Geçen yıl bu vakitler “1894 İstanbul Depremi ve Mimar D’Aronco” başlığı ile Güncel Kadın köşe yazımı yazmışım. Şöyle başlıyor özetle:
Son zamanlarda sık sık deprem konuşur olduk. Depremi hissedince konu daha güncel oluyor. 1864 yılından başlayan “Rengigül” e-kitabımda depremler, maddi ve manevî etkileri, psikolojik-sosyolojik-ekonomik çerçevede canlı tanıklarımın anlatımıyla ve kaynak kitaplarla aktarıldı. Kaynak kitaplarımdan birisi “Osmanlı Mimarı D’Aronco 1893-1909 İstanbul Projeleri Restorasyonlar, Projeler, Kitaplar”. II. Abdülhamid deprem ile ilgili çalışmalar yaptırmış. Bu konuda adı geçen uzmanlardan biri mimar D’Aronco. D’Aronco İstanbul’da kaldığı süre boyunca ayrıca sultanın özel ikametgâhı Yıldız Sarayı’ndaki bazı binaların yeniden yapılandırılmasıyla da ilgilenir. Ziraat, Orman ve Maadin Nezareti ile dört yıllık bir anlaşma imzalayan mimarın çalışmaları Bizans ve Osmanlı figüratif kültürüyle karşılaşma niteliği taşır. Ayrıca D’Aronco’nun “Türk Yerleşim Kültüründe Modernleşme” temalı bir araştırması da bulunmaktadır.”
Yine arşivimden Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 12, 1 Ocak 1969, sayfa 81’de; “75 Yıl Önce Büyük Deprem” başlığı ile şöyle yazılmış: “75 yıl önce İstanbul’da bir dakika kadar süren müthiş bir deprem olmuştur. Depremde birçok camiler, minareler, medreseler, mektepler, karakollar, rıhtımlar, resmî binalar, hanlar, karakollar, rıhtımlar, duvarlar yıkılmış, bir takım binalar da yıkılacak hale geldiği için yıktırılmıştır. Binlerce kişi, yıkılan binaların altında kalarak can vermiş, pek çok insan yaralanmıştır. Yaralananlar hemen hastahanelere kaldırılmış, tedavileri için bütün doktorlar seferber edilmiştir. II. Abdülhamid de yaverlerini göndererek olay kurbanlarının geride bıraktıkları ve yaralılarla yakından ilgilenmiştir. Felâketzedeler için derhal bir iane kampanyası açılmıştır. Bu kampanya 5 ay, 19 gün sürmüş ve toplanan para miktarı 82.874 Osmanlı altınını bulmuştur. Bu paranın önemlice bir kısmını padişah vermiştir. Deprem, 25 Haziran 1894 Salı günü saat 12.27’de vukua gelmiştir. Bu şiddetli deprem gece saatlerine rastlamış olsaydı can kaybının pek çok olacağı muhakkaktı.”
1864 yılında Büyük Çerkez Sürgünü ile başlayan Rengigül e-kitabımın 76 yerinde depremlerden bahsedilmiş. Hep benzer hüzünler yaşanmış. Kısaca satır aralarından bahsetmeliyim:
“Erzurum Valisi Mustafa Nâzım Bey raporunda, döneminde Erzurum vilayetinde eğitim işleriyle ilgili olarak yapılan faaliyetler hakkında da detaylı bilgiler vermiştir. Mustafa Nâzım Bey raporunda önceden meydana gelen depremden dolayı yıkılmış olan Erzurum Kız Rüştiye Mektebi’nin yeniden inşa edildiğini ve geçici surette başka bir binaya alınmış olan öğrencilerin bu binaya nakledilerek resmî açılışının gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Binanın inşa masrafının ise Maarif Nezâreti tarafından verilen 4800 kuruş ve kalan kısmının toplanan yardımlar ile karşılandığını ifade etmiştir.” S. 96/994
Büyük İstanbul Depremi’ni Rengigül Hanım ile birlikte yaşayan Adliye Nazırı Nazım Paşa, Erzurum Valisi iken II. Abdülhamid’e rapor yazmış ve detaylar arasında deprem var:
