Büyük Sıfırlama
Günümüzde başımızı ne yana çevirsek bir komplo teorisyeni çıkıyor karşımıza. İşgal ediliyoruz, harp yapılıyor, frekanslar tetikleniyor diye çığlık çığlığa bağıra bağıra her kanalı gezip sürekli sosyal medyada korku pompalıyorlar halka…
Tek akıllı kendileri, tek gerçeği gören zeki onlar, geri kalan halk aptal da uyandırmaya çalışıyorlar kendilerine göre. Ekranlarda vatan millet Sakarya diye kanal kanal gezen bir komplo teorisyeni, silahlı kuvvetlerde bazı subayların harp teknolojileri ile ilgili doktora çalışması yaptığını öğrenince şaşırmış.
Öncelikle şunu ayırt edelim; Devlet ve Hükümet aynı şey değildir. Devlet bakidir, hükümetler sürelidir, seçimden seçime değişir.
Hükümetlerin içinde bulunan grup, vekiller danışmanlar ve diğerleri, liyakat sahibi olmadan da seçilmiş olabilir. Parası sayesinde üst düzey bir koltuğa oturmuş olabilir, zekâ seviyesi düşük olabilir. Hükümet içindekiler daima göz önünde popülerlik peşindedir.
Peki devletin görevlileri kimlerdir; işte onları kimse bilmez ve işlerini sessiz sedasız yapar hepsi. Onlar harp teknolojisini de bilir, bütün komplo teorilerine göre hazırlıklarını sürdürür ve teknolojik olarak çok ileri seviyeleri takip ederler.
Devletin görevlileri her şeyin farkındadır ve hazırlıklıdır. Bu devleti, Türkiye Cumhuriyetini fazla küçümsemeyin derim. Kadim öğretileri ve muhafızları görevlerinin başındadır daima, merak etmeyin. Onlar, hükümetleri kurması için kimi seçtiklerinize bakmaz, gündelik tartışmalarla ilgilenmez. Devletin devamlılığını sağlamak için işlerini yaparlar.
Takipçi sayısını arttırmak için kendilerini paralayan komplo teorisyenleri de sanıyor ki, ortada devlet kalmamış, aklıselim kimse kalmamış, halkı uyandırma görevi kendilerine verilmiş gibi bir paye biçmişler kendilerine, halka kuşatıldık deyince herkes koşup “düşman al sana bombiş!” diyecek?
Bu arada canım vatanımın tüm komplo teorisyenlerine ileteyim; asıl tehlike yukardan yani gökyüzünden geliyor, ne olduğundan haberiniz var mı?
Bu arada belirteyim, devlet görevlilerinin de mutlaka haberi var ve hazırlık yapıyorlardır.
Her bilgi her kişiyle paylaşılmaz, yalnızca ER kişilerle paylaşılır.
Her kişi car car konuşur, ER kişi işini yapar.
Biraz mitoloji, biraz tarih okuyanlar, bu konularda bilgisi olanlar neyden bahsettiğimi biliyor.
Dünyanın periyodik dönemleri vardır. Binlerce yıl önce de vardı, binlerce yıl sonra da olacak, bu döngüler daima devam edecektir.
Bu kez Sümer ya da Mısır Yunan mitolojisi değil, Hint mitolojisinden örnek vermek istiyorum.
Yazıyı sonuna kadar okuduğunuzda yüzlerce yıl önce insanların bildiği, bu kadar teknolojiye rağmen günümüz insanlarının bilmediği nedir acaba?
Ve biz hangi dönemdeyiz?
Neler yaşanacak?
Hepsini binlerce yıl öncesinden yaşayanlar haber vermiş zaten.
Hindulara göre evren, Yuga adı verilen farklı 4 döneme sahiptir. Nasıl ki 1 yıl, 4 mevsimden oluşuyorsa, evren de tekrar eden 4 döneme sahiptir.
En büyük Kozmik Döngü, Maha Yuga yani Büyük Çağ’dır.
Bu büyük Çağ; Krita Yuga, Treta Yuga, Dvapara Yuga ve Kali Yuga olarak 4 döngüden oluşur. Bu dönemler eşit sürelerden oluşmazlar.
Vedik hesaplamalara göre, tanrı katındaki 1 yıl, 360 insan yılına eşittir.
