Çocukluğumdan bu güne kadar geçen zamana sorularım var.
Zamana soru sorulur mu?
Bu günü iyi anlayabilmek için sorulur, belleğimizi taze tutmak için sorulur.
Soruyorum; bu gün akıl sağlığımızı tehlikeye atan, maruz kaldığımız her türlü maddi manevi şiddeti oluşturan insan maddesinin, zamanın neresinde değişime uğradığını soruyorum.
Zamanın neresinde alıştık bu duruma, ya da alıştırıldık farketmeden.
Din, ahlak ve etiğin çokça konuşulduğu ülkemizde, bu kadar ahlaksız, bu kadar insanlık dışı şiddete ne zamandan beri maruz kalmaya başladık.
Kadına, çocuğa, doğaya, hayvana ve hala insan kalmak için mücadele edene bu şiddet zamanın neresinde başladı?
Başladığı anı hatırlıyor muyuz, yoksa her şey alıştıra alıştıra mı oldu?
Paranın iktidarı hep vardı ama savaşlar haricinde somutlaşmazdı.
Bu gün canım ülkemde para için çeteler kurulup küçücük canlar öldürülüyor, deprem bölgesi olan ülkemde hırsız müteahhidlerin yaptıkları binalar yüzbinlerce cana mezar oldu.
Bu canavar katillere; ruhumuzu serinletecek,umudumuzu yeşertecek bir ceza verildiğini duyan var mı?
Bu iki olay da akıl sağlığı ehliyeti olmayan insanların, ki 65 yaşında sıradan bir vatandaş evini bile satamıyor bu raporu almadan, yönettiği iktidar partilerince hasıraltı edilip unuturulma cabasında.
Bir sene içinde dörtyüze yakın kadın katledildi bu güzel ülkemde. Bu gün “kadına şiddete hayır” bile diyemiyoruz sokaklarda.
Sokaklar yasak!
Sokaklar zamanın neresinde yasaklandı bize?
Taksim 1 Mayıslarını aldılar elimizden.
İşte o zamandan beri….
Yeryüzünün altından kazanılacak paralar için ciğerlerimiz katlediliyor, binlerce ağaç…halkın tüm tepkilerini hiçe sayarak yok ediliyor.
Uygulanmayan hayvan hakları yasası değiştirilerek hayvan katliamı meşrulaştırılıyor.
Canım ülkemde uyuşturucu kullanma yaşı 12!
LGS, ÖGS bir eğitim şiddeti değil mi hem çocuğa hem ailelere yapılan?
Benim gençliğimde üniversite mezunu demek hayatını kurtarmış birey demekdi. Bu gün üniversite mezunu olup yaşam parasını seçtiği ya da seçmeye mecbur bırakıldığı meslekten kazanan kaç kişi var?
Bu sözüm “iktidar yandaşı” olanlar için meclisten dışarı…
Bu gün hayatını felaketlerden can kurtarmaya adamış Nasuh Mahruki yazdığı bir muhalif tweet yüzünden hapse atılabiliyor. Buna benzer yüzlerce örnek var tabi ki, yazmakla bitmez.
Okullarda din derslerini matemetik derslerinden daha gerekli olduğunu savunabileceğini tahmin ettiğim ailelerin, çocuklarına yaptıkları insan doğasına aykırı baskılardan, çocuklar çaresizce, kurtuluşu ya uyuşturucuda ya da marijinal guruplara girerek arıyor ve bir canavara dönüşebiliyorlar. Sokakların en kalabalık olduğu bir saatte vucuttan ayırdığı kafayı insanların önüne atabiliyor.
Bu olaydaki gerçek suçlu kim?
O gencecik çocuk mu sizce?
Altı bezli çocuklara tecavüz ediliyor.
