1-31 Ekim arası Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması nedeniyle, bu konuda birçok kadının deneyimlerini paylaştığı yazılar yayınlanıyor. Bu hastalıkla bir yıldan fazla verdiğim mücadele benim de aklımdan hiç çıkmıyor. Kanserin vücudunuzda olduğunu öğrendiğinizde düştüğünüz dehşeti anlatacak sözcük yok. Her olumsuzluk karşısında doğal olarak gelen ” neden ben?” duygusu tüm yüreğinizi kaplıyor. Oysa bu çok sık görülen bir kanser türü, siz de de olması çok olası… Bir diğer korkuysa vücudunuzda başka bir organa metastaz yapıp yapmadığını öğrenmek. Başka bir organa sıçramadıysa kendinizi biraz daha şanslı adledebiliyorsunuz.2015 yılında bu süreci atlattıktan sonra ki duygularımı aşağıda okuyabilirsiniz.
Bu savaştan çok şükür en az yara almış biri olarak çıktığımı düşünüyorum. Ama yine de çektiğim korkuları, sıkıntıları, kemoterapiden sonra her seferinde ağır bir grip geçirmişçesine başımı yastığa gömmemi, saçlarımın dökülmesini, kirpiksiz kalmayı, hastanede kanser hastaları ile olan paylaşımlarımı, o kokuyu, kısaca bütün detayları unutmadığım tek bir an yok. İçinizde hep bir daha böyle bir şey başıma tekrar gelebilir gibi bir duygu var. Kontrollerinizi, ilaçlarınızı aksatmıyorsunuz ama yine de… Bu savaşı veren kadınların değiştiğine, artık kendilerine ve sağlıklarına daha fazla özen gösterdiklerine inanıyorum. Kanseri unutmadan fakat o yokmuş hiç olmamış gibi yaşamak sanırım psikolojimizi bozmadan, Tanrı’nın bize verdiği yaşamımızın geri kalanını doya doya yaşamak için iyi bir yol…
O an…
2013 Kasım Ayı, 28 Kasım, doğum günüme çok yakın bir tarih, sevdiğim sonbahar, canım oğlumun doğduğu sarı, yeşil, kahve kızıllarım uyum içinde dans ettiği, yazın iyice geçip, zaman zaman hüzünlü yağmurların bahçelerimizi suladığı solgun bir ay… Kasımpatıların coştuğu, yasemin kokularının gittikçe kaybolduğu…
“Çok şükür yüzümüzün akıyla bu işi de tamamladık” diyerek sevinçle döndüğüm “Sığınamayanlar” adlı oyunumuzun ikinci gösteriminden iki gün sonra.
Mamografiyi inceleyip kapıdan içeri giren doktorumun yüz ifadesinden bir şeylerin hiçte iyi olmadığını, köktür hem de en kötüsünden bazı işaretlerin çıktığını anladığım “O an” Dehşete düştüm. “O an” bir umut beslemeye çalıştım. “Belki yanılıyor” dedim içimden. Hayır, kesinlikle yanılmıyordu.
Çöktüm. Gözyaşlarımın perdesinden etrafımda olanları, benimle beraber olanları, koşuşup telefona sarılanları göremeyecek kadar üzgündüm. “O an” ben, benim içimde yalnızdım.
Doktorlar, tetkikler, “son durağınım” deyip kendini Tanrılaştıran sözde tıp adamları… Yokuş aşağı düşüş, hem de ellerin kolların bağlı, gözlerinse fal taşı açık!
“O an” bitti. İki gün önceki mutluluğumun sadece bir anı dan ibaret olduğunu kavradığım “O an”. Çaresiz, bitik ve yenik.
Sihirli kelimeleri duyduğum, “Beni dinlersen, bana ve yaptıklarıma inanırsan, bu döngüden seni kurtarırım diyen adama inandığım “O an”. Tanrının bana yukarıdan bakıp tebessüm ettiğini hissettiğim, “Bitti” diye düşünüp yeniden nefes almaya başladığım, büyülü bir an.
Kabullendim her şeyi yeterki iki gün öncesindeki “O an” la tekrar buluşacağım zamana gidebilsem bir an.
Kendime, şansıma ve de Tanrı’ya sığındım her an.
Süreç başladı: Tik tak tik tak tik tak, hastane, tik tak tik tak tik tak, Onkoloji, tik tak tik tak, hastalar, senin gibiler, senden bin beterler, tik tak tik tak, peruklar, bereler, saçsız gezenler, tik tak tak tik tik tak, korkular,
Tik tak tik tak tak tak tak, risk, tak tak tak, heyecan, tik tak, sabır, tik tak
Tak…
Neşter, tik tik tik, nihayet, tak tak tak…
Sorgu, Sınav, tik tak Sorgulama!
İşin en zor bölümü bitti. İşte “O an” geçip giden dakikalarımızın, tükettiğimiz ömrümüzün, ölümü görerek yaşamayı anlamanın, bunu unutmanın, ya da unutmadan yokmuşçasına devam etmeyi, unutmak istemeyi anladım. O hastalıkta, fakat o yokmuşçasına hayatımı sürdürmeyi, gerçekten yaşamayı anladım. Çelişkilerin hegemonyasında, sadece nefes almayı istemenin, gerçeğinin lüzumunu, aldırmamayı, çünkü aldıracak daha önemli HİÇBİRŞEYİN olmadığını…
Sabah uyanıp iyi hissetmek ne kadar güzel bir duygu!
Huzur içinde nefes alabilmek, iğnesiz, ilaçsız “normal” bir gün geçirebilmek. Ne kadar özel ne kadar değerli!
“O an” işte her şey Masmavi, toprak bile, “O an” sonsuz bucaksız “O an” yaşama dair her an…
Tanrı, sen ve sadece “O an” … tik tak tik tak…