Pandemi; yani ölümün bu kadar yakınımızda dolaştığını farkettiğimiz bu günler önemlilerimizi nasıl değiştirdi? Ya da değiştirdi mi?
Neydi önemlilerimiz?
Para mı?, Mal mı?, Şan mı?, Şöhret mi?…Ne?
Tutku mu?, Hırs mı?, yoksa ne?…
Olmazsa olamazlarımızla eşitlendik sanki…
Önemlilerimizi eşitleyen görünmez bir düşmanla mücadele ediyoruz şimdi.
Sarılmanın, dokunmanın, öpüşmenin yoksunluğunun ne demek olduğunu şimdiye kadar düşünmüş müydük?
Sevdiklerimize ölümü bulaştırabilme olasılığının kaygusu, bu güne kadar düşünebildiğimiz bir durum muydu?
Hayır; bu ilk defa yaşadığımız yeni, yepyeni bir duygu.
Dokunmadan, öpmeden, sarılmadan da sevginin derinine inmeyi deneyimledik.
Bir çok olamazsa olmazımız yok oldu. Yaşamak, sadece yaşamı devam ettirmek için tek ve biricik koşulun sadece sevgiden geçtiğini sorguladık belki… tüm bunları ve de şimdiye kadar hiç düşünmediğim şeyleri sorguladığımı farkettim bu süreçte.
Neyi ne kadar sevdiğimi… neyi aslında hiç sevmeyi bile denemediğimi, nelere önyargılı davrandığımı, neleri koşulsuz kabul ettiğimi ya da alışmamam gereken nelere alıştığımı, gereksiz ve son derece basit korkularımı…değer verdiğimiz tüm olmazsa olmazlarımızı bırakıp gitmenin ne kadar basit bir gerçek olduğunu…
Tüm bu farkındalığın ve aynı zamanda da anlamsızlığın sonucunda elimde tek bir şey kaldı…
Sevgi ve sadece sevgi…bana ait ve sadece benimle anlam bulacak sevgi.
Sevgisizliğimizden yorulmuş doğanın bizsiz çok daha mutlu olduğunu gördüm. Balıklar; deniz otobüslerinin, gemilerin olmadığı, özledikleri temiz denizlere bıraktı yumurtalarını, vatoslar kıyılara indi huzurla. Kuşlar daha rahat uçtular temiz havayla doldurup keselerini. Bizsizlikten mutlu oldu doğa ona karşı ne kadar sevgisiz olduğumuzu hatırlattı bize, ki o bizden hiç bir şeyini esirgememişti yüzyıllar boyu.
Halbuki insanoğlunun ilk öğretmeni değil miydi doğa?
Şimdi onun bize ne demek istediğine bir daha bakmak gerekmiyor mu?
İnsanoğlunun yüzyıllar içinde kaybettiği ya da dönüştürdüğü “sevgi” kavramının içi boşaltılmış anlamını bir daha sorgulamasının günü bu gün değil mi?
Bence tam da bu gün!
Kalbin enerjisinin beynin enerjisinden çok daha güçlü olduğuna inanıyorum.
Sevginin sembolü kalp ve o kalp o kadar büyük ki aslında tüm dünyayı içine alabilir eğer isterse.
Bir çekirdeğe ağaç olacak umuduyla bakmak gibi, bir gül çeliğinden yüz gül üretebileceğinin, bir hayvanı yaşatabilmek sorumluluğunun, bir hayvanı sevmenin karşılığında alınacak koşulsuz sevginin mutluluğunun, sarılmanın, dokunmanın, dokunulmanın sıcaklığını, bir balıkla, yabani dediğimiz bir hayvanla sevgi yoluyla dünyanın en güzel ilişkisinin kurulacağına, hiç bir canlının insan eliyle ölümü hakketmediğine inanmak.
Dünyayı tek bir gücün iyi edeceğine inanıyorum. O da “sevgi”.
Hani bir umut ya… keşke herkes bunu, bir anda farkedebilse, önemlilerinden bir vazgeçse.
Sadece sevdiği ve sevildiği için yaşamanın en önemli şey olduğuna inansa.
Dünyadaki yaşamın, ağaçların, toprağın, hayvanların, bitkilerin, canlıların tek bir ortak dini olduğuna inanıyorum. O da sevgi. Bildiğimiz semavi “dinler” de “yorumlanmadan” önce bunu önermez miydi?
Bu gün “sevgililer günü”… Benim sevgililerim, sevdiklerim çok fazla o yüzden ben bu güne “sevgi” günü diyorum.
Ve yaşamı inatla ve herşeye rağmen devam ettirmek gücüne sahip olmak için benim ihtiyacım olan tek şey bu “din”.