Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 20. kuruluş yılında, günümüz sanatının özgün isimlerinden Marcel Dzama’yı, Türkiye’deki ilk kişisel sergisiyle ağırlıyor. Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans – Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla başlıklı sergi çizim, film ve heykel gibi farklı disiplinlerdeki üretimlerini bir araya getirerek sanatseverleri sanatçının çok yönlü dünyasıyla buluşturuyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği ve Dzama’nın savaş, kötü yönetimler ve çevresel yıkım gibi konulara bakışını sunan sergi 17 Ağustos’a kadar ziyaret edilebilir.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 20. kuruluş yılında, sanat dünyasında kendine özgü bir yol izleyen ve yaratıcı vizyonuyla tanınan sanatçı Marcel Dzama’yı Türkiye’deki ilk kişisel sergisiyle sanatseverlerle buluşturuyor. Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans – Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla başlıklı bu sergi, Dzama’nın görsel sanatlar, film ve heykel gibi farklı disiplinlerdeki üretimlerini bir araya getirerek izleyiciyi büyüleyici bir yolculuğa davet ediyor.
Serginin küratörlüğünü üstlenen Alistair Hicks, Dzama’nın çalışmalarını şu ifadelerle yorumluyor: “Taşkın ve bazen de fazla dokunaklı şiirler gibi abartılı çalışmaları başımızı döndürebilir. Dzama, izleyiciyi dahil etmeye hevesli; imgelemi oldukça baştan çıkarıcı olabilir.”
Dzama’nın sanatsal pratiği: Çok katmanlı ve disiplinlerarası
Dzama’nın eserleri, ilk bakışta popüler kültürden ve güncel siyasetten tanıdık ögeleri bir araya getiren çok katmanlı ve mizahi bir anlatı sunuyor; ancak yakından incelendiğinde, sanat tarihine dair zengin birikimi ve dünya tarihinden evrensel meseleleri ele alış biçimi ortaya çıkıyor. Sanatçının pratiği yalnızca çizim ve resimle sınırlı kalmıyor; diorama, kukla, kostüm, sahne tasarımı, film, şarkı, fanzin ve heykel gibi pek çok farklı disiplini kapsıyor. Farklı anlatım biçimlerini bir araya getiren bu üretim anlayışı, Dzama’nın dünyasını daha da derinleştirirken, sanatıyla kurduğu ilişkide sınırları ortadan kaldırıyor. Çeşitli projelerde Spike Jonze, Maurice Sendak, Beck, Kim Gordon, Raymond Pettibon, Bob Dylan ve New York City Ballet başta olmak üzere, çeşitli disiplinlerden isimlerle gerçekleştirdiği iş birlikleri de sanatçının çok yönlü yaklaşımını ve geniş ilgi alanlarını gözler önüne seriyor.
Merkezde kötü yönetimlerin eleştirisi, çevresel yıkım ve savaş var
Sergi, Dzama’nın sanat pratiğinde öne çıkan üç temel temayı mercek altına alıyor: Kötü yönetimlerin eleştirisi, çevresel yıkım ve savaşın sebep olduğu felaketler. Dzama, bu konuları kimi zaman kara mizahla kimi zaman da Dadaizmin en önemli temsilcilerinden, adaşı Marcel Duchamp’tan esinlendiği satranç metaforuyla ele alıyor.
Dzama’nın sanatsal dili, yalnızca politik çöküşleri ve otoriter yapıları eleştirmekle sınırlı kalmıyor, aynı zamanda sanatın şekil değiştiren, yeniden tanımlanan ve izleyiciyi dahil eden yapısını da vurguluyor. Pettibon’la iş birliği, bu anlamda Dzama’nın kolektif yaratım sürecine olan ilgisini de gözler önüne seriyor.
Raymond Pettibon’la ortak çalışmalar
Sanatsal üretim sürecinde bireysel kimliğin yanı sıra kolektif iş birliklerine de büyük önem veren Dzama’nın, New York’lu sanatçı dostu Raymond Pettibon ile ortak çalışmaları serginin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Dzama ve Pettibon, satranç tahtasındaki iki rakip gibi bir yaratıcı diyalog içinde eserlerini ortaya çıkarıyor. Dzama’nın gerçeküstü karakterleri, Pettibon’un politik eleştirileri ile birleşerek izleyiciyi toplumsal meseleler üzerine derinlemesine düşünmeye davet ediyor. Öte yandan bu çalışmalar, sanatın bir diyalog alanı olarak nasıl işleyebileceğine dair güçlü bir örnek oluşturuyor.
Satranç tahtası, politik gücün ve toplumsal düzenin bir metaforuna dönüşüyor
Serginin öne çıkan eserleri arasında, Dzama’ya ait dört video yer alıyor: Kafirler (2010), Bir Satranç Oyunu (2011), Ay’da Yaşamak (Lorca için) (2023) ve Ölüm Disko Dansı (2024). Bu videolar, oyun ve savaş arasındaki ince çizgiyi vurgularken, satranç tahtasını bir strateji alanı olmanın ötesinde politik gücün ve toplumsal düzenin bir metaforu olarak ele alıyor. Dzama, Duchamp’ın, “Tüm sanatçılar satranç oyuncusu olmasa da, tüm satranç oyuncuları sanatçıdır,” sözünden ilham alarak sanatçının topluma bakış açısını ve entelektüel bir strateji geliştirme gerekliliğini vurguluyor.
Dzama’nın eserleri, 20. yüzyıldaki otoriter rejimlerin sanatçılar üzerindeki etkilerini bugünün politik dünyasıyla ilişkili şekilde sorguluyor. Savaşın kaotik ve yok edici etkisini grotesk bir anlatıyla gözler önüne sererken, popülist liderlerin kitleleri nasıl manipüle ettiğini ele alıyor. Dzama’nın, Albert Camus’nün, “Özgür olmayan bir dünyayla başa çıkmanın tek yolu, varlığınızın kendisi bir başkaldırı hareketi hâline gelene dek özgürleşmektir,” sözüyle özetlenebilecek felsefesini, sanatsal pratiğine entegre ettiği görülüyor.