Bir adam düşünün trende yolculuk yapıyor. 1800’lü yıllarda… Oturduğu yerden çevresindeki insanları gözlemliyor. Bir süre sonra bu insanların yüzleri değişiyor…
Artık o kompartımanda insanlar yok. Onların yerinde, insan gibi konuşan, etrafı seyreden, bacak bacak üstüne atmış… Kediler var… Evet kediler…
Bu adam Louis Wain, onun renkli dünyasını anlatan filmden bir görüntüydü paylaştığım.1860 yılında Londra’da doğan Louis Wain, ” kedili ressam” olarak tanınıyor.
Louis Wain’i merak ettim, neden bir ressam sadece kedi çizer, kedilerden bir dünya yaratır ve nasıl bu kadar meşhur olur?
Ölümünden sonra tanınan, değer gören bir sanatçı değil o. 1939 da İngiltere de Napsbury Hastanesinde şizofreni teşhisiyle yatan, devlet tarafından bakılan bir hasta olarak dünyaya veda etse de, yaşadığı yıllarda kabul görmüş, destek almış bir ressam…
Yaşadığı dönemin grafiker ve ressamlarından çok farklı biri. Genel olarak renkli fantastik kedi portreleri ve fraktal kedi çizimleri ile tanınıyor. Onun kedileri sadece kedi değil, bir hayatı algılama ve yansıtma şekli. Bu da onu özel kılıyor.
Neden kediler? Yanıtı aslında çok basit… Eşi ve Louis kedilere aşırı düşkün. Kedileri çocuklarıymışçasına seviyorlar, yediriyor içiriyorlar. Ancak Lois’in eşi meme kanserine yakalanınca işin rengi değişiyor. Louis onu güldürmek, biraz olsun mutlu kılabilmek için muzip bir yola başvuruyor ve kedi resimleri çizmeye başlıyor. Çok sevimli, tatlış kedi portreleri… Zamanla bu işi geliştirip onları insan formuna sokup,(Çizmeli Kedi Masalı’ndaki gibi) günlük hayatın içindeki insanlar gibi çiziyor.
Eşinin ölümü, Birinci Dünya Savaşının getirdiği sorunlar, ekonomik sıkıntılar, geçindirmesi gereken kız kardeşleri, borç yükü, Louis’e ağır geliyor. Bu arada kız kardeşlerinden biri sanrılar görmeye, anormal hareketler yapmaya başlıyor ve şizofreni teşhisi ile hastaneye kaldırılıyor.
Tüm bu problemler Louis Wain’ni başka bir yöne itiyor. Sanat hayatı değişiyor. Kedi tabloları onun yaşadığı depresyonla birlikte evrim geçiriyor. Eski mutlu günlerinde gülen, neşeli bir şekilde yürüyen, sevimli, yumuşak başlı kedilerin yerini, tüyleri diken diken, gözleri garip bir ifadeyle açılmış, elektrik çarpmış gibi duran kediler alıyor.
Kedilerin bakışları artık kaygılı, panik geçiren, öfke saçan bir hale dönüyor. Fakat bu garip kediler onun şöhretine şöhret katıyor. Müthiş bir ilgi ve takdir topluyor.
Onun fantastik kedileri ve onlara verdiği kimlikler o dönem için çok sıra dışı, farklı ve özgün, adeta devrim niteliğinde… Victoria Döneminin en popüler ressamlarından biri olmasını belki de hastalığına borçlu. Sanrılar, yaratıcılık gücünü arttırıyor.
Dönemin başbakanı bile onu destekliyor, finanse ediyor. Bilinçdışından tuvale akan kediler, zamanla fraktale dönüşüyor. Grafikseleşiyor… Çizgiler ve dalgalar halini alıyor. Hastalığının yansımaları, hayata karşı hissettiği kırgınlıkları, acıları, tepkisel olarak kedilerini de gittikçe daha fazla bozuyor, deforme ediyor, anlaşılmaz kılıyor.
Wain, bu uzun hastalık ataklarında istemsiz olarak yaptığı tavus kuşu kuyruğuna benzeyen, sanki dışarıya elektrik enerjisi yayıyormuş gibi görünen, çok renkli, gittikçe çözümlemesi güç, rahatsız edici resimleriyle posterimsi ve grafiksel farklı auralar yayan resimler yaratıyor. Hastalığının doğasında olan iletişim sorunu, dünyayla gerçek bağlantıya geçebildiği tek alan olan sanatına sanat katıyor.
Zaman zaman iki elini aynı anda kullanarak resim yaptığı iddia ediliyor. Tanınan en sıra dışı ressamlardan biri olan Wain, ” akıl yarıklığı” şeklinde de tanımlanan şizofreni hastası bir kişi. Sıradan biri olmadığı çok açık. Minik siyah beyaz bir kediyi sahiplenmesi ile başlayan hikâyesi… Ve sonunda geldiği durum. Yaşadığı talihsizlikler belki de Wain’in şansıydı. Bu sıkıntıları yaşamamış olsaydı bu kadar tanınan, sevilen bir ressam olmayacaktı.
Romalı Ozan Horace’nin dediği gibi resim bana göre ” kelimeleri olmayan bir şiirdir”.
Wain’nin şiirleri hayatını anlatıyor, adeta bir günlük gibi iç dünyasına ışık tutuyor. Mutlu sevgi dolu bir adamın hikâyesi aslında onlar. İçinde yaşadığı bunalım, sıkıntı, öfke patlamaları tuvalinde renk oluyor dalga oluyor eğilip bükülüyor. Sonra yeniden yarattığı o şirin dünyaya geri dönüyor… Ve biz de o dünyanın bir parçası oluyoruz bir an.
Bir döneme damgasını vurmuş, bir stil, kendine has ve özgün bir yaratı dilini kullanarak yaptığı müthiş çizimleriyle günümüze kadar gelebilen bu sanatçıyı saygıyla anıyoruz…