Özlem Güveli – Yazar, yönetmen, oyuncu Okday Korunan ile birlikteyiz. Kendisi ile dostluğumuz yaklaşık kırk yılı aştı. Birlikte aynı sıralarda okuduk. Aynı sahneleri paylaştık. Aynı dertleri, sevinçleri yaşadık. “Güncel Kadın” okurları için bir kez daha birlikteyiz. Agah Yayınları’ından çıkan “Zamansız Oyunlar I-II” kitapları üzerine konuşacağız. Okday Korunan klasik bir soru ile başlamak istiyorum. Yazma serüveninizden söz eder misiniz?
Oday Korunan –Sevgili Özlem öncelikle kıymetli sözlerin için teşekkür ederim. Yazmak benim için ortaokul yıllarında kompozisyon adı altında Türkçe derslerinde başlayan bir eylemdi. Lise yıllarım, heyecanlarımı deneme yazıları ve şiirle beslediğim bir kaçış alanı oldu. Sonrasında şiir ve oyun formunda yazılarım ruhumu sakinleştirdi. Ardından büyük öykücü Sait Faik’in “Haritada Bir Nokta” adlı öyküsünde yazdığı gibi “yazmasam deli olacaktım” noktasına erişti. Yazmak bende nefes almak gibi bir eylemin adı oldu. Ardından içimdeki çocuğun sesiyle konuşmama imkân veren yıllar başladı. Bir yandan yaş alırken bir yandan da gazete, dergi, kitap alanında yazarak düşünen, yazı yazması istenen biri olarak buldum kendimi. Oyuncu olmanın dışında bir şey düşünmezken, elinde kalemi olan bir oyuncu, oyuncakçı, masalcı oldum… Fark ettim ki, “Yazamadıkları günahlarıdır insanın.” Bu vesile ile şair öğretmenlerime, tüm şairlere ve şiir tutkunu babama çok şey borçlu olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Gazetecilik noktasında kalem ustam Hayati Asılyazıcı oldu. Bugün geriye bakarak bu serüveni özetlersem, ilk adımda ortaokul birinci sınıf Türkçe öğretmenim Sayın Ruhi Özyurt’un, John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” romanını bir spiker tadında bizlere okuyuşunu hiç unutamadığımı minnetle paylaşmalıyım… Sonrası yazmanın keyfini okumaktan alan biri olarak, okurumu aramakla geçti… Konservatuvar yıllarımda İsmet Özel ve Afşar Timuçin önemli ölçüde etkilendiğim isimler oldu.
Özlem Güveli – Ülkemiz tiyatro sanatının yolculuğunu nasıl yorumluyorsunuz?
Okday Korunan –Tiyatronun amacı eğitime, kültüre ve beklentilere göre değişir. Sosyal ve ekonomik koşulların zorlaması altında tiyatro da nasibini mevcut durumdan almış görünüyor. Bu anlamda kendini kurtarma ya da bir denge arayışında. Sistemi kurgulayanlarla uygulayanlar arasındaki fark çizgileri silerek, zorlanmamıza neden oluyor. Sonuç olarak şu tespitimi paylaşabilirim; yıllar içinde kazanılan öğretilerin “değişim” adı altında esnetilmesi yaşanıyor. Kaçınılmaz olan değişim bir gelişim içermiyorsa adı yozlaşma olur. Unutulmamalıdır ki, iyi paranın kötü parayı kovması gibi kötü para da iyi parayı kovabilir. Bu iktisadi kuraldan çıkarılacak çok ders olduğunu düşünüyorum.
Özlem Güveli- Zaman kavramı ve zamansızlık üzerine yorumunuzu alabilir miyiz?
