Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye, cinsiyet eşitsizliğinde 144 ülke arasında 130’uncu sırada.
Rapora göre kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için 108 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması içinse 202 yıl beklemesi gerekiyor.
Bu satırları okuyunca daha ne yazayım bilemedim. Eşit haklara kavuşuruz diye mücadele etsem, 108 yıl diyor ki ömrüm yetmez.
Elimi eteğimi çeksem gönlüm razı değil…
Yaklaşık 12 yıldır siyaset sofrasında ve yaklaşık 5 yıldır kadınlarla yan yana yaptığımız çalışmalarda hep aynı üzücü noktaya varmayı nasıl başardığımızı sorup durdum kendime.
Anladım ki, görünmeyen direnç noktaları var ve bir türlü o noktaları aşamıyoruz.
Toplumun ortak hafızasında, uygun kadının özellikleri ve nasıl olacağıyla ilgili kültürel kodlar oluşturulmuş. Uygun davranışlar içindeki kadınlar, uygun giysiler giyerek toplumun sınırlarını somutlaştırıyor.
Ortak bilinçaltı kadınlara; devletin ve milletin devamlılığını sağlayan biyolojik üreticiler olarak bakıyor.
Kadınlar, değişimin sembolleri değil, geleneğin taşıyıcısı yapılıyor erkek egemen dünya tarafından.
Ve sanki biz kadınlar, haklarımızı kullanma yetkisini sessizce erkeklere bırakmışız gibi bir hava yaratılıyor.
Kadınlar dahi buna inandırılmış. İlk suçu hemen hemcinsine atıyor ve hemcinsini küçümsüyor.
Kadına yönelik bir saldırı olduğunda ilk hemcinsi saldırıyor ve erkek egemen dünyada ilk darbeyi indirmenin hazzını yaşıyor.
Tüm bunlara baktığımızda ortaya şu acı tablo çıkıyor; benim ülkemin güzel kadınları hakları konusunda nasıl bir yol izleyeceklerinin farkında değil.
Bunu bir fıkrayla anlatmak istiyorum;
Bir akşam eşi sabaha karşı eve gelen kadın, hışımla nerede olduğunu sorar. Erkek arkadaşında olduğunu ve oyuna daldıklarını söyler. Kadın, kocasının en yakın arkadaşını arar ve kocasının verdiği cevabı duyar. “Oyuna daldık, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.”
Kadının aklına takılır ve kocasının diğer arkadaşlarını arar. Aradığı tüm arkadaşları aynı cevabı verir.
“Oyuna daldık, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.”
Ve aynı fıkranın bir başka versiyonu, bir erkek eve geç gelen karısına neden geç kaldığını sorar ve kadın cevap verir; “arkadaşlarla oyuna daldık zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.” Koca hemen eşinin kadın arkadaşını arar.
En yakın arkadaşı cevap verir; “Ay benden duymuş olma ama biz beraber değildik.”
Eşinin diğer kadın arkadaşını arar; “Şekerim, oyuna daldık dememi istedi ama Allah bilir neredeydi, böyle söylediğimi sakın söyleme sen bil yalnızca olur mu?”
Ve koca, eşinin aradığı her arkadaşından eşi hakkında birçok farklı şey duyar.
Erkekler arasında sessiz bir anlaşma kadınlar arasında sessiz bir savaş olduğu müddetçe değil 108 yıl, bin yıl geçse de bazı toplumlarda bu eşitliğin sağlanması zor görünüyor.
Sanayi devriminden sonra fakirleşen aileler, çözüm üretebilmek adına tüm aile bireylerinin çalışması gerektiğini gördüler. O güne dek evde aileye bakan besleyen temiz çamaşır hazırlayan, çocuklara ve ihtiyarlara bakıcılık yapan kadın bir anda kendini iş dünyasında buldu fakat bir işte çalışıyor olması evdeki ona kayıtlı sorumlulukları üzerinden almadı. Evdeki tüm işlerden yine kadın sorumluydu ve üstelik fabrikada da çalışıp eve para getirmesi gerekiyordu.
Kadının iş dünyasına katılmasıyla, kadının evdeki sorumlulukları kadın ve erkek arasında radikal kararlarla çözümlenmedi.
Devlet teoride kararlar aldı fakat pratikte uygulamadı.
Söylemde herkes ve her şey eşitti fakat eylemde hiç hareket yoktu.
Günler aylar ve yıllar geçtikçe sorunlar birikti, dirençler ve zihinsel kalıplar oluştu. Gelinen noktada herkes şaşkın, söylemler havada uçuşuyor eşitlik sağlanıyor ve en yakın şu an yerel seçimler var, belediye başkan adayları meclis adayları bir bir açıklanıyor ve kadın aday yok!
İlk adım olarak biz kadınlar elimize aldığımız taşı ilk önce başka bir kadına atmaktan vazgeçtiğimiz gün eşitlik mücadelesi adına adım atmış olacağız.
- adım, bizlere oluşturulan kalıpları yıkacağız.
- adım, kim ne der, ne düşünür diye susmayacağız.
- adım, saldırgan tutumlarla ve öfkeli söylemlerle değil, “haklarımı kullanma hakkı yine bana aittir,” diyerek her yerde her alanda var olacağız.
8 Mart, çalgılı çengili oyun havalı kutlamaların günü değil, 1857 yılında Amerika’nın New York kentindeki dokuma fabrikasında ağır çalışma koşullarına karşın çok az ücret alan kadınların yaptığı grev nedeniyle fabrikaya kilitlenmesi ve çıkan yangında 129 kadının öldüğü gündür.
Biz kadınlar söylemde değil eylemde birleştiğimiz ve bir araya geldiğimiz gün birçok kalıbı yıkacağız, zincirleri kıracağız ve evde, iş yerinde, çalışma koşullarında, siyasette ve hayatın her alanında eşitliği sağlayacağız.
Bunu yapmadığımız sürece daha çok debelenir uğraşır dururuz.
Haydi, kapitalist dünyanın süslü dünyasında kadınlar için düzenlenen bir eğlenceye katılalım ve oynayalım, asıl amacımızı unutalım…