Sürekli farklı kesimlerden insanlarla diyalog halinde olunca canım ülkemin genel durumunu daha net görebiliyoruz. Yurt dışına çıkınca da oradan ülkeme bakmak ve değerlendirmek de farklı perspektif katıyor.
Ne durumda mıyız?
Cevabını bu toprakların gerçek sahipleri olarak ben vermeyeceğim, ülkeme mülteci olarak gelip vatandaşlık almış bir emlakçının verdiği cevabı yazacağım, durumu siz anlayın!
Biz yazınca etki ajanlığı ile etiketlenebiliyoruz çünkü derdimizi anlatana kadar da geçer beş yıl, hukuk sistemimiz tatilde olduğu için suçsuzluğunu ispatlamak yıllar alır. Suçlular için günümüzde bir sorun yok, mağdurlar için büyük sorun var. Mağdur olduğunu, mağdur edildiğini ispatlamak kanıt sunmak mağdura kalıyor. Zaten mağdur olmuş, bir de bunu ispatlamaya çalışırken bir kez daha mağdur oluyor.
Kötüler ise, bir güzel mağduru oynayıp, keyifle kenara geçip seyrediyor.
Birkaç gün önce bir emlakçı beni aradı ve bir müşterimizin dairesine müşterisi olduğunu söyledi ve bir fiyat teklifi sundu daireyi almak için. Verdiği teklif, dairenin fiyatından yüzde 30 aşağıda. Ben olmaz deyince önce tartıştı kem küm etti zaten Türkçesi de bozuk zor anlaşabiliyoruz. Ben o fiyata veremeyiz dedikten sonra 15 gün sesleri çıkmadı. Tahmin ettiğim şeyi yaptılar. Dairenin olduğu site yönetiminden sahibine ulaşıp daireyi almak istediklerini söylemişler. Daire sahibi de çok değerli bir insan ve sürekli iş yaptığımız biri olduğu için gelen bu teklifi bana iletmelerini benim üzerimden görüşmelerin süreceğini iletince mecburen yine beni aradılar ve fiyatı biraz yükselterek yeni tekliflerini yaptılar ama asla bizim indirimli halde söylediğimiz rakama yaklaşmıyorlar.
Yine yok dedim, verdiği cevap ülkemin bir içinde olduğu durumu özetledi. Hangi ülke vatandaşı olduğunu da yazmayacağım, sizler anlayacaksınız zaten, sonra ayağa kalkıp kıyameti koparırlar, şu puslu ortamda beladan uzak durmakta fayda var.
Bu ülkeme sığınmış ve burada emlak işi yapan kişi verdikleri teklifin çok iyi olduğunu, bizim halkımızın aç gözlülük yaptığını söyleyince benim ince sinir ayarları başladı oynamaya.
Siz sonradan benim ülkeme gelenlere ucuz bile dedim. Biz artık yabancılara bir şey satmak istemiyoruz, alacaksanız size çok iyi bir indirim de yapıldı buyurun alın, dedim. Çok ukala bir şekilde, “ister ev sahibi biraz daha düşer, ister sizler satış komisyonunuzdan vazgeçersiniz, karar sizin! Bu ülkede bir saatte çok şey olabilir, ülke yıkılabilir,” deyince artık bende film koptu.
“Taliban korkusundan arkanıza bakmadan kaçıp sığındığınız ülkeye de insanlarına da saygılı olacaksınız. Benim ülkem bir saatte değil bin yılda yıkılmaz. Hadi oldu ki yıkıldı, bir saatte yıkılanı biz iki saatte toplar ayağa kaldırırız ve bu saatten sonra da beni aramayın size ben bir hiçbir şey satmayacağım,” dedim ve yüzüne kapattım.
Şimdi ben bu adama mı kızayım, bu adama bu özgüveni verenlere mi kızayım, bu adamın bir saatte ülkemin kontrolden çıkacağına inandıranlara mı kızayım?
Kime kızayım?
Ülke savruluyor gibi algılanıyor, ciddi bir denetimsizlik var her tarafta, adalet eğitim güvenlik sağlık yeni baştan zamana ve çağa uygun şekilde güvenli hale getirilip güncellenmeli, her tarafta ciddi bir boşluk var. Para kral oldu, parayla her şey yaptırılabiliyor. Ve herkes bunun farkında. Büyük bir sessizlik var, öyle şeyler oluyor ki, sadece izliyoruz. Bu izlemeyi ve sessizliği halkımızın koyun gibi uysallığından kaynaklandığını zannedenler büyük yanılıyor.
Bu halkın bir kez ayağa kalktığında neler yaptığını tarih kaydetti 1923 yılında.
Bu kez altın harflerle daha derine kazır sessizce her şeye evet dediğini zannettiğiniz halk!
Halk dediğimde gündüz kuşağında izlediğiniz gözü kaşı uçkura oynayanlar değil, işinde gücünde, edebiyle yaşayan, vergisini veren, vatanını seven milyonlarca kişi yaşıyor bu topraklarda. Asıl bu gerçek vatan evlatları “yeter be” deyip ayağa kalkarsa seyreyleyin hırsızın katilin sapığın hainin halini…
Bu derin sessizlik ve bekleme modu ne kadar sürer derseniz, “yeter be” dediğiniz vakte kadar sürer sadece…