Okday Korunan –Zaman kurgulanmış, ezberletilmiş bir gösterge birim. Yaşamdaki karşılığı gerçek ya da gerçeklik… Bir başka deyişle şahit olduğumuz ya da sandığımız bir kurgu. Yer kürenin bir yanı karanlıktayken diğer yanı aydınlık. Güneş sürekli değişerek farklı coğrafyalarda hep aynı noktada duruyor duygusu yaşatıyor… Çocuk günlerimizde Aydede bizi sürekli takip etmez miydi? Kime inanacağız? Burada karşımıza öğrenmek, sorgulamak, bilmek, anlamak, anlamlandırmak, paylaşmak kavramları çıkıyor. Değişkenler içinde değişmeyeni yakalamak, bulmak, buluşturmak, dikkat çekip vurgulamak çabası ve arayışı… Sanatın tanımı da bir ölçüde yukarıdaki açıklamanın içinde saklı diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda bir hakikat arayışı, okuma biçimi olarak da görülmeli… Okumak üzerinden anlatmak istediğim kavram tırnak içinde bir gönderme… Oynamak, yorumlamak, izlemek, çıkarımda bulunmak da bir tür “okuma” benim için. Ayrıca her okumada, her oyun seyircisinin de hazır olmasını bekler. Bu, istasyonda bekleyen yolcu ile istasyondan geçen tren misali bir hikâyedir. Bazen yönler, yönelişler, kültürler, eğitimler, eğilimler uyuşmayabilir. O zaman tren yolcusunu, yolcu da trenini bekler. Bu bekleyiş bana S. Beckett’in “Godot’yu Beklerken” oyununu anımsatır. Yaşanan hüzünlü bir bekleyiştir… İçinde bireysel ve toplumsal acı gizlidir.
Özlem Güveli – “Zamansız Oyunlar ”da zamansızlık kavramını açar mısınız?
Okday Korunan-“Zamansız Oyunlar”ın ortak özelliği yarına yürünen yolda günü önemsemesidir. Dün geçmiş, yarın ihtimaldir. Yaşam alınan nefestedir, an ile her an yeniden şekillenmektedir. Küçük olumsuzlukların bütününde son eylem bir büyük felaket olarak tanımlanır. İnsan olmak, düşünen varlık olmak bizlere sorumluluk yükler… “Zamansız Oyunlar “da yer alan beş oyun bu gözle okunmalı.
Özlem Güveli- Şöhret ve insan ilişkisi üzerine düşünceleriniz nelerdir?
Okday Korunan- Şöhret bir misafirdir. Çayını kahvesini içer gider. Ev sahibi olarak akşam yemeğini mutfakta hazır etmezseniz hırkanızı kemirirsiniz. Ayrıca beyni doymayanın misafiri hiç doymaz…
Özlem Güveli- Sanatın yaşamdaki yeri nedir?
Okday Korunan- Sanat felsefenin estetik halidir. Felsefeye gerek kalmadığında sanatın ömrü sonlanacaktır. Bu sonlanış karşısında Nasrettin Hoca’nın ironik yaklaşımını hatırlatmak isterim. Nasrettin Hoca’nın çok bilindik fıkrasındaki küçük ve büyük kıyamet tanımını hatırlayın… Kıyamet nedir? Sanat işte bu soru karşısında kaçınılmaz bir toplanma, güç bulma, varoluş alanıdır.
Özlem Güveli- Sanatta aranan nedir?
Okday Korunan- Sanatta aranan insandır. Hakikattir… Erdemler üzerinden yürünen bir yolun adıdır sanat. En azından bendeki tanımı bu yönde…
Özlem Güveli- “Mavi Soluk Nokta”dan söz ediyorsunuz bir söyleşinizde açar mısınız?
Okday Korunan-Voyager uzay aracının altı milyar km. uzaktan görüntülediği dünya fotoğrafına bakan bilim insanı Carl Sagan’a ait bu tespit: “Mavi soluk nokta”. Bir konuya uzak açı bakmak çerçevenizi değiştirir. Düşünceniz değişir. Yaşama katlanabilmenin ipuçlarını yakalarsınız. Sanatın yaydığı ışıkta “anlam” saklıdır. Yeter ki isteyin, deneyin… Aynada görünen, gösterilen ile yetinmeyin. Sirk aynaları yanıltıcıdır. Ya sizi güldürür ya da size güldürür…
Özlem Güveli- Oyunlarınızın derdi nedir?
