KADINLAR GÜVENDE DEĞİL! YİTİRİLEN HAYATLARIN HESABINI KİM VERECEK?
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Fatih ve Eyüpsultan ilçelerinde Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner isimli iki genç kadının vahşice katledilmesi, toplumda büyük bir infial yarattı. Artan kadın cinayetlerinin toplumun her kesiminde endişe verici boyutlara ulaştığını belirten Sahim-SEN Genel Başkanı Özlem Akarken, kadın cinayetlerine karşı kamuoyuna önemli bir açıklama yaptı. Bu trajik olayların ardından sessiz kalmamanın ve kadına yönelik şiddetle kararlılıkla mücadele etmenin zorunluluk olduğunu vurgulayarak, bu şiddetin yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal ve sosyoekonomik sorunların bir yansıması olduğunu dile getirdi.
İstanbul’un Fatih ve Eyüpsultan ilçelerinde Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner isimli iki genç kadının geçtiğimiz günlerde vahşice katledilmesi, toplumda derin bir üzüntü ve öfke ile karşılaştı. Kadın cinayetlerinin artan sıklığı karşısında toplumsal endişenin giderek arttığını belirten Sahim-SEN Genel Başkanı Özlem Akarken, bu şiddetin yalnızca bireysel suçlar olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve sosyoekonomik sorunların bir yansıması olduğunu vurgulayarak, ‘‘Toplumsal ve sosyal olarak her gün daha fazla çürüyoruz. Artık yeter…Alışmayacağız, susmayacağız!” Bu tür olaylar karşısında sessizliğe gömülmek, şiddeti ve adaletsizliği kabullenmek anlamına gelir. Bizler, bu ülkede her bireyin güven içinde yaşama hakkına sahip olduğunu hatırlatmak zorundayız. Yitirilen hayatlar ve geride kalan parçalanmış hayatların hesabını kim verecek?’’ dedi.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Somut Adımlar Atılmalı
Toplumda yaşanan ekonomik adaletsizliğin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadına yönelik şiddetin artışında büyük bir rol oynadığını belirten Özlem Akarken, ‘‘Kadınlar, her gün ekonomik sıkıntılar ve eşitsizliklerle yüzleşirken şiddetin hedefi olmaktan kurtulamıyorlar. Bu durum, hükümet ve toplum olarak ne kadar büyük bir eksiklik içinde olduğumuzun acı bir göstergesidir. Kadın cinayetlerini önlemek adına yalnızca cezai yaptırımlar yeterli değildir. Toplumsal farkındalık yaratacak politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Kadına yönelik şiddeti önlemek için önleyici tedbirlerin güçlendirilmesi, sığınma evlerinin sayısının artırılması ve kadınların ekonomik ve sosyal hayatta eşit bir şekilde yer alabilmesi için gerekli adımların atılması şarttır.’’ ifadelerini kullandı.
Toplum Olarak Birlikte Hareket Etmeliyiz
Yaşadığımız her yerde, evde, sokakta, işyerinde, kadın katliamları, şiddet, taciz ve tecavüz durmak bilmiyor. Ne ‘‘Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun’’ ne de yargı kararları kadına yönelik şiddeti durdurmuyor. Kadınlara ve kız çocuklarına karşı yapılan insanlık dışı saldırıların toplumun vicdanını kanattığını ve adalet duygusunu zedelediğini vurgulayan Akarken, “Özgecan Arslan, Münevver Karabulut, Ayşe Paçacı, Narin Güran, Sıla Bebek, Şeyda Yılmaz ve daha nice kadın… Hepsi, adalet sisteminin yetersizliği ve toplumun giderek derinleşen şiddet döngüsünün kurbanı oldu. Kadın cinayetlerinin her geçen gün artmasının altında yatan sebeplerden biri, onlarca suç kaydı bulunan ve psikolojik sorunları olan faillerin defalarca gözetim altına alınıp ardından serbest bırakılmasıdır. Bu vahşi olaylara dur demek, sadece hukuki düzenlemelerle değil, toplumsal bilinçle de mümkündür. Devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve toplumun her bir bireyinin bu mücadelede ortak olması gerektiğine inanıyoruz. Şiddete karşı sessiz kalmayacağız, mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.’’ açıklamasını yaptı.