Aşure ayındayız, Hicri yıla göre Muharrem ayı olarak anılan bu ayda hemen hemen her evde aşure pişer.
Aşure pişirme geleneğini herkes bir tarafa çekmiş, bir sebebe bağlamıştır.
Tarihten günümüze dek gelen geleneklerin tamamının ilk çıkış noktaları unutulmuş sadece uygulaması kalmıştır.
Aşure pişirme geleneği de böyle olmuştur. İlk çıkış noktası unutulmuştur.
Peygamberimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduğunu öğrenir. O gün Muharrem ayının 10. günü Aşure günüdür.
“Bu ne orucudur?” diye sorar. Yahudiler, “Bugün, Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa, bir şükür olarak bugün oruç tutmuştur” der.
Ve o günden sonra Müslümanlar arasında Muharrem ayında oruç tutulur.
Alevi mezhebine bağlı olanlar ise Kerbela da yaşanan acı olaylar nedeniyle matem amaçlı oruç tutar ve aşure pişirirler.
Arapça’da 10 rakamı Aşera olarak okunur ve Muharrem ayının 10. günü pişirilen tatlı çorba bu yüzden Aşure adını alarak günümüze dek gelmiştir iddiası vardır.
Yakın tarihimiz bize bu geleneği bu şekilde açıklar.
Peki, bir ritüel şeklinde Aşure pişirmenin ilk çıkış noktası nedir?
Mitoloji adı altına gizlediğimiz, dünyadaki birçok toplulukların asla kabul etmeyeceği bazı gerçekler vardır.
Nuh adlı peygamberi kabul ederiz fakat onun yakınında olan Anu, Enlil Enki isimlerini yok sayarız. Bu kişileri kabul etmeyiz.
Çünkü mitolojiye göre Nuh insandır, Anu Enlil Enki insan değildir. Sümer tabletlerine göre uzaydan dünyaya gelmiş tanrı olarak adlandırılan kim oldukları bilinmeyen kişilerdir.
Hatta İstanbul Arkeoloji müzesine gittiğinizde Sümer dönemine ait taş kabartmalarda, insanlardan daha uzun boylu sakallı ve kollarında saate benzer tanımlanamayan bir cisim takılı olan bu insan görünümlü kabartmalara, arkeolog arkadaşlar CİN demişler ve taş kabartmanın yanına da öyle yazmışlardır.
Öyleyse çok sevgili bu arkeolog arkadaşlar, halkımıza cinlerle ilgili ayrıntılı bilgi versinler, kimdir, nedir, hangi dönem insanlarla birlikte bu dünyada yaşamışlardır?
Tarihte böyle cinlere ait bir bulgu var mıdır?
Cin min değildir, basbayağı biz insanlardan çok ilerde bir teknolojiye sahip uzaylılardır ve dünyada yaşamışlardır ve dünyada yaşanan tufan nedeniyle kendi gezegenlerine geri dönmüşlerdir. (Biz döndüklerini düşünelim, aramızda olduklarını bilmek tedirginliğe yol açacağı için insan zihni bu gerçeği reddeder.)
(Aslında olay çok geniş ve ayrıntılıdır fakat burada birçok sebepten ötürü bahsetmek istemiyorum. Çünkü insanlık henüz hazır değil ve duydukları anda kesinlikle karşı çıkacaklardır. Bir polemik yaratmamak adına ayrıntıya girmek istemiyorum fakat genetik bilimciler ve diğer tüm bilim dallarıyla ilgilenenler mitolojinin anlattığı gerçekleri kabul etmişlerdir.)
Sümer ve Akad tabletlerinde, M.Ö. 3500-3300 yılları arasında bir tufan olduğundan bahseder. Yapılan kazılarda da bu bölgede iki buçuk metre yüksekliğinde çamur katmanları tespit edilmiştir ki bu da tufan olduğunu doğrular.
Tevrat ve Kuran’da da tufan ile ilgili birçok bölüm bulunmaktadır.
Nuh Peygambere tufan olacağı bildirilir ve bir gemi yapması istenir. İçine dünyadaki her türden iki adet alması söylenir.
Nuh Peygamber, gemiyi yapar ve söylendiği gibi kendine inananlar ile her hayvandan iki adet alarak gemiye biner.
Tufan başlar…
Dünya üzerindeki her şey yok olur.
Günler sonra tufan biter…
Muharrem ayının 10. Günü yani Aşera günü Nuh’un gemisi varsayımlara göre Irak’ta Cudi dağına oturur. (Geminin indiği yer henüz kesin olarak tespit edilememiştir. Yapılan kazılarda birkaç değişik noktada gemiye ait olduğu düşünülen izler bulunmuş fakat kesinlik kazanmamıştır.)
Karaya inenler aç oldukları için gemide bulunan bütün meyve ve tahılları bir kazanda kaynatırlar ve karınlarını doyururlar.
O günden günümüze dek insanlığın kurtuluşunu hatırlatması adına karaya indikleri gün olan Muharrem ayının 10. Günü yani Aşera günü Aşure pişirilir.
Yahudiler, günlerce aç kalan gemidekileri anmak adına oruç da tutarlar. Ardından bu gelenek Müslümanlarda da devam eder ve günümüze dek gelir.
İşte Aşurenin unutulan öyküsü budur…