bizim halkımızın çoğunun bilmemesi çok üzücü…
Gaziantep aynı zamanda bir gastronomi şehri olmasıyla da ünlü. Yemekleri hele baklavaların tadı kokusu tarif edilemez güzellikte. Yemek yemeyen ben dahi herşeyin tadına bakmaya uğraştıysam yemeklerinin güzelliğini siz düşünün.
Ardından Urfa Göbeklitepe, tüm insanlık tarihini değiştiren Göbeklitepe ve etrafı daha tam kazılamadı. Kazılar ilerledikçe oradan çok daha büyük sürprizler duyacağız. İnsanlık tarihinin çıkış noktası olan bölgenin kazılarla aydınlatılması gerekiyor lakin bizim devletimiz kazılara ödenek ayıramadığından bir çok arkeolojik alan sahipsiz bırakılmış.
Mardin Dara Antik Kenti, Adıyaman Pierre Antik Kenti sahipsiz bırakılan antik yerlerimizin hali üzücüydü.
Urfa’ya gidince Balıklıgöl’e uğramadan ve isot biber almadan, akşam Sıra Gecesine katılmadan dönmeyin.
Mardin, şehir olarak Unesco Dünya Mirası listesine alınmak üzere adaylık süreci başlamış açık hava müzesi şehrimizdir. Daracık sokaklarında karşınıza her an sizi hayran bırakan bir manzara çıkabilir. Tüm dinlerin bir arada olduğu, caminin yanında kilisenin içiçe bulunduğu masalsı bu şehre mutlaka uğramalısınız. Kasımiye medresesi, Dayrulzafaran Kilisesi, Dara Antik Kenti anlatılamaz görülerek yaşanır sadece.
Dara Antik Kenti, yıllarca çocukların tarlalarda oyunlar oynadığı, üzerinde köy evlerinin bulunduğu bir yer iken yapılan kazılarla altından muhteşem bir Roma şehri ve on binlerce askerin gömüldüğü mezarlık alanı ile gelen konuklarını hayran bırakıyor. Böylesine kıymetli antik kent orada yaşayan köylülere emanet edilmiş ve ödenek olmadığı için kazılar durdurulmuş. 25 m kazıldığında ortaya çıkan antik şehre bakarak daha da kazılınca kimbilir neler çıkacak diyor insan.
Dara’yı bize anlatan Mehmet, orada yaşayan bir genç ve kazılar başlayınca öyle ilgisini çekiyor ki arkeolog olmaya karar veriyor. Bu kez gittiğimde Mehmet’e sordum arkeolog olmuş mu diye, arkeoloji bölümünü kazanamamış ama Sanat Tarihi okumuş. Nasıl heyecanla anlatıyor, oralara sahip çıkıyor ama ona sahip çıkan kimse yok. Önüne gelen akrabasını eşini dostunu işe alanlar, bir Mehmet’i işe alamamışlar antik kente sahip çıksın diye. Mehmet, gönüllü yapıyor.
Mardin’e gelince Süryani çöreklerinden ve mavi bademlerinden alın mutlaka…
Ve Adıyaman Nemrut Dağı, sabah güneşin doğuşunu izlemeye çıkılacak şekilde planlanınca sabahın ayazında ve kör karanlığında dağa çıkmak zorunda kaldık. Bana kalsa gün batımını izlemek isterdim. Kommagene Kralı I. Antiochos tarafından yaptırılan heykeller 2000 yıldır güneşin doğuşunu doğu terasından, batışını da batı terasından izliyor.
Karanlıkta 600 m merdivenleri tırmanarak nefes nefese vardığımız heykellerin yanında durmak çok güzel bir duyguydu. Sessizce yavaş yavaş ortaya çıkan güneşe bakmak ve o an ki duygular hangi kelimelerle anlatılır bilemedim.
Gün doğduktan sonra tırmandığımız rotaya bakınca yine üzüldüm, yine kızdım, yine öfkelendim. Merdivenlerin yanında hiçbir güvenlik tedbiri yoktu. Tutunabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Başınız dönse metrelerce aşağıya kayarsınız.
Nemrut dağına çıkacaksanız mutlaka yanınıza battaniye alın ve yükseklik korkunuz olmasın, zirveye çıkıyorsunuz çünkü ve güvenlik tedbirlerinin olmadığı nefes kesen bir manzara karşılıyor sizi.
Fazla lüks aramayın, doğal hayatın akışına uyum sağlayın, otantik ve arkeolojik bir bölgedesiniz bunu asla unutmayın, sadece gözlerini kapatın ve binlerce yıl oralarda neler yaşanmış olabilir hayal etmeye çalışın…
Bölgeyi kısaca yazabildim oysa öyle anlatılacak yerleri daha var ki, Halfeti Karakuş Tümülüsü, Hevsel bahçeleri ve daha diğerleri yazsam sayfalar sürer…
En iyisi ilk fırsatta gidip görmeniz…
UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİNE GİREN YERLERİMİZ:
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Hattuşa (Boğazköy) – Hitit Başkenti (Çorum)
Nemrut Dağı (Adıyaman – Kahta)
Xanthos-Letoon (Antalya – Muğla)
Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya)
Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir)
Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Bursa)
Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri
Göbeklitepe Arkeolojik Alanı (Şanlıurfa)
Arslantepe Arkeolojik Alanı (Malatya)
Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camiileri
Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir)
Pamukkale-Hierapolis (Denizli)