Sonu bu kadar bilindik bir serüvendir yaşamak.
“Yaşamak” demiş Şair, “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesin”. Yani sevgi demiş, birliktelik demiş, mücadele demiş. Sonu belli bir oyunda, yani öleceğini bile bile inadına yaşamak.
Yani hiç ölmeyecekmiş gibi bir ağaç dikmek, bir çocuk yapmak ya da bu dünyaya kalıcı bir şeyler bırakmak.
Ya da hiçbir şeyin umurunda olmadan yaşamak bir ağaç gibi. Olduğu yerde köklenmiş ama rüzgâra borana açık. Bu da mümkün.
Ya da sondan yani ölümden hep korkarak yaşamak. Bu en kötüsü.
“Korkunun ölüme faydası var mı”?
Bu ölümün yaşı var mı acaba?
Keşke herkesin eceliyle yaşlanıp öldüğü bir dünyaya sahip olabilseydik. Gün geçtikçe bu da gerçekleşemeyecek bir hayal içinde umut olmayan. “Eceliyle öldü” cümlesinin bir sevinç ifade edebileceği hiç aklıma gelmezdi.
Bugün tüm dünyada ölümün adı değişti. Ölüm hiç bu kadar eşitleyici olmamıştı. Ne zenginlik ne gençlik ne ulus ne ülke. Eşitlendik. Ölüm yaşamla aynı anda var oldu her an her yerde.
İhtimallerin yaşamı belirleyen kaygısı. Savaşlar, kanser, virüsler yaşamdan çok ölümle meşgul dünya.
Her şeye rağmen “yaşamak” noktasındayız bugün. Nefes alabiliyorsak umut var demekten başka bir yol yok.
Her ne kadar yarını bilmesek de mutlaka yarın için bir programı olmalı insanın, çok basit gibi görünse de bir plan. Alışveriş yapmak gibi, güzel bir yemek yapmak gibi, bir biber fidesi dikmek saba