Hayatını sanatla harmanlamış genç ve güzel bir bayan, oynamayı seven, ciddiye alan bir oyuncu bu haftaki konuğumuz AYFER DÖNMEZ. Kendisini dizilerden filmlerden en çokta kokusunu içine çekerek içtiği kahve reklamından tanıyoruz. Ne yalan söyleyeyim bu reklamı her seyredişimde kahve içerdim. Yani reklamın başarısında Ayfer hanimin oyunculuğunun etkisi büyüktü.
Sohbetimiz dijital ortamda geliştiği için olduğu gibi aktarıyorum keyifle okuyacağınıza da eminim.
Sanatla ilk tanışmanız, sanatçı olmaya karar verişiniz ne zaman oldu?
Çok küçükken oldu galiba, ilk olarak müzik ilgimi çekti ailede herkes müzikle ilgilendiği için. İlkokulda her gün son derste tahtaya kaldırıp bir şarkı söyletirdi öğretmenim, her gün o gün söyleyeceğim şarkıyı düşünüp giderdim. Sanatla ilgili her şeye imrenirdim küçükken, TRT’de Carmen operası verilirdi, Carmen olmayı hayal ederdim, senfonik konserleri izler orkestrada çalmayı hayal ederdim. Resim yaparken besteler mırıldanırdım. Manisa’da geçti çocukluğum, şehre gelen her oyuna giderdik. Tiyatro oyunu izlemek hep çok heyecanlandırırdı beni. Uzun evcilik oyunları oynarken kendimizi kaybederdik. Anadolu Lisesi İngilizce hazırlıkta ilk kez İngilizce bir oyun okumuştuk amaç dili geliştirmekti ama ben çok zevk almıştım o sahnelerin içinde olmaktan. Sonrasında o dönemde tiyatroyla ilgili bir kurs ya da bir topluluk çıkmadı karşıma. Müzik hayallerim, gitar ve yan flüt hayatımda olmaya devam etti. Sinema TV okudum Eskişehir Anadolu Üniversite’sinde yönetmen olma hayaliyle. Sinemaya aşık oldum. Hatta kısa film de çektim. Ancak son sınıfta Bir İstanbul Masalı dizisinde staj yaparken yönetmen Ömür Atay bir karakteri benim oynamamı istedi ve oyunculuk böylelikle girdi hayatıma. O kadar sevdim ki sahnenin atmosferinde, başka bir zaman boyutunda o karakteri yaşamayı, oyuncu olarak devam edeceğimi anladım. Oyunculuk üzerine çalışmak, kafa yormak, provalar yapmak, karakterler hikâyeler hayal etmek, gözlem yapmak benim için büyük bir tutku haline geldi. Kadir Has Üniversitesinde oyunculuk üzerine yüksek lisans yaptım, Şahika Tekand’ın oyunculuk Stüdyosunda 3 yıl eğitim aldım, yurtdışında ve İstanbul da çeşitli atölyelere katıldım. Ve hep çok mutlu oldum bu mesleği yaptığıma..
Pandemi döneminde sanata olan ihtiyacımızın ne kadar büyük olduğunu farkettik. Sanatı online olarak takip ettik dijitalleşen sanat konudaki düşünceleriniz neler?
Sanat yapmak da takip etmek de çok büyük bir ihtiyaçmış bunu farkettik. Belki herkes evinde olduğu için birbirimizi merak etmekten vazgeçip sosyal medya bağımlılıklarımız da azalmış olabilir. Gereksiz uyaranlar kalkınca daha saf bir enerjiyle sanata yönelebildiğimizi düşünüyorum.
Bu süreçte en çok eksik kalan konserler, sinema ve tiyatrolardı. Sahnede olmayı ve sanat olaylarını sahnesinde takip etmeyi çok özledim. Tabii en çok oynamayı özledim. Dijital kanallar sayesinde ulaşmak ve ulaşılmak kolaylaştı ama yine de ulaşılan içeriği seçmek bizim inisiyatifimizde.
