Eş dost akrabalar ya akbabalarsa, deyince şaşkınlıkla yüzüne baktım. Soruyu anlayamamıştım. Oysa sadece bir arkadaşımın çocuğunun düğün davetiyesini uzatmıştım.
Oğlu evlenecek olan arkadaşım, ortak arkadaşlarımıza yoğunluktan ulaşamadığı için birkaç davetiyeyi bana bıraktı, daha sık görüştüğüm bu arkadaşlarıma vermemi istedi. Hepsini ulaştırdım, son davetiyeyi uzattığım arkadaşım hüzünle bakıp “Semra, arkadaşlar akrabalar sence ne kadar samimiler?” dedi.
Samimilerdir dedim, sonuçta ortak bir geçmişe sahibiz, aynı sevgi dilini kullanıyoruz, bir araya geldiğimizde gülüyoruz, eğleniyoruz sohbet ediyoruz, bu samimiyetten kaynaklanır diye düşünüyorum, dedim.
Bu davranışlar samimi olduklarını mı gösterir? Diye tekrar sorunca düşünmeye başladım, bu davranışlar samimiyet değilse, neydi samimi duygular?
Arkadaşım anlatmaya devam etti.
“Ömrüm boyunca, tüm arkadaşlarımın, dostlarımın, akrabalarımın kötü günlerinde ziyaret ettim, destek olmaya çalıştım. İyi günlerinde de yanlarında oldum. Akraba ve arkadaşlarımın tüm çocuklarının düğünlerine gittim, hediyemi taktım, çocuk doğurdular, yine gittim hediyemi taktım, çocukları sünnet oldu yine gittim hediyemi götürdüm. Hediye götürülecek deyip para topladılar hepsine katıldım. Aynı aileye 6-7 kez gidip hediye götürmüşlüğüm var. Sonra bir gün fark ettim ki yalnızca ben koşmuşum, ben düşünmüşüm, ben hediyelerimi götürmüşüm.
Pandemide kızım evlendi, kimse katılamadı. Ardından biliyorsun İngiltere’ye yerleşti orada bir torunum oldu. Hiçbir yakınım, gelip bir hediye getirmedi. Pandemi nedeniyle nikâha gelemediniz, torunum yurtdışında doğdu diye yine gelemediniz, peki benim hiç mi hatırım yoktu hiç birinizde, gelip hediyelerini bana bıraksaydınız da ben ulaştırsaydım, diye düşünürken, kızım ve torunum Türkiye’ye geldiler. Yine bir tane akrabam ya da dostum arkadaşım hediyesini alıp gelmedi. Torunuma altın takı hediyesini geçtim, bir tişört dahi getiren olmadı. Sanki hiç kızım evlenmemiş ve torunum olmamış gibi davrandılar. O andan sonra hiç kimsenin ne düğününe ne nişanına ne sünnetine ne doğumuna gitmiyorum. Herkes kendine bakmayı öğrenecek artık. Bu kadar bencillik ve kurnazlık fazla geldi kalbime ve elimi eteğimi çektim herkesten. O yüzden bu davetiyeye olumlu cevap veremeyeceğim, mutluluk dileklerimi iletirsin. Benim kızımı ve torunumu yok saymadılar, beni yok saydılar. Bu davranış bana yapıldı. Bunca yıl boşuna koşmuşum peşlerinden, bunu görmenin acısı tarif edilemez. Kısaca samimiyet çok başka bir olay.”
Öyle haklıydı ki, bu hikâye bana da çok tanıdık gelmişti.
Kendilerine yapılmayınca günlerce dedikodunu yapanlar, sıra kendilerine gelince hiçbir şey olmamış gibi davranmaları, hangi kelimelerle açıklanabilirdi ki?
Hayat birçok olayı yaşatarak öğretiyor ve buna da tecrübe diyoruz. Samimiyetin samimiyet olmadığını da bu şekilde öğrenmiş olduk.
Ve günlerce samimiyet neydi diye sorguladım.
Sahi neydi samimiyet???