600’lü yıllarda Arabistan’da büyük ticaret merkezleri kurulurdu. Çeşitli bölgelerden farklı kültürlerden insanlar, ticaret yapmak için bu yerlere gelirdi. Muşkkar ve Debâ fuarları ticaretin merkezi gibiydi. Bu fuarlara sadece Araplar değil birçok yabancılar ve Türkler de katılırdı.
Hz. Muhammet’in, Türklerin karakteristik özelliklerini, yaşam şekilleri ve giysileri hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olduğu Arapların yazılı kayıtlarından anlaşılmaktadır. Müslüman Arapların, Türklerle olan ilişkilerinde çok dikkatli olmalarını istemiştir. Türklerle savaşmanın çok vahim sonuçlar doğuracağını özellikle vurgulamıştır. Türkler hakkında bu kadar ayrıntılı bilgiler veren Hz. Muhammet’in ticaret yaptığı zamanlarda Basra Körfezi bölgelerinde, Mu-hammedü’l-Emin olarak Türklerle karşılaşmış ve onları çok yakından tanımış olma ihtimali yüksektir. Türklerle ilgili birkaç hadisi de vardır.
“Benim ümmetimi öyle bir kavim sürüp kovalayacaktır ki; Onların yüzleri yuvarlak ve enli, gözleri küçük, çehreleri sanki üzeri derilerle kaplanmış kalkanlar gibidirler. Onlar üç defa Arabistan yarımadasına kadar ilerleyeceklerdir. İlk istilada onların önlerinden kaçanlar kurtulacaktır. İkinci (istilada hücuma uğrayanlardan) bazılar helak olacak ve bazıları da canlarını kurtaracaklardır. Üçüncü istilada ise onların kökleri kesilecektir. (Artık istilalar son bulacaktır). İşte onlar Türk’lerdir. Allaha yemin ederim ki Türkler çok yakın bir gelecekte atlarını Müslüman mescitlerinin direklerine bağlayacaklardır.”
Büyük hadis âlimlerinden olan Bedreddin el-Ayni, “Umdetü’l-Kari” adındaki meşhur eserinde, imamı Buhari’nin, Türklerle ilgili hadislerini bu şekilde anlatmıştır.
Ebu Davud’da yazdığı eserinde bu hadisin Hz. Muhammet tarafından şu şekilde söylendiğini rivayet eder:
“Habeşliler sizinle uğraşmadıkça siz de onlarla uğraşmayınız, Hele Türkler size dokunmadığı sürece siz de Türklere sakın dokunmayınız.”
Hz. Ömer’in de Horasan bölgesinde yaşayan Türk boylarından duyduğu endişe ve tedirginliği şu sözlerinden anlaşılır:
“Keşke Horasan’a doğru bir ordu göndermeseydim. Keşke bizimle Horasan toprakları arasında ateşten bir deniz olsaydı.”
Hz. Ali, yazdığı emirde Türklerle savaşılmamasını istemiştir:
“Sakın Ceyhun Nehrinin ötesine geçmeyiniz. Horasan’a hangi şartlar altında girdiğinizi iyi biliyorsunuz, aynı şartlarla orada kalmaya devam ediniz. Böylece zaferiniz de devam etmiş olur. Sakın daha ileri giderek nehrin öte tarafına geçmeyiniz, sonra darmadağın perişan olursunuz.” (Kaynak: et-Taberi, IV, s. 168)
Böylesine korkulan bir milleti yüzlerce yıl sindirmek ezmek için tüm herkes elinden geleni yaptı.
Osmanlı Devleti dahi İstanbul’a Türk aileleri sokmamaya dikkat ederdi. Türk aileler Balkanlarda sınırları korumak için zorunlu göçlere mecbur bırakılmışlardı.
Ta ki Mustafa Kemal Atatürk’e kadar…
KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR!
Diyen tek lider, fakir ve aciz bırakılmış halkını toparladı, ayağa kaldırdı ve kim olduklarını hem halkına hem de dünyaya hatırlattı.
Hala, harici ve dâhili düşmanlara rağmen ayakta durabildiysek, Türkiye’m 100 yılını geride bıraktıysa bu Mustafa Kemal tarafından atılan sağlam temeller yüzündendir.
Dikkatinizi çekiyor mu, Mustafa Kemal’den nefret eden tek grup var onlar da İngiliz ajanların kurduğu vahabi, selefi gibi oluşturulmuş tarikatlardır ve onların peşinden giden cahil insanlardır. İngilizlerin oyununu bozan Atatürk’e karşı halkın dini duygularından faydalanarak kurdukları tarikatlarda sadece Türk ve Atatürk düşmanlığı yapılmaktadır.
Peygamberimizin, bulaşmayın diye uyardığı Türkler, kim olduklarını hatırladıklarında tıpkı Kurtuluş savaşında olduğu gibi daima dünyaya diz çöktürür.
Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 yıldız, tarih boyunca kurulan Türk devletlerini temsil eder.
Büyük Hun İmparatorluğu
Batı Hun İmparatorluğu
Avrupa Hun İmparatorluğu
Ak Hun İmparatorluğu
Göktürk Kağanlığı
Avar Kağanlığı
Hazar Kağanlığı
Uygur Kağanlığı
Karahanlı Devleti
Gazne Devleti
Büyük Selçuklu Devleti
Harezmşahlar Devleti
Altın Ordu Devleti
Timur İmparatorluğu
Babür İmparatorluğu
Osmanlı İmparatorluğu
Ve 17. Yıldızımız TÜRKİYE CUMHURİYETİ, yüzlerce binlerce yıl varolasın…
Türkiye’min 100. Yılında yine Atatürk’ün sözleriyle seslenelim herkese;
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ARKADAŞLARINA, SONSUZ ŞÜKRAN VE SAYGILARIMLA…