Uzun zamandır beynim, kalbim kalemime varmadı, varamadı. Türlü belirsizliklerle dolu gelecek, yakınımıza kadar gelen kayıplarla, kalbim ağrılı.
Yazmayı düşündüğüm konular hepsi bir anda başlayıp iç içe girip aynı sonla bitiyor. Başlangıçlar kayboluyor. Yaşamın sayılarla ölçüldüğü bir zamanın içinde elimiz kolumuz bağlı, sadece bekliyoruz. Uykudan uyanmakla başlayıp, bir türlü doğru olduğundan emin olamadığımız akşam haberleri arasına sıkıştık. Bekliyoruz; yaşamayı umud edeceğimi düşünmek hiç aklıma gelememişti. Bu kadar zamansız ölüm, bu kadar adeletsiz ecel fazla…
Bazen de bunun bir kabus olduğunu, uykudan uyanınca geçebileceğini sanıyorum hani herkese olur ya “aaa rüyaymış” sevinci, işte öyle bir şey olsun istiyorum.
Geleceğe dair hiç planlama yapamadan hayatı sürdürebilmenin gerçekten iradi bir sorun olduğunun farkına varmak!
İnsanın istediği zaman istediği yere gidebilme özgürlüğünün sadece paraya bağlı olmadığını anlamak!
Yaşam sayıların değerlerine karışmış, doğumda ve ölümde yalnızlığın somut hali.
Beklemek… uyumak, yemek yemek, tekrar yatmak arasındaki kocaman zamanlar.
Meğer zaman ne kadar zor geçermiş “durduğunda” ya da biz mi haddinden çok hızlıydık.
Zamandaki hızın anlamı nedir?. Hız ve durmak bize ne yaptı?. Bunları düşünmek için durmak mı gerekiyordu?
Alışılmış bir hızın dışına çıkmak bizde neyi değiştirdi?
Hani koşarken kalp ritmi değişir ya, farkederiz kalbimizi, şu anda sanki yok gibi. Bu yavaşlığın yabancısıyız.
Daha önce hiç düşünülmemiş bir durumun içinde kalan insanoğlunun aklından geçenler bunlar. Bilinmezliğin, kontrolün tamamen elimizden uçup gitmesinin karamsarlığı.
Ama şunu çok iyi biliyorum ki hiç bir olumsuzluk sonsuza kadar sürmez, sadece bir şeylerler değişir bu değişimin olumlu yönlerini görmemiz için biraz daha zamana ihtiyacımız var şimdilik. Bakalım bu yavaşlama bize doğaya ne güzellikler getirecek.
Hani akıl, bilinmezliğin içinde yine kendine bir yol bulur ya öyle bir şey. Yaşamak, hayatta kalma güdüsü bizim de dahil olduğumuz tüm dünya canlılarının ortaklığı. İnsansız kalan doğa daha mutlu, bunu gördük, belki biz de doğanın aslında bir parçası olduğumuzu farkettik.
Ve birçoğumuz ölüme inat bir şeyler ürettik. Kalsın diye, bizden sonrasına hem de kan oldu can oldu bize. Çok fazla değildik, azdık ama sevgiliydik yaşama.
ALTRA MORS; kara ölüm. Üç ay provadan sonra onsekiz saatlik bir çekimle gerçekleşti kısa filmimiz. İnsanın ölüm karşısındaki bir duruşuydu bizimkisi. Risk aldık. Ölüm karşında duruşun ancak sanatla olabileceğine inanan bir avuç insanla başlayıp sonunda onlara ulaşan gönül vermiş bir ekip. Bizi bu yola sokan sevgili Özge Midilli… herkesin çocuklarına ya da bizden sonrasına anlatabileceği anılar biriktirdik beraberce.
Bizi durmaya zorunlu bırakan bir zamanda, durmayan ve yaşatan birşeylere sığındık.
İşimiz, insan… müzik, tiyatro, heykel, resim… bu günde insan olmayacaksa ne olur. Hiç bir şey!
İşte biz bu “hiç bir şey”e yürüdük ve yaptık. Hem ilk de biz yaşamamıştık bu durumu. 1900 lerin başlarında nasıl çıkılmışsa Pandemi den biz de öyle çıkacaktık.
Şimdi;2021 in, Pandeminin, bizce söylenmiş bir filmini tarihe gönderdik. Yani her birimizden daha fazla yaşayacak olan bir şey yaptık.
Bence, tüm acıların ortasında bu “durma”nın bizi bir ok gibi çok ilerilere, ummadığımız güzelliklere sıçratacağına inanıyorum.
Dünyanın bu bilinmezlik çemberi bizim çok ötemizde duruyor.
Merkezinde insan, yani sanat varsa o çember ancak dünyanın yörüngesidir!