Okday Korunan-İnsan kendini değişime uyumlamalı. Çevre ve dünya ile etkileşime açık olmalı… Değişim etkileşimdir. Yukarıda söylemeye çalıştığım gibi yeter ki, gelişim içersin. İnsani olanı temsil etsin. Bu yüzden gözlüklerimizden başlamalı temizlik, ruhumuza geçmeli. Davranışlarımızdan okunur olmalı. Yazma eylemi de bu yolda bir işçiliktir aslında… Yazar kendi kıvrımlarında kendini arar. Değişimini, evrimini yazar. İsteği öznelden nesnele açılan kapıda okuru ile buluşmaktır. Soyuttan somuta geçmiş paylaşımını sunmak… Elbette her yaşantı kendi penceresinde saklı bir romandır ama roman kelimelerle ve sayfalarca yazılır. Yazılanlar açıklıkla, samimiyetle paylaşılır. Yazmak cesaretli olmaktır… Yazarken tek derdim samimiyet oldu. Cesaretime güç verdi. Kaleme çok şey borçluyum…
Özlem Güveli- Okur ve yazar arasındaki ilişkiyi açabilir misiniz?
Okday Korunan-Her eser bir tez sunar. Aksi kabul görene kadar geçerlidir. Zamansızdır. Okur da zamansızdır. Sorularına cevap arar, bulduğu ölçüde yeniden okur. Kütüphanelerdeki raflar, başucu kitaplarımız, mısralar… Bizlere her yaşımızda aynı sözcükleri kullanarak yeni şeyler söyler. O yüzden her kitap okurunu, her yazar okuyucusunu yeniden, yeniden arar…
Özlem Güveli- Ütopya ve distopya bu iki kavram üzerinden bakınca oyunlarınızla aralarındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?
Okday Korunan-Ütopya’nın karşıtı distopyadır sözlüklerde. İdeal olanın karşısında bozuk kötü olanın tanımıdır distopya. İyiyi kötüden öğrendim diyen Anadolu düşünürü Mevlana’nın yaklaşımı üzerinden okunmalı “Zamansız Oyunlar”. Sahnede kahramanlarla buluşmak, özdeşleşmek kolaydır. Kahraman olamayanlar ve kötücül durumlar üzerinden yapılan sorgulama sanki daha düşündürücü… Ben ikinci kitaptaki oyunlarıma “apokaliptik” tanımı yapabilirim. Tıpkı yukarıda verdiğim Nasrettin Hoca fıkrası örneğindeki gibi… Bu oyunlar kıyamet ve sonrası oyunları. Okurken Nasrettin Hoca’nın yaklaşımıyla testiyi daha verirken atılan tokat olarak okunmalı…
Özlem Güveli- Kitabınızda yer verdiğiniz oyun ön sözlerinin yazar ve okur arasındaki rolü üzerine düşünceleriniz nelerdir?
Okday Korunan- Oyun ön sözleri yazar ve okur arasında ön selamlaşma… Bir anahtar paylaşımı olarak görülebilir.
Özlem Güveli-Adalet tartışması oyunlarınızın omurgasında yer almakta bu arayış üzerine düşüncelerinizi açar mısınız?
Okday Korunan-Adalet insanla başlayan bir arayış… Bugün de o arayış sürmekte… Aranana yaklaşmak hedefimiz… Kişinin bazen kendini kuzeye giden geminin güneye koşan yolcusu olarak yakalaması da mümkün… Önemli olan demokratik evrensel adalette buluşmak…
Özlem Güveli- Evrensel adaletin ölçüsünü nasıl belirlersiniz?
Okday Korunan- Adalet/adaletsizlik ya da iyi/kötü, güzel /çirkin, doğru /yanlış gibi kavramların tanımını yazar F. Schiller şöyle yapar; o sana bana göre değil herkese göredir. Beni aşar, ben ona sahip değilim ama o beni ve herkesi kapsar. Evrensel akli tutarlılık ölçüleri içinde kabul edilerek deneyden geçirilmiş, üzerine düşünceler paylaşılmış kıymetli bir ortak değerde buluşmaktan söz ediyorum. Bu nokta çok önemli bence… Kulağımda demokrasi çağrışımı yapıyor. Size de öyle gelmedi mi?
