Kitaplarımı hukuk gözü ile okuyup, görüş bildiren kıymetli dünürüm Aliye van het Hof’un “KADINLAR VE PİRZOLA” başlıklı akademik bildirisini zaman zaman okurum. Her paragrafında yeniden farklı görüşler bulurum. Önemserim. Aliye Hanım da bir “rönesans kadını”. Mesleği haricinde bir ebru sanatçısı, seçici bir müzik kulağı olan musikişinas. Hukuk ve felsefe ayrılmaz ikili diye düşünürsek; bu ikiliyi de kendisinde görebiliriz. Evet, “KADINLAR VE PİRZOLA”:
Ailenin ve elbette ki kadınlarımızın korunmalarının yasal anlamda usul ve esaslarına geçmeden önce; şiddetin kökenlerine bakmak ve toplumun şiddete bakış açısını göstermek adına atasözlerimizi düşünüyorum: “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme”, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Saçı uzun aklı kısa” v.b. Bizler ilim ve irfan öğrensin diye okula gönderdiğimiz çocuklarımızı okula “Eti sizin kemiği bizim” diyerek teslim ettiğimizde, tâ çocukluktan itibaren hayata atıldığı ilk günde şiddete toplu bir onay vermiyor muyduk acaba?
Hollanda Leiden Üniversitesi’nde Kültürlerarası Edebiyat Çalışmaları bölümünde öğretim üyesi olarak çalışan Mineke Schipper tarafından yapılan araştırmada farklı kültürlere ait atasözlerinden bahsedilmektedir.
Şöyle ki;
“Karınızı rayda tutmak için dövün ve eğer raydan çıkarsa, yine dövün.”(İspanya)
“Karınızı düzenli bir biçimde dövün; neden dövdüğünüzü siz bilmeseniz bile o bilir.” (Arap)
“Kadınları ve pirzolayı ne kadar döversen o kadar iyidir” (Alman)
“Sopa fazileti kadınlar yaratır” (Çin)
“Koyununu kesemeyen ya da (hak ettiği zaman) karısını dövemeyen erkeğin yaşayacağına ölmesi daha iyidir” (Arap).
Gonklar gibi kadınların da düzenli olarak dövülmeleri gerekir. ” (ABD)
“Dövülen kadın daha iyi bir zevce olacaktır.” (Kore)
“Bir öküze ya da bir kadına kıymamazlık etmeyin.” (Burma)
“Yük arabasının çivileri ve bir kadının kafası, ancak iyi vurulduğunda işler. ” (Hindistan)
“Tanrı zevcesini dövenin rızkını arttırır.” (Rusya)
“Bir kadın, bir köpek ve bir ceviz ağacı, bunları ne kadar çok döverseniz o kadar iyi olur. ” (tüm Avrupa)
Tüm bu deyişlerde erkeğin kadından korkuyor olduğu ve bu korkuyu gidermek kendini, otoritesini kanıtlamak adına kadından güçlü olan fiziksel kuvvetini kullanma ve kadına ve zayıfa karşı şiddeti toplumsal olarak olumlama ve onaylama amacı açık olarak görülmektedir. Şiddetin çok doğal bir yöntem olduğu, erkeğine itaat etmeyen kadının fiziksel olarak bedel ödemesi gerektiği bizlere kanıksatılmaya çalışılmıştır.
Ben şiddeti önlemenin öncelikle bu toplumsal algıların değişmesi ile mümkün olacağını düşünüyorum yasal yollar elbette ki çok önemli ama asıl olan erkeğin sanki kadını dövme hakkı olduğu, kadının da sanki dayak yemenin kaderi olduğu inançlarının değişmesi olduğunu söyleyerek; bu sözlere karşılık Atatürk’ün “ İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kâbil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça öteki yarısı göklere yükselebilsin?” sözünü özellikle belirtmek isterim.
Ulusal ve uluslararası güvenceye bağlanmış hak ve özgürlüklerden kadınların yararlanmasını ve becerisini engelleyen en önemli etken kadına çeşitli biçimlerde yönelmiş şiddettir. Bu şekliyle şiddet; en büyük ayrımcılık şeklidir.
4320 sayılı kanunun günümüz ihtiyaçlarını karşılamaması neticesinde 20 Mart 2012 tarih ve 28239 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 6284 sayılı “AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN” hayatımıza girmiştir.
Eski kanunun çok dar olan şiddet mağduru çerçevesi; ”Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” ifadesi ile toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde aile ya da aynı çatı altında yaşama durumu kaldırılarak korumanın sınırları tüm şiddet gören, görme ihtimali olan kadın ve çocukları kapsar şekilde genişletilmiştir.
Eski yasa ile sadece Aile Hâkimi’nin vereceği korunma kararı ve korunma tedbirlerinden acil olanların MÜLKİ AMİRLER VE KOLLUK GÜÇLERİ TARAFINDAN ALINABİLMESİ İMKANI GETİRİLMİŞTİR.
Kanunun tanımlarından en öne çıkanları;
EV İÇİ ŞİDDET: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti;
KADINA YÖNELİK ŞİDDET: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı, ifade eder tanımlarıdır. Bu halde; şiddet gören her kadın korunma altındadır, diyebiliriz.
– Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması. Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararlarından en önemlileridir.
– Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.
– Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.
– Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla kreş imkânının sağlanması;.
– Hâkim tarafından şiddet uygulayanın iş yerinin değiştirilmesi, kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi,
– Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı “Tanık Koruma Kanunu” hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.
Bu kanuna göre hâkim; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir. Yine hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.
Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.
Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.
Tedbir kararı, korunan kişiye ve şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edilir. Tedbir talebinin reddine ilişkin karar ise sadece korunan kişiye tebliğ edilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ilgili kolluk birimi tarafından verilen tedbir kararı şiddet uygulayana bir tutanakla derhâl tebliğ edilir.
edbir kararının tefhim ve tebliğ işlemlerinde, tedbir kararına aykırılık hâlinde şiddet uygulayan hakkında zorlama hapsinin uygulanacağı ihtarı yapılır. Gerekli bulunması hâlinde, tedbir kararı ile ilgili gizlilik kararı verilebileceği hususu da önemli bir yenilik olarak öne çıkmaktadır. Bu kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
Bu kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet Başsavcılığı’na veya kolluğa en SERİ VASITALARLA bildirilir. Bu kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine DERHÂL bildirilir.
TEDBİR KARARININ İLGİLİLERE TEFHİM VEYA TEBLİĞ EDİLMEMESİ, KARARIN UYGULANMASINA ENGEL TEŞKİL ETMEZ.
Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, bakanlığa ait veya bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde korunan kişiler; mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilir.
İş yerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine göre yetkili merci veya kişi tarafından yerine getirilir. Kolluk görevleri, kolluğun merkez ve taşra teşkilâtında bu kanunda belirtilen hizmetlerle ilgili olarak, ÇOCUK VE KADININ İNSAN HAKLARI İLE KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ KONUSUNDA EĞİTİM ALMIŞ VE İLGİLİ KOLLUK BİRİMLERİNCE BELİRLENMİŞ OLAN YETERİ KADAR personel tarafından yerine getirilir. Bu kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanmasında hâkim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir. Ancak bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve kayda alınamaz. Tedbir kararına uymayan hakkında fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla ÜÇ GÜNDEN ON GÜNE kadar zorlama hapsi uygulanır. Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi ON BEŞ GÜNDEN OTUZ GÜNE kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi ALTI AYI geçemez. Bu yasanın en önemli kısımlarından birisi daha önce uygulamada sıkıntı yaratan bu konuda görevli merkezlerin olmaması koordinasyon eksikliğinin giderilmesidir. Bu yasa ile “Şiddet önleme ve izleme merkezleri”nin kurularak kurumlar arası koordinasyona ilişkin hükümler getirilmiştir.
Bu yasanın getirdiği bir diğer yenilik: Şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından şiddet uygulayanın öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılması, alkol, uyuşturucu, uçucu veya uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozukluğunun olması hâlinde, bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi olması konularında destek hizmeti vermeleridir. Bu merkezlerde şiddet mağduru ile şiddet uygulayana yönelik hizmetlerin, zorunlu hâller dışında farklı birimlerce sunuluyor olması da çok önemlidir. Yine bu yasa hükümlerinin yerine getirilmesinde önceden eksik olan kurumlar arası koordinasyonun Bakanlık tarafından gerçekleştirilecek olması çok önemli bir gelişmedir
İlköğretim ve orta öğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulmasının da çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Yasanın getirdiği fevkalade önemli konu; şiddete uğrayan ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere geçici maddi yardım yapılması hususudur. Yine fevkalade önemli bulduğum bir diğer konu bu kanun hükümlerine göre nafakaya karar verilmesi hâlinde, kararın bir örneği, resen nafaka alacaklısının veya borçlusunun yerleşim yeri icra müdürlüğüne gönderileceği, nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu ile bağlantısı olması durumunda, korunan kişinin başvurusu aranmaksızın nafaka, ilgilinin aylık, maaş ya da ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edileceği konusudur. Koruma süresinde sağlık giderlerinin ödenmesi, başvurulardan masraf alınmaması ve bakanlığın gerekli gördüğü davalara katılması konuları kanunun önde gelen özellikleridir. Yeni kanunumuz hakkında kısaca bilgi verdikten sonra yazıma Nazım Hikmet Ran’ın bir şiiri ile son veriyorum:
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
harman yerinde dokuz zilli
köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek,
Ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım
Yavrum, annem, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Aliye van het Hof
Hâkimlik, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği görevlerinde bulundu. Bu görevi sırasında Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İcra İflas Kanunu, Dernekler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Ailenin Korunması ve Şiddetin Önlenmesi’ne Dair Kanun, Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu Hazırlama Komisyonları’nda aktif görev yapmış, Başbakanlık İnsan Hakları 10 Yılı Ulusal Komisyonu Üyeliği görevini yürütmüştür. İnsan Hakları, Medeni Hukuk, Çocuk Hukuku, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi konularında öğretim elemanı olarak görev yapmıştır. Halen hukuk danışmanlığı ve Arabulucu avukat, Adalet Bakanlığı Aile Arabuluculuğu eğitmenliği görevlerini yürütmekte olup, Ankara Arabulucular Derneği Başkan Yardımcısıdır.