Dünyadaki en önemli tiyatrolar, konser salonları ve müzeler eserlerini bize açtı ve bu sayede tüm dünyadan en iyi örneklere ulaşma şansına sahip olduk. Ve büyük bir iştahla izledim bir çok oyunu. Elbette sanatın daha kolay alıcı bulması hatta izlenirliğinin artması harika bir şey. Ama sahnede olmak ve o atmosferi seyirciyle aynı anda solumak yeri doldurulamaz. Özellikle tiyatro sahneden alınıp dijital bir ortamda izlendiğinde geriye sadece tiyatro metni kalıyor ama tiyatronun diğer araçlarından, atmosferinden, yeni dil arayışlarından, seyirci oyuncu ilişkisinden, etki tepkiden yoksun kalıyor. Diğer taraftan sınırlamalar yaratıcılığı her zaman tetikler. Bu sınırlar içinde dijital ortamda metinler çok daha yaratıcı olabilir elbette ya da farklı yaratıcılıkları tetikleyebilir ama sahnede olmanın araçları benim için vazgeçilmez. Müzik sektörü için de bu geçerli. Sinema için de büyük bir değişim süreci başladı. Festivaller online’a taşındı. Sinema salonları yerine online bilet satışlı gösterimler var. Bu süreç bütün sanat kanallarını sekteye uğrattı ancak aslının yerini dolduramasa da çözümler dijitalden geldi.
Böyle bir zaman diliminde kurulan bir sanat kolektifi olan Saye Kolektif’in davetiyle katıldığımız sanatçı ağırlaması süreci sayesinde eşim Serkan Ertekin ve ben sadece ikimiz herşeyini beraber tasarlayıp hayal ettiğimiz bir kısa film çektik. Bizim gibi birçok kişi sınırlar daralsa da bir şeyler yaratmanın bir yolunu buluyor çünkü aslında yaratıcılık hepimizin içinde olan ama baskıladığımız bir yönümüz. Biraz izin verince yepyeni kanallardan yepyeni fikirler yeni dillerle çıkıyor.
Genç sanatçılara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Her ne pahasına olursa olsun üretmenin bir yolunu bulmak çok önemli. Yaparak buluyoruz en doğrusunu. En tüketicisi proje beklemek. Çoğu zaman başka birinin tasarladığı bir projenin parçası olmak, icra etmek daha konforlu geliyor. Ama o utanç eşiğini kırıp kendi projemizi üretmek çok önemli. İçimizde binlerce hikâye dönüyor ama biz onları saklamaya, yok saymaya harcıyoruz enerjimizi. Herhangi bir sanat eseri için en önemli şey bedenini, ruhunu, hikâyeni, dünyayı dinlemek ve buna sonuna kadar sahip çıkıp, kendi ifadesini bulmasına izin vermek. Kendi yolunu kendi dilini keşfetmek..
Sizi en çok etkileyen rolünüz hangisiydi?
Beni en çok etkileyen rolüm Tomris Giritlioğlu’nun tasarladığı Hatırla Sevgili dizisinde oynadığım “Işık” karakteriydi. Bu karakteri 17 yaşından 36 yaşına kadarki sürecini oynama şansı buldum. Dönemin politik olayları ailesini, sevdiklerini, evliliğini etkilerken büyüyüp güçlü bir kadına dönüştü Işık. Gözü kapalı, sadece aşık olduğu bir adamın zaman içindeki tahakkümünden vazgeçip kendi yolunu bulmayı seçti ve o dönemde gözü kara bir gazeteci olarak kendini her türlü tehlikeye attı. Ürkek çocuksu bir kız, güçlü ne istediğini bilen ve kendi hayatının sorumluluğunu alan bir kadına dönüştü. Nilgün Öneş’in muhteşem kaleminden çıktı bu çok boyutlu güçlü kadın karakterler. Ve tabii Ümmü Burhan bu sahnelere bambaşka bir boyut kattı.
Beni Işık kadar etkileyen diğer bir rolüm de bir tiyatro oyunundan. “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” oyunundaki Ayfer karakteri gençliğinden 92 yaşına kadar bir ömrünü oynadığım ve anlattığım çok sağlam bir karakter. Murat Mahmut Yazıcıoğlu’nun kaleminden çıktı bu incelikli yazılmış renkli, derinlikli karakter. Benim için muhteşem bir serüvendi bir kadın ömrünü oynamak. Üç sezon Bam İstanbul Tiyatrosuyla zevkle oynadık bu oyunu.
Oynadıgınız diziler ve filmler hangileri?
En son Barış Hancıoğlularının yönettiği “Yeniden Leyla” filminde oynadım. Prömiyerini Adana Altın Koza film festivalinde yaptı. Benim için çok güzel ve heyecan verici bir süreçti karaktere hazırlık, çekimler, kurguda geldiği son halle karşılaşmak.. Kara Köpekler Havlarken, Sadakat, Sonsuz Bir Aşk ve Kurtlar Vadisi Gladio oynadığım diğer sinema filmleri.
Hatırla Sevgili, Dila Hanım, Bir İstanbul Masalı sevdiğim uzun soluklu projelerden. En son Hayat Sırları dizisinde yer aldım.
Kendisine çok teşekkür ediyorum tüm koşturmanın içinde bize zaman ayırdığı için.
Sizi seyretmek çok keyifli…