Çok dar bu sokaklar, İki ruh yan yana geçemez olmuş
Kim boğdu bu yüzgeçlileri, çok fazla sığ bu okyanus, iki kepçe suyu kalmış
Gölgelerin üstüne kim ışık tutuyor
Ay’ın Güneş’i nerede, kim çıplak bıraktı?
Kim kustu bu topraklara, mosmor olmuş
Çok fazla karanlık bu aydınlık
Hayatın kazasında kullandığımız hava yastığı neşemizi kim süpürdü, ortalık kasvet yeri olmuş
Kim fırına koydu zamanı,
Hayallerimizin altı yanmış.
Müziğin sesi bangır bangır ancak duyulmuyor.
Müziği hissetmeyi bilmeyenlerin elinden alın şu kumandayı,
Sanki yap-bozumuzun bir parçası eksik kalmış.
Kim vurdu bu ağır fırça darbelerini insanların yüzüne, kim eritti bu renkleri
Bu közde tutku eksik, bu ateş olmamış
Demir kapıların arasında parmakları kırılanlar,
Kanatları koparılanlar,
Ayakları cam kesiği içinde kalanlar,
Kalpleri kırılanlar.
‘’Ancak filmlerde olur bu yaşananlar’’ dediğimiz sahneler şehirden şehire çekiliyor birer birer,
Kim çekiyor aslı elimizde kalan bu sahneleri
Hayal ettiğimiz her rüya kabusa dönüşmüş.
Çöpte ne işleri var, Kim sildi bu kadar kelimeyi,
Çok fazla konuşmadığımız şeyler birikmiş
Nefret kokusu var gökyüzünde, Kim zehirledi çok sevdiklerimizi nefret dumanıyla
Sorguluyorum, ağaç gölgesi düşüyor umutlarıma.
Çay da soğumuş, gidiyorum buradan
Bu dünya havale geçiriyor, ateşi otuz sekiz buçuk olmuş.