Dünya kadınlar günü nasıl kutlu olsun? İnsanlığın saygının, değerlerin ve samimiyetin yok olduğu, üçüncü sayfa kadın cinayet haberlerini, her gün gazete, sosyal medya ve TV haberlerinde içimiz burkularak, bazen gözlerimizden yaşlar akarak duyup izlediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Kadın cinayetlerinin, yasalar karşısında bile haksızlığa uğradığı bir ülkedeyiz.
Mesela iki yıl önce, yurtdışında eşini öldürüp, ömür boyu hapis cezası aldığı ve yurtdışında hafifletici sebep tanınmadığı için, Türkiye’ye nakil isteyip burada serbest bırakılan, elini kolunu sallayarak gezebilen bir katille bir arada yaşamak zorunda kalıyoruz. Sokakta, metroda halkın arasında böyle kişiler olduğu için, her an başımıza bir şeylerin gelebileceği korkusuyla, biz kadınlar endişeli ve huzursuzuz.
Öldürülen o kadın, kim bilir nasıl acı çekti, feryatları duyulmazken çocukları bu olaya tanık oldular mu acaba? Bu çocuklar ileride yaralı bireyler olarak, ya bunun üstesinden gelecek ya da kaybolup gidecekler.
Hal böyleyken sevgili Duygu Asena’yı saygıyla anıyorum.
Yıl 2024 kadının adı hala yok, ama kamusal alanda var“ mış “gibi yapılıyor. Ne zaman bir seçim olsa, oy toplamak için, partilerin kadın hareketleri sokağa dökülerek, kapı kapı dolaşarak halka iniyorlar. Kadınların sahada çalışmaları sayesinde, yine erkek politikacılar mecliste söz sahibi oluyorlar. Saha da emek veren bu kadınlar makamlar söz konusu olduğunda gerektiği yerlerde olamıyorlar ne yazık ki. Kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan ilk ülkelerden biri olmamıza rağmen, Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’de büyükşehirlerde kadın aday olmaması ne kadar üzücü! Şu ana kadar İstanbul’da duyurduğu 28 ilçe adayı arasında sadece 3 kadın aday gösterdi CHP. Oysa, CHP’nin ülke genelinde kadın adaylar göstermesi gerekmez miydi? Bir kadın olarak bunu kabul edemiyorum.
İş dünyasında kadın yöneticilerin sayısına bakıldığında da benzer bir durum çıkıyor karşımıza maalesef.
Toplumun hangi konumunda olursa olsun birçok kadın mağduriyet içinde, sürekli direnen, mücadele eden, hakkını arayan, aramak zorunda bırakılan, mobbing’e uğrayan, bireyler durumunda.
Tecavüze ceza yok
Batman’da görev yapan uzman çavuş Musa Orhan, 18 yaşında genç bir kızı zorla alıkoyarak ona tecavüz ediyor. İ.E adlı genç kız Beşiri ilçesine bağlı Arenze (Beşpınar) köyündeki evine döndükten sonra 16 Temmuz’da av tüfeğiyle intihar ediyor. Beşiri Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk müdahalenin ardından Batman’da özel bir hastaneye sevk edilerek ameliyata alınan İ.E. hayatını kaybediyor. 18 yaşında taptaze, kim bilir ne hayalleri olan bu genç kız, “buluştuğumuzda alkollüydüm “diye ifade veren bir uzman Çavuş tarafından uğradığı tecavüz sonucu canına kıyabiliyor. Cinsel isteklerini kontrol edemeyen bir erkek yüzünden hayatı kararıyor. Doğuda kadınların hayatı gerçekten çok zor. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu kurulduğunda orada mecburi hizmet yaptığım için kadınların çektiklerini, özellikle de namusları yüzünden öldürüldüklerini çok iyi biliyorum. Nasıl bir psikolojik yıkıma uğruyor ki bu genç kız bir av tüfeğiyle kendini öldürebiliyor? Onu mağdur eden uzman Çavuş Musa Orhan ‘ın ise mahkeme tutuksuz yargılanmasına karar veriyor, masum bir genç kız mezarda, bunu yapan kişi ise serbest halkın arasında.
Yani yine kadının adı yok.
Oyuncu meslektaşlarımdan Ezgi Mola ve Farah Zeynep Abdullah bu karara tepki gösteriyor, hem kadın olarak, hem sanatçı duyarlılığıyla yanlışları dile getirmek bizim görevimiz. Oysa mahkeme uzman çavuşun kişilik haklarına hakaret edildiği gerekçesiyle iki oyuncu meslektaşıma para cezası veriyor. Hukuk haksızın yanında, hak arayanın haklı olanı savunanın, yanında değil maalesef. Bunlar yaşanmış olaylar ve benzer olaylar çok. Ayrıca bu erkek şiddetine, her gün ekranlarda izlediğimiz dizilerin de etkisi büyük. Şiddeti normalleştiren, erkek egemen, silah, vurmak kırmak, öldürmek, kadına bağırıp çağırmak, kadına hakaret, aşağılayıcı davranış biçimlerini, ekranın önündeki seyircilere dikte edercesine gösteren diziler maalesef ki, bu duruma çanak tutuyor.
Şiddet normalleştiriliyor
Eğitimli, eğitimsiz, ev hanımı, iş kadını, tüm kadınlar, eşimizden, işverenden, patronlardan veya sokakta trafikte, toplu taşıma alanlarında, psikolojik, ruhsal veya fiziksel şiddet görüyoruz. Tabi ki, o ailenin içinde yaşayan çocuklar da bu şiddetten fazlasıyla paylarını alıyorlar ve etkileniyorlar. Çünkü mutsuz kadın mutsuz anne demektir., mutsuz anne mutsuz toplum demektir.
Şiddetin yarattığı korku ve ruhsal bozukluklar, o küçücük bedenlerin, ruhların, yaralanmasına ileride travma dolu, yaralı bireylerin oluşmasına neden oluyor. Yaralı bireyler ve kadınlar hayata tutunabilmek, ayakta kalabilmek için mücadele edip duruyorlar. Tam bunları yazarken kanal D ekranındaki bir haber beni benden aldı.
“Eski kız arkadaşı ile barışmak isteyen genç reddedilince benzin döküp kızın evini yakmaya kalktı.“
Bu haber, şiddet içeren, adına sevda, aşk denilen, yok etmeye yönelik duygunun sevgi olmadığını gözler önüne seriyor. Kadın cinayetleriyle sonuçlanan bu şiddetin hafifletici cezalarının kaldırılması, kadınların feryatlarının kanun tarafından duyulması gerektiği aşikâr.
Sevgi adına, ölüm cinayetlerinin olmadığı, boşanmaların ve ayrılıkların medeni bir şekilde yaşandığı, eğitimden, bilimden sanattan, çağdaşlıktan yana bir dünya özlüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk‘ün kadınlara verdiği değerlerin hukuksal ve haklarının korunduğu, güzel bir dünyada yaşamak dileğiyle.
Kadınların, her gün değer göreceği, nice Dünya Kadınlar Günlerine..