Krita (Satya) Yuga: Altın Çağ, Hakikat dönemi olarak adlandırılır. İnsan yılında bulunan mevsimlerden ilkbahara, yeniden varoluş, canlanmanın olduğu döneme denk gelir. İnsan bilinci en yüksek seviyede ruhu ise evrensel ruhla birlik içindedir. O dönemde saf ve temiz niyetlerle irade gücünü kullanarak tüm istekler gerçekleştirilir. Erdem ve ahlâkın en üst seviyede yaşandığı, insanların hiçbir şeye ihtiyacının olmadığı, doğanın onlara her türlü ihtiyacı sağladığı bir dönemdir. Herkes mutlu ve güzel bir yaşam sürer, tüm insanlar kâmildir. Birlik, bütünlük ruhu hâkimdir.
Treta Yuga: Beşeriyet dönemidir ve yaz mevsimine denk gelir. Sıcaklık nedeniyle bozulmalar başlar. Erdem ve ahlaki değerler azalmıştır. İnsanlar düşünmez, kıskanç, doyumsuz, başkasının malına göz diken ve güçsüz olanı ezerek güç kazanma çabaları içinde olan bir insanlık oluşmaya başlar. Her şeye sahip olma istekleriyle doğayı tahrip etmişlerdir. Üretim ve bereket azalır, insanlar hayatta kalabilmek ve yiyecek bulmak için çalışmak zorundadır. Kötülüklerin ve negatifliğin ortaya çıktığı kavgaların bölünmenin başladığı dönemdir.
Dvapara Yuga: Çökme dönemidir. Sonbahar mevsimine denk gelir. Yaşamın olumlu ve olumsuz yönlerinin eşit olduğu dönemdir. Bu dönemde havalar soğumaya, renkler sararmaya başlar, bilinç seviyesi düşer. Arzular istekler artar, felaketler ve hastalıklar art arda gelir. İyi ve kötüyü dengede tutma çabaları vardır. Bu dönemin süresi Krita Yuganın yarısı kadardır. İnsanlar, ahlaki duygularını yitirmeye başlar. Dürüstlük iyilik azalır, gerçeği arayışlar yok olur.
Kali Yuga: Kali kavga ve savaş anlamına gelir. Karanlık Çağ’dır ve şu an içinde bulunduğumuz dönemdir. Kış mevsimine denk gelir. Maddi ve manevi yozlaşmanın arttığı, kaosun, çatışmaların, korkunun, umutsuzlukların, kederin, savaşların, hastalıkların, öfkenin, doğal felaketlerin yaşandığı bu dönem, negatif enerji de çok yüksektir. Güzel ahlâk, adalet yok olur, çıkarların ön planda tutulduğu yaşam biçimi artar. Para, maddiyat, her şeyden daha değerlidir. Sahtekârlık, yalan söylemek normalleşir, seks ve şehvet duyguları kontrolsüzce artar. Bu kötü sistemden uzaklaşmak isteyenler tekrar doğaya döner, doğadaki sert koşullar nedeniyle insan ömrü azalır. Ve sonunda Kali Çağında insan ırkı yok olur.
Hint anlayışına göre yaradılış; bu döngü içinde tekrar başlayıp aynı dönemlerden tekrar tekrar geçecektir.
Hint Destanı Mahabharata’da bu dönemler, “O zamanlar evren şimdiki gibi değildi, Krita Yugada her şeyin farklı olduğu bir durum vardı. Treta Yugada ondan farklı bir durum vardı, Dvapara Yuga ile büyük değişiklikler oldu. Şimdiki Yugada ise her şey küçülmüştür; ilahlar, evliyalar ve her şey değişmiştir” şeklinde özetlenir.
Hinduların bu kadim metinlerine göre içinde bulunduğumuz dünyanın durumu budur. Toplumsal çöküşlerin büyük olduğu dönemlerde bireysel olarak kendinizi korumanızı öneririm sadece.
Maddi ve manevi yozlaşmanın arttığı, kaosun, çatışmaların, korkunun, umutsuzlukların, kederin, savaşların, hastalıkların, öfkenin, doğal felaketlerin arttığı bu dönemlerde kendi yolunuzu bulmalı, ruhunuzu ve bedeninizi korumalısınız.
Kadim öğretiler böyle söyler, çünkü beklenen sondan kaçış yoktur, döngü tamamlanacaktır.