Büyüdükçe, yaş aldıkça anlamları değişiyor bir çok şeyin. İlişkilerin, arkadaşlıkların, dostlukların hatta mevsimlerin.
Okul yıllarımda; kış, okul ilk bahar, sınıf geçme yaz, tatil Sonbahar,okula hazırlık.
Yaz, bir tek onun anlamı değişmedi bende o da deniz.
Uzun senelerdir de Sonbahar, “tiyatro kokusu”dur benim için.
Sonbahar; Yaz sarısının turuncuya döndüğünde kapanan gazinolar, plajlar, yazlık sinemalar, yaz aşkları.
Çocukluğum ve gençlik yıllarım Caddebostan da geçti.
Caddebostan, Avrupa yakasında oturan, genellikle Musevilerin ve maddi durumu iyi olanların yazlık beldesiydi.
Bağdat caddesi, akşam üstü bir yürüyüş ve adeta bir defile mekanıydı. Sabah deniz, akşamüstü yürüyüş ve bu gün yerinde büyük binaların olduğu Borsa pastahanesi.
Sabah denizinden sonra en güzel giysilerimizi giyip orada buluşmak bir ritüel gibiydi adeta.
Divan pastahanesine pek rağbet etmezdik genelde annelerimizin oturduğu mekanlardı. Bu gün hala eski yerinde duruyor ve gidenlerin profili hiç değişmedi.
Borsa pastahanesinin hemen arkasında Budak sineması vardı.
Yaz gecelerinin sineması.
Bağdat caddesinde tanışıp, sinemada anne babamızın yanından kaçamak bakıştığımız yaz aşkları.
Caddebostan Migrosun bulunduğu yerde Caddebostan Gazinosu; Erkan Yolaç ın “evet, hayır” yarışmaları, Metin Ersoy lu, tahta masa sandalyeleriyle muhteşem Prens adası manzaralı Caddebostan gazinosu.
Her sezon yeni bir orkestra gelirdi, tabiki hemen tanışılırdı orkestrayla ve yaz sonu biteceği bilinen arkadaşlıklar oluşurdu, bazen de küçük flörtler.
Hem gece program hem de matineler olurdu gazinoda. Gece pek gitmezdik ama her matine oradaydık.
Caddebostan gazinosu, sonradan “Caddebostan Maksim” oldu.
Eski misafirleri, ancak yanındaki çay bahçesinden dinler oldular o ünlü şarkıcıları.
Arkadaş gurupları, danslar, yeni çıkan dans figürleri, tek içkimiz Cola idi. Çay kahve alışkanlığımız da yoktu, kimbilir belki cola nın ilk çıktığı yıllardı da ondan.
Caddebostandaki yazlık sinema sadece Türk filimleri oynatırdı, Budak ve Suadiye sineması yabancı filimler. Artık hangisini seyretmek istersek oradaydık. Hemen hemen her gece. Hatta tahta iskemleler için minder bile taşırdık yanımızda.
Yazın sonunda, sırasıyla caddebostan plajı kapanır, sonra gazino,sonra sinemalar. Sandallar kıyıya çekilir. Yaz aşkları sanki hiç unutulmayacakmış gibi biter.
Bu gün lokanta ve gece külüplerinin olduğu Caddebostandan Bağdat caddesine çıkan sokakta dev kestane ağaçları vardı.
Belki “dev” değillerdi de bize öyle gelirdi. Onlardan anlardık yazın bittiğini. Belki de ilk sararanlar olduklarındandır.
Şimdi düşünüyorum da kışın hiç oralara gitmezdik sanki yazla birlikte o sokak da silinip giderdi hafızamızdan, bir dahaki Yaz a kadar.
Yalnıca hatırladığım tek şey, yazın son gününde o yolda yürürken hissettiklerim.
Yaz, çok güzel bir rüya gibi bitmiş, artık okul zamanı. İçimde anlatılmaz bir hüzün, aynı zamanda da okulun, yeni sınıfımın heyecanı, defter kalem kokusu.
Çok güzel yaşadık o yaşlarımızı, henüz “çerçevelerimiz boştu”. Sanki sonsuza kadar yaşayacakmışız duygusu. Ölüm henüz anlam kazanmamış. Zaman, yokmuş gibi. Gençlik işte…
Bu gün, anlattıklarımdan hiç bir işaret bulamazsınız eğer oralara giderseniz.
Yalıların önü doldurulmuş, denizden çalınmış yollar.
Bir tarihi beyaz köşk anımsatır belki geçmişi bilenlere, kızgın bir hayalet gibi denize bakan.
Şimdi bütün bunlar nereden akına düştü diyeceksiniz…
Birincisi, sonbaharın kokusu ikicisi, alışverişten dönüyordum bu gün caddede bir banka oturdum birden banka henüz kabuğundan ayrılmamış bir at kestanesi düştü. Ve beni aldı götürdü oralara. Hemen kabuğundan ayırıp çantama attım.
Annemin her çantasında bir at kestanesi vardı, uğur ve bereket getireceğine inanırdı. Nazarı bile kovar derdi annem.
Evet çok eskidendi bu anlattıklarım… çok eskiden.
O zamanlar, umudun da anlamı başkaydı. Çocuktuk, gençtik… umut zaten bizdik.
Umutsuzluktan hiç söz etmezdik.
Umudun, mevsimlerin, dostlukların, arkadaşlıkların, mekanların hemen her şeyin anlamı değişmiş.
Ama yine de siz büyük sözü dinleyin.
Tam zamanı, eğer önünüze sokakta bir at kestanesi düşerse onu yerde bırakmayın hemen atın çantanıza.
Belki bir mucize olur.
Kim bilir…