İçişleri Bakanı Yerlikaya dün açıklamasında koruma kararı verilen kadınların karar maddelerine riayet etmeyip şiddet gördükleri erkeklere evlerinin kapısını açtıkları için vurulduklarını söyledi.
Bu açıklama, şiddetle mücadele etmekle sorumlu bir bakanın şiddete dair bilgi eksikliği olduğunu gösteriyor. İçişleri Bakanlığının görevi şiddetin ne olduğu, türlerini, nasıl önlenebileceğini bilmek, devletin sorumluluğunu alarak bu yönde çalışmalar yapmaktır. Şiddet, engellenmediği ve bir yaptırımla karşılaşmadığı sürece döngüseldir. Yani bir şiddet biçimi diğerlerini üretir ve kadınlar da şiddete karşı etkin şekilde korunamadıkları ve desteklenmedikleri durumda kendilerini şiddet döngüsünün içerisinde bulur. Devletin koruma ve destek mekanizmaları etkin çalışmadığı durumda kadınlar kendi çözümlerine başvurabilirler. Yani şiddet durur belki diye, erkekler daha fazla “öfkelenmesin” diye, erkeklerin ısrarlı taleplerine, konuşma isteklerine evet diyebilirler. Erkeklere, şiddetin kabul görmediği ve cezasız kalmayacağı mesajı verilmediğinde şiddet devam eder, erkekler kadınlara tekrar şiddet uygular. Kadınlar öte yandan tam da şiddete uğradıkları için şiddetin failinden korkabilirler, kapıyı bu sebeple de açabilirler. Çaresiz hissedebilirler, şiddetten kurtulmak diye bir hakları olduğunu, şiddete mecbur olmadıklarını bilmedikleri için kapıyı açmak zorunda olduklarını düşünebilirler. Doğru bilgiye erişemedikleri için kapıyı açmaya mecbur hissedebilirler. Şiddet toplumda sıradanlaştığı için, çevresinde şiddeti kınayan, uzaklaştıran kimse olmadığı için kendilerini şiddet uygulayan kişiye mecbur hissedebilirler. Şiddet karşısında şiddet failini değil, şiddete maruz kalan kadınları suçlayanlar olduğu için o kapıyı açmak zorunda hissedebilirler. Koruma kararını ihlal eden değil, şiddete maruz kalan kadın sorgulandığı, hatta hedef alındığı için çaresiz hissedebilirler. Kapıyı açmazsa kendisine nasıl bir hayat kuracağını bilemediği için, sosyal desteklere erişemediği veya onlardan yararlanamadığı için şiddet uygulayana evet derken kendilerini bulabilirler.
Şiddetin cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olduğu reddedildiğinde şiddetin dinamiklerini anlamak ve dolayısıyla kadınları şiddete karşı korumak mümkün olmuyor. Bakanlığın sözleri, Türkiye’de şiddetle mücadelenin temelden sorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Yerlikaya’nın açıklaması aynı zamanda kadına yönelik şiddetle mücadelenin Türkiye’de bir asayiş sorunu olarak ele alınmasının getirdiği sorunlara bir örnektir. Kadınlara yalnızca koruyucu tedbir kararı vererek, herhangi bir sosyal çalışma yapılmadan şiddetle mücadele mümkün değildir.
Devletin görevinin kadınları şiddete maruz kaldığı için suçlamak değil, cinsiyet eşitliğini tesis etme, kadınları şiddetten korumak ve failleri cezalandırmak olduğunu ve bunu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonu ile yapmasının gerekliliğini bir kez daha hatırlatırız.