Korku filmini andıran bir köyde bir kız çocuğu öldürülüyor katili ve neden öldürüldüğü bilinemiyor bir türlü… bu bilinmezliğin de bir nedeni olduğunu düşünmeden edemiyor insan…
Yukarıda yazdığım ve yazmadığım yüzlerce olay tüm ülkece biliniyor ve öylece sanki bir film gibi, en acısı da çaresizce izleniyor.
Bu çaresizlik zamanın neresinde başladı?
Şiddetin yükselişini izledik mi sadece?
Evet izledik ve izlemeye devam ediyoruz.
Arada bir tabi ki gereken yerlerde bir şeyler söyleniyor tepkiler dile geliyor ama çözüm ve çözüme giden yol olmayınca her sözcük uzayın bir yerinde asılı kalıyor.
İnsan olmaya hala direnenler de “allahım aklıma mukayyet ol” duasına sığınmak zorunda kalıyor.
Geçmiş zamanlara bakıp “biz ne kadar şanslıymışız” diyoruz zaman zaman. Bu gün yaşadığımız gündemin bir çoğu yoktu geçmiş zamanda.
Örneğin intihar olayı bu kadar çok muydu ya da sosyal medya olmadığı için bilmiyor muyduk?
Çok muydu az mıydı bilmiyorum ama çocuğunun ihtiyaçlarını alamadığı için kendini öldüren babalar yoktu bunu biliyorum.
25 Kasım “kadına şiddetle mücadele”günü. İstiklal caddesi ve taksime ulaşım yok.
Sokaklar yasaklandı!
Herhangi bir şeye karşı olunamaz, üstüne söz söylenemez hatta fikrin bile olamaz demek mi bu?
Zamana sorduğum sorularımla söyle düşünüyorum;
Şiddeti bu kadar yoğun yaşayan bir ülkede “kadına şiddet” i ayrı ele alabilir miyiz?
Mümkün mü olmaması?
Ancak İsveç ya da Fransada ayrıca tartışılabilir ama bizim ülkemizde var olanın sadece bir parçasıdır.
Benim çocuğum ya da bir akrabam depremde ölmedi, ben hiç bir erkekten şiddet görmedim, kimse benim hayvanımı öldürmedi, bahçemdeki ağacımı kesmedi bebeğimi de öldürmedi devletten para almak için.
Ama ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak ciddi bir şiddete maruz kalıyorum.
Nefesim kesiliyor, ağzım küfür doluyor, ruhum kararıyor. Gençlerin yaşadıklarına bakınca gelecek umudum kırılıyor.
Her gün yükselen bir şiddet görüyorum.
Bu şiddetin aslında herkes tarafından bilinen ve dünyada bir çok örneği olan bir ADI var…
Ne gündüz kadın programları ne diziler beni bu şiddetin yokluğuna ikna edemiyor.
Aynı zamanda istisnasız tüm haberlerde de şiddetin binbir çeşidi pompalanıyor kazalar, cinayetler, kavgalar ki böyle haberleri bir İsveç televizyonunda görme şansınız yok çünkü yasaktır! Sanki ülkemizde sadece ve sadece bunlar oluyor gibi.
Haberlerin de bir reytingi var biliyorsunuz.
İçinde cinayet, entrika, silah, mafya olmayan dizilerin tutma şansı çok az.
Peki biz zamanın neresinde bu kadar şiddet sever olduk?
İzlemek; sanki herşey bizim dışımızda oluyor, oluşuyor rahatlığıyla…
Sadece izlemeye mi alıştık?
Evet izlemeye alıştık!
Zaman, biz istesek de istemesek de akıp gidiyor ve bildiğim tek bir şey var hiç bir kötülük sonsuza kadar yaşamaz.
Zamanın ilerisinde ya da ileriki zamanlarda sadece “insan” kalmak için mücadeleyi göze almış bir tek kişi bile kalsa bu şiddetin engellenebilir olduğunu anlatabilir, çoğalabilir.
Hala dünyanın üstünde durma, yaşama şansımız olursa….