“Mustafa Nâzım Bey raporunun bu kısmında; önceden Erzurum’da meydana gelen depremden dolayı harap olmuş olan hapishanenin, kanunî hukûmler ve ıslâhât layihasındaki sıhhî usûllere uygun olarak yapılamasına, padişah iradesi gereğince 1320 senesi itibarıyla başlanıldığını belirtmiş ve padişahın doğum gününde açılışının gerçekleştirildiğini beyan etmiştir.” S. 97/994
Büyük İstanbul Depremi’ni “Bir kevgirin içindekiler gibi.” benzetmek, bu hazin günlerin konusu, betimlemeleri yüz yıl sonra; 1999 Depremi’nde de geçer. S. 155/994
“Her bir deprem, her bir yangın, her bir sel, her bir salgın, her bir sürgün sanat eserlerini, hâtıraları, canlarla birlikte yadigârları da yok etmiş. “ s. 156/994
“1887 – Tayyip Bey’in doğduğu yıl, “Osmanlı topraklarında ve Akdeniz’de şiddetli depremlerin olduğu senelerden biri idi.” diye hâfızalarda. Gerçekten de Uşak’ta, İtalyan ve Fransız Rivierası’nda epey hüzünlere neden olmuş, tıpkı yıllar içinde tekrarlanan Düzce depremleri gibi…” s. 404/994
“1963 sürecinde Kıbrıs’a yapılan yardım faaliyetleri esasında Kıbrıs Türklerine yönelik ilk yardımlar değildir. Örneğin daha 20 Eylül 1953 tarihinde Baf ve civarında meydana gelen deprem felâketi nedeniyle ilk etapta Kızılay tarafından 50 çadır gönderilmiş, ayrıca 40 bin liralık yardım malzemesi bizzat Başkonsolos Burhan Işın vasıtasıyla yetkililere teslim edilmiştir. Daha sonra bu yardımlara 50 çadır daha eklenmiştir.” S. 505/994
“Akçakoca yolu üzerindeki tek katlı evler, benim çizimlerimdir. İşte, o evlerden bazıları duruyor hâlâ. Tek katlı bahçe içinde tipik, güzel evlerdi, çizdiklerim. Deprem Bölgesi’ne uygundu. O çizimleri Ersin’e, size emanet ettim! Hastane Yolu diyorlar şimdi. İstanbul Caddesi’ndeki bütün evlerin plânlarını ben yaptım. “ Saffet Ural, Rengigül e-kitabı s. 419/994
“Depremde hamileydim, Elif’e. Depremde bireysel korku yerine ailem, karnımdaki bebeğim, çocuğum Hande! Deprem oldu, Hande’yi çektim böyle, koynuma aldım. Üstüne kapandım. Ve her ay, ben o depremi yaşarım rüyalarımda… Rüyalarımda, çocuğumu kurtarıyorum. Onu çıkartıyorum. Korkuyla uyanıyorum. Korku devam ediyor yâni.” Esen Ural Turna, Rengigül e-kitabı s. 885/994
Ve… Böyle nice örnek var arşivimde.
Artık teknoloji çağındayız. Ve Deprem Kuşağı’ndayız. Bu bilinçle yaşamalıyız. Teknoloji ile depreme, sellere, afetlere uygun mekânlar yaratmalıyız ki maddi ve manevi yara almayalım, ülke ekonomimiz gerilemesin, insan psikolojisi örselenmesin, iş gücü kaybı olmasın her defasında. İngiliz “Ucuza mal alacak kadar zengin değilim.” der. Sağlam yapar. Çocuk masallarında da sağlam evlerin önemine, çok çalışmaya değinir.
Her bir fert ülkesini temsil ettiğinin bilincinde olmalıdır. Bu saygıdır. Bu bilinçle; önce kendisine, yaptığı mesleğine saygı duyarsa olması gerekeni, en sağlamını yapacaktır. Hollanda’ya, İngiltere’ye gittiğinizde her sokak bir örnek, sıra sıra o güzelim sağlam yüzyıllık yapılar. Bir nizamı var. Bir disiplini, kuralı var. Robert College olarak 1863 yılında kurulun okulum Boğaziçi Üniversitesi’nin yapısı gibi. Önümüzde güzel örnekler var. Bu örneklerin bilincinde olursak üzülmeyiz. Kaynaklarımızı ülkemizin gelişimi, çocuklarımızın refahı için kullanırız. Kural çok sade: Disiplinli yaşamak. Disiplini bozmamak. Kurallara uymak. Kendimize, mesleğimize saygı halkalar halinde büyür ve saygı içinde yaşanır, mutlu bireylerden oluşan ülke oluruz.
İzmir menşeli Güncel Kadın camiamla, tüm kayıplarımız için baş sağlığı dileklerim ve saygı ile,