Şarkılardan korkulur mu diye sordu çocuk annesine?
Anne sustu, yutkundu, bir cevap bulamadı ilk anda. Korkulur dese nasıl anlatacaktı nedenini ya da korkulmaz dese çözebilecek miydi kafasına takılan bu naif sorunu. Ve sorunun cevapsız kalmasına karar verdi ama oğlunun bu sorusunu unutmaması için “sence” diye sordu?
Oğul kara gözlerindeki kocaman şaşkınlıkla annesine baktı, sonra sorunun cevabını düşünmeye başladı. Küçücük parmaklarıyla saymaya başladı; silahtan korkulur, bombadan korkulur, depremden korkulur, virüsten korkulur bir de geceden korkulabilir, karanlıktan ama niye korkayım şarkılardan?
Anne oğluna sarıldı. Çok değil on sene sonra bu sorunun cevabını bulacağından emin öptü oğlunun simsiyah kaküllerinden. Oğlunun o kirlenmemiş tertemiz kokusunu içine çekti.
Ve o koku; aklının bir yerlerinde kendine bile henüz itiraf edemediği bir suçluluk duygusunu bir bıçak gibi yüreğine sapladı. Oğlunun bu naif ve akıllı sorusuna belki hiç zaman doru bir yanıt bulamama ihtimali…
Şu an, yirmili yaşlardaki geleceğin büyükleri oğlunun abileri ablaları acaba bugün bu soruyu soruyorlar mı, böyle bir dertleri var mı? Yoksa kim anlatacak bugünün küçüklerine. Beynine bir diken daha saplandı. Sormamalarının nedeni ne? Kimin suçu?
Bugün bu sorunun cevabını gerçekten bilenler nasıl kendi canlarının derdine düşmüşler. Dört duvar arasına tıkılmanın sıkıntısı, gelecek kaygısı bu kadar mı gözleri kör, kulakları sağır eder?
Virüs haberlerinden başka bir şey olamayan TV ekranlarına kilitlenmiş, ölü sayılarının ülkelere göre oranını hesap ederek, maske takılmalı mı hangi antiseptik kullanılmalı, kolonyayı nereden bulacağım, ikinci dalga gelecek mi gibi gerçekten günün sorunlarının içinde kaybolmuş olmanın bezginliğinden mi böyle olduk?
Ne zaman geldik bu duruma? Sadece kendi rahatımız ve karın tokluğumuz için marketleri talan eden, yiyeceğinden fazla aldığı ekmekleri ıslatıp kuşlara vereceğine ya da denize atacağına hiç acımadan çöp konteynerlerine atan bencil ve acımasız bir insanlık!
Farkında olmadan, alışarak kirlenmiş. Ölüm sayısı bugün dünden otuz kişi daha az diye karantinanın bitme umudunu yaşayan, ölüme yabancılaşmış insanlık!
Bir gazetenin kıyısında kalmış bir “ölüm” haberinin neden olduğu bu kirlenmemiş sorunun cevabını verecek birileri var mı?
“Şarkılarımızı susturamazsınız” başlığıyla iki üç satır yazı bir genç kız resmi ve ölmeden önce çekilmiş bir resim daha. Sonra bir erkek resmi iyice zayıf gözleri avurtlarından büyük.
Şarkılar niye susturulur ki? Şarkı söylemek yasak olur mu? Evet evden çıkmak yasak çünkü virüs öldürüyor korkuyoruz. Şarkılardan da mı korkuyoruz?
Yüz ölümden bir ölüm. Aykırı bir ölüm.
Bilerek isteyerek. Şarkılardan korkulmaması için verilen bir hayat.
Nasıl verebilirdim bu sorunun yanıtını?
Sonra bir umut kapladı içimi, eğer oğlum, bugün bu soruyu sorduysa doğru yanıtını da bulacaktır bir gün. Ölümlere yabancılaştığımız korku dolu korona günlerinde ikinci bir “aykırı ölüm” ki dilerim olmasın bir yol bulacağım yanıtlamaya. Bulmak zorundayım. Yoksa bu sorumluluğu taşıyamayacağım.
Belki Nazım dan bir şiir okurum ona.