Taşıdığımız ismin bizim için ne kadar değerli ve önemli olduğunu daima düşünmüşümdür. İsim, insanın kan bağlarının bulunduğu aileyi belirtmesi yanında, etnik kimliğini ve bağlı olduğu kültürü yansıtan bir araçtır. İsminizi bir an sildiğinizi varsayalım, siz, siz olmaktan çıkar, kimliğinizi yitirirsiniz. ” İsim koymak”, örf ve adetlerle, dinle, mistik olarak bağlı bulunan grupla ilişkilendirilen güçlü bir ilişkinin temelidir. Yaşamınız boyunca isminiz sizi, siz de adınız size yüklediklerini taşırsınız.
Son günlerde elimden düşürmeden bir solukta okuduğum ” BENİM ADIM GÜL” adlı roman, işte, ismin altında yatan derin anlamın getirdiklerini veya götürdüklerini, kimlik savaşı veren insanların kaderinden söz ediyor.
Yazar, Ayşe Şen, 1991 yılında Bulgaristan’ın Kırcaali şehrinde doğmuş. Geniş bir araştırmanın sonucunda yazıldığı anlaşılan roman, 1980’lerde Bulgaristan Türkleri’ ne uygulanan ‘ Soya Dönüş Süreci’yle’ büyük bir zulmün nasıl yavaş yavaş gerçekleştiğini anlatıyor.
Bulgar halkıyla koyun koyuna yaşayan Türk halkının, inançları, dilleri, isimleri zorla değiştirilmeye çalışılıyor. Köy koşullarının altında hayatta kalma savaşı veren bu insanların Türklüklerini kaybetmemek, tamamen asimile olmamak için verdikleri yalnız mücadeleyi ana karakter Gül’ ün bakış açısıyla adeta izliyoruz. Kahramanımız Gül idealist bir köy öğretmenidir. İyi bir eğitim almış, Bulgarcayı çok iyi öğrenmiştir. Şehirde âşık olduğu Bulgar gençle bir araya gelmenin imkânsızlığını yaşamakta; köyde bıraktığı ailesine ve çocuklara yardım etmek üzere, geleceğini her şeyi bırakıp doğduğu köye geri dönmüştür. Ancak Jivkov rejiminin, Türkleri sözüm ona Soya Dönüş politikalarıyla Bulgarlaştırmaya zorlaması, bir süre sonra ayyuka çıkar. Silahlı çatışmalara dönüşür.
Çocukların sünnet edilmeleri yasaklanır. Türkçe konuşmanın cezası bazen para bazen de hapis olabilir. Camiler kapatılır, kuranlar yakılır, müslümanlar ölülerini bile kendi inançlarına göre gömemezler. Bu zulme direnenler sorgusuz sualsiz tutuklanır.
İsmini değiştirmeyi kabul etmeyen, rejime karşı koyan Gül’de Belene Kampına gönderilir. Bu kampta Türklere uygulanan insan hakları ihlalleri arasında, dayak, tecavüz, aç ve susuz bırakma, psikolojik baskı gibi uygulamalar yer alır. Dehşet bir yerdir.
Gorbaçov’un Glasnost politikaları sonucu Bulgaristan’da komünist rejim yumuşar ve 1989 yılında Türkler bu cehennemden kurtulma şansını elde eder.
Kimisi Türkiye’ye göç eder ve burada kalır. Bazıları bir süre sonra Bulgaristan’a, kendilerine göre ait oldukları, vatan bildikleri topraklara geri döner. Fakat hiçbiri artık eskisi gibi değildir. Yaşanılanların açtığı yaralara zaman bile şifa olamaz.
“Geçti ” denilen yaraların altında kim bilir buna benzer ne kadar acıklı öyküler gizlidir.
Ne yazık ki, Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, birtakım insanlar yıllarca nefretle beslenip, zamanı gelince, şartlar elverince, bozuk bir yemek gibi kendinden olmayanı içinden kusarak çıkarabiliyor. Kendi halkının içinde yaşayan bir azınlığı düşman belleyip Belene Kampının kapısında yazdığı gibi ” Düşman teslim olmazsa, yok edilir” gibi tutumla insanlık dışı işkencelere maruz bırakabiliyor. Kötülüğün tanımı bu olmalı…
Anlaşılan şudur ki, eğer adını senden zorla koparıp, başka bir ad kabul ettirilmeye çalışılırsa kişiliğine karşı en büyük tehdit oluşturulur. Geçmişin ortadan kalkar, tarihin silinir. Bunun sonucunda kendi dillerini, dini adetlerini, yaşam için gereken temel ihtiyaçlarını gideremeyen halklar bir yerleri terk edip gitmek zorunda kalırlar.
Çiğnenen insan onurundan daha değerli bir şey var mıdır? Suç mu? Suç herkeste.
“Anonim suç yoktur” diyor Şair, Yazar, Bulgaristan Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Blaga Dimitrova.
O mağdur insanların yaptıkları işleri (tarla sürmek, fabrikalarda çalışmak, hayvancılık tarım vb.) artık yapacak kimse yoktur, onlar gittiğinde… Yaşamın temposu bozulur, bir enkaz kalır geriye hor görülen insancıklardan. Cezayı herkes çeker.
Bir ad kolay oluşmaz, içinde barındırdıkları o insanı, insan yapan unsurları barındırır.
Bu nedenle onu değiştirmeye, lekelemeye ve gasp etmeye kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır.