İnsanlar hayatını anlamdırmak ve süreklilik kazandırmak için sevdiği mesleği yapar. Eğer, bir meslek sevilerek yapılıyorsa başarı da kaçınılmazdır. Ödüller peş peşe geliyorsa mesleki kariyerinin iyi yolda olduğunu gösteriyor. Oyuncu Sevtap Çapan mesleğinin yanı sıra “Kara Fatma” “Memed” kitaplarıyla tarihe, “Ulan Kadınım” ile kadınlara, “Perili Kız” ile çocuklara dokunuyor. Oyunculuk kariyerine yazarlık ekleyen Sevtap Çapan ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi beğenerek okuyacağınızı umuyoruz. İyi okumalar.
Oyunculukta kimleri örnek aldınız? Birlikte oynadığınız ustalar size neler kattı?
Sanat yaşamım boyunca seyrettiğim, tanıdığım ya da tanımadığım aurası beni saran, farklı bir parlamaya sahip olan her oyuncudan etkilendim. Tek bir isim söyleyemem. “Onun gibi olmak istiyorum” deyip de örnek aldığım biri yoktu; çünkü kendim gibi olmam gerektiğini, en başından beri, bir his ile biliyordum.
Birlikte oynadığım ustalarımın tecrübesi ise okulda, teoride öğrendiklerimin sahnede nasıl uygulanacağı konusunda beni hızlandırdı. Bir kısmının sahne altındaki insani zayıflıkları bile mesleki duruş konusunun önemini fark ettirdi bana. Ayrıca oyunculuk için sadece usta oyuncular değil usta yönetmenler de yeteneğimi geliştirmemde ve sahne üstü inceliklerini öğrenmemde katkı sağladı.
Bir role nasıl hazırlanıyorsunuz? Role girme konusunda özel yöntemleriniz var mı?
Benim role hazırlanışım klasik yöntemlerledir. Gelişen ya da yeni olduğu iddia edilen pek çok ‘role hazırlık yöntemi’nin temel taşını oluşturan Stanislavky Sistemi’dir. Elbette yıllar içinde edindiğim kendi tecrübelerimle gelişen oyunculuğumda şu an, ben de bu metodu birebir kullanmıyorum ya da diğer metodları dışlamıyorum.
Kendimce ’Role Uygunluk Prensibi’ ile yaratım – karakter oluşturma ve ‘Metne Uygunlukla Hareket Prensibi’ edindim. ‘Metin ve Role Uygunluk Prensiplerinin Yönetmen Faktörüyle Uyumlanma Çalışması ve Seyirciye Aktarım Teknikleri’ üzerinde durduğum bir hazırlık sürecim var. Elbette rolümü, rolün düşünsel, duygusal, fiziksel (psikolojik, fizyolojik, sosyolojik vb.) özelliklerini; gerçek bir kişi veya kurgusal bir karakter olma durumuna göre, oyunun tarzına, tarihsel boyutuna, diğer rollerden aldığım ipuçlarına ve metindeki pek çok veriye göre değerlendirerek; araştırmalarım, gözlemlerim, sahne üstü provalarım neticesinde oluşturuyorum. Yazar hakkındaki bilgiler de bu araştırmada rehberlik ediyor bana. Böylece ‘role girme konusu’ olarak nitelendirdiğiniz “Rolü anlama, benimseme, kendi bünyeme taşıma, rolle bütünleşme ve oynama” aşamasında ekstra özel bir tekniğe ya da çabaya ihtiyaç duymuyorum.
Geçmişten günümüze Türk tiyatro izleyici profili hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu pek derinlikli bir mevzu… Kısaca anlatmaya çalışayım J Söz konusu seyirci profili, ülkemizdeki değişen dönemsel ve yönetimsel faktörlerle geleneksel yapısından uzaklaşarak batılılaşma yolunda ilerleyen Türk Tiyatrosu’nun esen rüzgârına göre hareket etmiştir. Hiçbir zaman kendi tercihlerini ortaya koyan ve sanatı yönlendiren bir seyirci kitlesi oluşmamıştır. Bunun olması elbette çok çok zor. Ne sunulursa onu kabul eden genel bir yaklaşımı var seyircinin – sunulan kötü de olsa – Bana göre seyircinin de kendini geliştirmesi gereği şarttır. Özellikle Tiyatro Sanatı popülariteye bağımlı bir yapıda değildir. Fakat geçmişten günümüze Türk Tiyatrosunun getirildiği nokta; popüler isimlere rağbeti arttırarak sanatsal skalanın geride bırakılmasıdır. Tiyatronun rekabet etmeye zorlandığı teknolojik gelişimin etkisi Türk Tiyatrosunun vazifesini yerine getirmesini engelliyor. Halkı tiyatro salonlarına çekmek için sanattan ve ülke sanatının gelişiminden de uzaklaşılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi Tiyatro ekolünü yaratamama sebebi de budur. Dolayısıyla kendi seçkin tiyatro seyircisini de yaratamamıştır.
Türk Tiyatrosuna sahip çıkması gereken akademisyenleri, uygulayıcıları, eleştirmenleri kısacası tiyatro insanları ve seyircisi genel yargımla, hedeften gittikçe uzaklaşmaktadır. Sadece bugün ayakta kalmayı düşünen tiyatrolar ve sadece bugünü yaşamak isteyen ve gördüğüyle yetinen seyirciler.
Oynadığınız çocuk oyunları ve yazdığınız bir çocuk müzikali var. Çocuklarla ilgili işler yapmak size nasıl hissettiriyor? Bu konuda yeni projeleriniz var mı?
Çocuklar bizim geleceğimiz. Ne yazık ki sanat yaklaşımımızdaki genel vizyonsuzlukla onları yetiştiren de bizleriz. İstisnalar kaideyi bozamıyor maalesef! Bir gün bozacağı ve genele yayılacağı umudum var o yüzden çocuklara yönelik çalışmalarım beni çok heyecanlandırıyor. Onlar tertemizler, algıları açık, yeniliklere, iyi olana ve birey olarak değerlendirilmeye hazırlar. Daha iyisini hak ediyorlar. Bu sebeple doğdu zaten “Peri Kız Müzikali” 10 yaş ve üzeri çocuklar tiyatroya gitmiyor. O yaş grubuna hitap eden oyunlar yok denecek kadar az. Ben ise bu konuda çalışmaya devam edeceğim. Yine bu hedefi taşıyan “Ji & Ci Kardeşler” adlı çocuk oyunumu en kısa sürede sahnelemek istiyorum mesela… Çocuklar için ince kitap serisi ve çocuk romanım üzerinde paralel bir çalışma içindeyim şu sıralar.
Canlandırdığınız tarihi karakterler ve yazdığınız “Memed” karakteri tarihe özel bir ilginiz olduğu anlamına mı geliyor?
Benim aslında ilgi alanım oldukça geniş J Tarih de bunlardan sadece biri. Sözü geçen çalışmalarımın temelinde ise bu özel ilgimden daha fazlası var. Bizler özümüzden gittikçe uzaklaştık. Başka ülkelerin kahramanlarına hayranlığımız çok fazla… Beni harekete geçiren bu düşüncedir. Kendi kahramanlarımıza, kendi şanlı tarihimize sahip çıkmak ve “Bakın bizim gerçek kahramanlarımız var, onları tanıyın ve sevin” demek ihtiyacıdır. “Memed” benim hem hayatımın hem de “Kıbrıs Harekatı” nın kahramanlarından biri olan babamın gerçek hikayesidir. Çözülmemiş bir tarihi davamızın varlığı ile kurgulayarak kaleme aldım. Bu konuda tiyatro eseri neredeyse yok!
Kara Fatma oyununuz devam ediyor. Cumhuriyetin 100. Yılı yaklaşırken bir Kurtuluş Savaşı kahramanını canlandırmak size nasıl hissettiriyor?
Onurlu ve gururlu hissediyorum. Elimi taşın altına koyuyorum. Kahramanlarımıza benim gibi borçlu olan diğer ellerde yükselmem gerekirken, taşın üstüne basanlar canımı yakıyor sadece… Vazgeçmeye niyetim yok! Biz Tiyatro P.A.S olarak, zorluklarla mücadele edip, ayakta durmaya çalışan bir ‘özel tiyatro’ olarak, sanat insanları olarak; tarihimize ışık tutmak ve geçmişi, bugünü, geleceği aydınlatmak için üstümüze düşenin farkındayız. Bu projeler “Ben Serisi Kurtuluş” adıyla bizim Kurtuluş Savaşı kahramanlarımıza ve halkımıza saygı duruşumuzdur.
Günümüzde senaryoları birbirine benzer TV dizileri ve filmler yapılıyor. Yazarlık yönü güçlü bir oyuncu olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İçinde yer almayarak, seyretmeyerek tavrımı ortaya koyuyorum. Tamamıyla ticari bir amaç için yapılan yüzlerce tv ve sinema projeleri gerçekleştiriliyor. Bu senaryolardan birkaçı bana da geldi. Senaryo yazmaktan, Türkçeyi yazım kurallarına uygun kullanmaktan bihaber olan insanların senaryolarını yapımcılar, yönetmenler ve oyuncular nasıl kabul ediyor, bilmiyorum! Çok çok üzücü! Tenzih edilecek işler de var tabii ki…
Bakın yurtdışında da yapılan her iş %99.9 oranında ticaridir. Fakat o ülkelerin sanat politikaları mevcut. Hem sanatsal bir işe imza atıp hem de ticaret yapılabileceğini bizlere sürekli gösteriyorlar. Biz bir tek bunu örnek almıyoruz onlardan, enteresan, sizce de enteresan değil mi? Bizim sektör risk almayı sevmiyor, kopyalamayı, uyarlamayı seçiyor. Risk aldığında ise benzersiz filmler çıkartabiliyor sinemacılarımız. Birazcık kendimize, kendi yaratıcı gücümüze güvenmemiz gerekiyor bence.
Türk Kadınlar Birliği’nde aktif çalışmalarınız, “Kadınım Ulan” kitabınız ve halen canlandırmakta olduğunuz “Kara Fatma” karakteri bu konudaki hassasiyetinizi gözler önüne seriyor. Kadın ekseninde neler söylemek istersiniz?
Türk Kadınlar Birliği ile olan yakın temasımı kesmiş bulunuyorum. Dernekçilik hiç bana göre değil açıkçası. Mesleğimle zaten orada sağlayacağım katkıdan daha fazlasını sağlama gücüm var. Peşi peşine gelen kadın içerikli çalışmalarım ise sadece tesadüf. Ben bir feminist ya da bu konuda aktivist değilim. Ben tam olarak bir hümanistim. İnsanla ilgili her şeyle ilgiliyim. O sebeple de kadın meselesinde yalnız kadınların gelişim göstermesinin ve aydınlanmasının yeterli olmadığını düşünmekteyim; bu aydınlanmaya erkekleri de dâhil ederek el ele yürünmesi gerekmektedir. Bir kadın olarak değil sadece, insan olarak da hemcinslerim için adalet istiyorum. Ve şunu da belirtmeliyim; çalışmalarımın sırf kadın eksenli değerlendirilmesi çalışmalarımın temel amacını eksik bırakır kanaatindeyim. Sizin bunu kastetmediğinizi biliyorum ama altını çizmek istedim.
Hakkınızda yazılan “Aktris Sevtap ÇAPAN” kitabının hikâyesi nedir?
Bu çok sevinç duyduğum, onore edildiğim bir kitaptır. Hamdi Gültekin, Şehir Tiyatroları’nda uzun yıllar çalıştıktan sonra “Aktör”, “Aktris” ve “Yönetmen” içerikli üçleme kitabı yazmaya karar vermiş. Sanatçılara daha fazla değer verilmesi gerektiğini düşünerek kaleme aldığı kitaplarının ikincisi (Aktris) için de beni seçtiğini söyledi. Ben de sevgiyle kabul ettim. “Sanatçıların yaşarken değer görmesi gerekiyor, Sevtap Hanım. Siz bunu fazlasıyla hak ediyorsunuz” demişti. Sonra anılarımla katkı sunabileceğimi söyledi; ben de tuttuğum günlükleri kendiyle paylaştım. Böylece otobiyografi – biyografi özelliği taşıyan, sanat yaşamımı, sanat yaklaşımımı anlatan “Aktris Sevtap Çapan” kitabı, yazarımızın tabiriyle, tüm oyunculara ‘rehber kitap’ olma özelliğiyle basıldı.
Şehir tiyatrolarından zorunlu emeklilik konusunda ne söylemek istersiniz? Oyuncunun emeklisi olur mu? Oyunculukta tecrübe çok değerli bir özellik değil midir?
Bu benim kalbimi kıran bir karar. Yanlış bir kanun maddesi… Genç yaşta emeklilik; tecrübelerimi aktarabileceğim en verimli çağımda, zorunlu emeklilik, yakışık almadı. Buna kimsenin duruş sergilememesi daha da kırıcı benim için. Çeyrek asırdır tüm varlığım, yeteneğim, başarılarım ve ödüllerimle, sanatımla var olduğum yuvamdan, Şehir Tiyatroları’ndan uzaklaştırıldım. “Liyakat” diyenler nerede ve neden bir iyileştirme yoluna gidilip hatadan dönülmüyor, bilmiyorum! Bir yandan adıma kitap yazanlar diğer yanda bunu yaşatanlar… Ne diyebilirim ki? Zaten oyuncunun emeklisi olmaz. Emekli olunmayacak tek meslek belki de oyunculuktur. Dediğiniz gibi tecrübe çok değerlidir bu meslekte; 80 yaşında bir karakteri kim oynayacak? Genç bir çocuk mu? Benim yaşım 55 bile değil üstelik.
Tiyatroya ilginin artırılması için neler yapılabilir?
Kişisel egolardan, kişinin kendine çalışmasından vazgeçmesi ve topluma yönelik sanat anlayışını baz alması gerekir. Topluma yönelik tiyatro anlayışının gelişimi ise “bedavacı bir sistem” kurmak değildir. Tiyatroyu her yere götürmek, tiyatroyu bedel ödemeden seyrettirmek tiyatroya ilgiyi arttırmaz. Tiyatronun saygınlığını kaybettirir. Her yerde açılan oyunculuk okulları, kursları kaliteyi düşürür. “Tiyatro Sanatı” herkesin yapabileceği kadar basit bir sanat dalı değildir. Profesyonel ve amatör tiyatro grupları neredeyse aynı potada tutuluyor. Tüm bunlardan vazgeçilmesi ve “Tiyatro”nun “Etkinlik” değil “Sanat” olduğu eski bilincine döndürülmesi gerekmektedir. İnsanlar seyir adabını kaybettiler. Bir “Sanat Bilinci” geliştirilip aşılanırsa, herkes oyuncu, yazar, eleştirmen vs. olamayacağı bilincine de erişir. Kimileri sadece seyircidir ve bunu kabullenmeyi, öyle kalmayı bilmelidir. Bu yaklaşımla kısa sürede tiyatroya ilgi artacaktır. Çünkü erişilmez olana hayranlık artar.
Oyuncu olmayı düşünen gençlere neler önerirsiniz?
Oyunculuğu heves değil meslek edinmelerini öneririm. Ama bilsinler ki tutku ve aşk duyguları içeren bir meslektir oyunculuk! Eğer bu yüksek duyguları yok ise şöhret peşinde helak olabilirler. Araştırmalı, çalışmalı, ahlaklı olmayı prensip edinmeliler.
Gelecek için ne gibi hayalleriniz ve hedefleriniz var?
Hayallerimin sınırı yok ama mesleki manada pek çoğuna kavuştum. Hedeflediğim yerdeyim zaten fakat bunun görünür kılınması için hala mücadele veriyorum. Oynamaya, yazmaya, yönetmeye devam edeceğim. Her aydınlanışımda aydınlatmak için bir el aramaktan vazgeçmeyeceğim.