Özlem Güveli- “Zamansız Oyunlar” içinde yer alan “Mayko” adlı oyuna odaklanarak adalet sorgunuzu açar mısınız?
Okday Korunan-Mayko balkanlarda anne anlamı taşıyan bir sözcük. Adalet de öyle… Adalet olmadığında her birimiz öksüzüz. Oyunları okurlara bırakarak “Zamansız Oyunlar”ın temel felsefi sorulara yanıt aradığını söylemekle yetineyim.
Özlem Güveli- “Zamansız Oyunlar II” de yer alan oyunlarınız gelecek kurgusu taşıyan atmosferde geçiyor. Yapay zekâ ve gelecek hakkında ne düşünüyorsunuz?
Okday Korunan-Yapay zekâ kaçınılmaz bir teknolojik gelişim. Onlar yaşamımızı kolaylaştıran algoritmalar… Ürettiğimiz, üretmeye devam ettiğimiz homosapiensin yeni çocukları ve oyuncakları… Çoğumuzdan akıllı olma iddiası taşıyan, hatta o seviyede ürünler. Bize benziyorlar, öğreniyor, öğretiyor, gelişip, geliştiriyor, yönlendiriyor, kandırmayı deniyorlar. Bugün başlangıç düzeyinde ve şaşırtıcılar. Yenidünya düzeni ve baskısı bu alanı düşünmemizi, düşünce üretmemizi gerektirecek noktada… Tartışmalar çoktan başladı… Algoritmalar yok sayılamayacak kadar hayatımızın içindeler. Teknolojik gelişim karşısında sosyolojik dönüşümün eşleme sancıları yaşanıyor. Uyum sağlayamayanlar kaybolmaya mahkûm olacaklar. İşte size bir kıyamet senaryosu… Nasrettin Hoca’nın torunlarına bir fıkra daha… Zamansız oyunlar III kitabı için yeni bir neden.
Özlem Güveli- “Zamansız Oyunlar” üzerinden alıntılayarak bir soru; adaleti kim öldürdü?
Okday Korunan-Adaleti cehalet öldürdü. O her şeyin katili olmaya aday… Aydınlığa direniyor. Saplantılı, akıl dışı, şiddeti besleyen yeni fenomenler üretiyor. Karanlıktan besleniyor. Saygıyı, sevgiyi, barışı, samimiyeti, vicdanı, cesareti, adaleti siliyor. Özgürlükleri kısıtlıyor. Kısaca o kazanılmış değer ve erdemlerin düşmanı…
Özlem Güveli- Yaşadığınız deneyimle sanat alanına baktığınızda gençlerin eksikleri ya da yanılgıları konusunda neler söylemek istersiniz?
Okday Korunan-Ben karamsar olmaktan yana değilim. Her dönemin karanlık yanları olmuştur ya da olabilir. Genellemelerden kaçınmayı tercih ederim. Sistematik olmayan kusurları yaşamın pratiği onarır. Öncelikle gençlik, kazanılmadan sunulmuş emanet bir servet olarak görülmeli. Gelişim doğru şekillenmeli. Gençler kendilerini geliştirmek zorundalar… Gençlerin yarını kurgulamak gibi bir sorumlulukları var. Seçim ve sorumluluklarının şekillendirdiği dünyada yaşayacaklar. Bizler için ise o günler Nasrettin Hoca’nın yaklaşımıyla küçük kıyamet sonrası olacak…
Özlem Güveli – Gençlere vermek istediğiniz başka bir mesaj var mı?
Okday Güveli-Akıl, bilim tek mirasımızdır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yol olan çağdaş medeniyet seviyesinden vazgeçmesinler. Bu yolun yolcusu olmak için okumak ve yazmak kıymetli iki dost.
Özlem Güveli- Keyif alarak paylaştığım bu söyleşi için Okday Korunan’a teşekkür ediyorum. Umarım sizler de “Zamansız Oyunlar I-II” kitaplarını aynı keyifle okur ve bu söyleşiye yeni sorular ekleyerek yeni yanıtlar ararsınız.