Simone de Bauevoir’a göre: “İnsan kadın doğmaz, sonradan olur. İnsan dişisinin toplum içerisindeki görünüşünü belirleyen biyolojik, ruhsal ve iktisadi bir yazgı yoktur, erkekle kadınsı erkek denilen iğdiş edilmiş cins arasındaki bu ürünü yaratan uygarlığın tümüdür.” [1] Kadın ya da erkek rollerinin, biyolojik farklılıklarına rağmen, tamamen öğrenilen kültürel bilgilerden ibaret olduğu görüşünden yola çıkarsak, bu bilgilerin tersine döndüğü bir dünyayı da tezahür etmek mümkün.
Orhan Kemal, 1968 yılında yazdığı, ancak ölümünden çok sonra yayınlanan “Tersine Dünya” adlı romanında böylesi bir dünyayı, yani erkek ve kadın rollerinin değiştiği bir dünya kurgulamış. 1993 yılında sinemaya uyarlanmış olan roman 2007 yılında Turgay Kantürk’ün rejisiyle Bakırköy Belediye Tiyatrosunda sahnelendi. Mustafa Gültekin tarafından oyunlaştırılmış olan Tersine Dünya bu sezonda ise İstanbul Devlet Tiyatroları’nda seyirciyle buluşuyor.
Romanın başkahramanı Bitirim Leyla tam bir baş belası. Leyla, evli ve üç çocuk annesi olduğu halde sürekli gözü dışarıda, kumar oynayan, içen ve sarhoş olduğunda mahalleyi ayağa kaldıran bir kenar mahalle serserisi. Ancak karısından çektiği bunca eziyete karşın Bitirim Leyla’nın kocası Süleyman evinin işinde, karısına sadık ve gerektiğinde nöbetçilere, polislere yalvararak onu tutuklanmaktan kurtaran namuslu bir ev erkeğidir.
Ona göre dövse de sövse de, “karısı bir erkeğin küçük tanrısıdır”. Yazarın bir hayli abartarak çizdiği figürler bir karikatürün acımasız keskinliğiyle, roller arasındaki haksız dengeyi gözler önüne serer. Ve bu acımasız keskinlik, rejisi Elif Erdal’a ait olan “Tersine Dünya” adlı oyunun da çıkış noktasını oluşturuyor. Şirin Dağtekin Yenen, sahnenin sağına ve soluna kitap sayfaları gibi açılabilen stilize mekânlar yaratan panolar yerleştirmiş ve böylece seyirciyi daha baştan kurgulanmış karikatürize edilmiş bir dünyanın içine çekiyor.
Bitirim Leyla, bir gün yine sarhoşken bekçiye hakaretten tutuklanır ve kocasının tüm yalvarmalarına karşın hapse girmek zorunda kalır. Başında artık karısı olmayan Abdullah bundan böyle çalışmak zorunda. Ne var ki “bir erkek namusunu karısı için değil, kendisi için taşıyor olsa” da, Abdullah evinin güvenli alanını terk etmek zorunda kaldığında kadınlar onu yalnızca bir av olarak görmeye başlarlar. Artık Abdullah’ın “namusunu” koruyabilmesi giderek daha güç bir hale gelir. Orhan Kemal’in çizdiği tersine dünya cinsellik, aldatma, sömürü ve kolay para elde etmek gibi değerler üstüne kurulu bir dünyadır. Ve yazara göre sömürüye dayanan bu düzen değişmedikçe, toplumsal rollerin tersine dönmesi herhangi bir farklılık yaratmayacaktır.
İstanbul Devlet Tiyatrosunda bir müzikalin hareketli (Can Atilla (müzik), Pınar Ataer (hareket düzeni)) ve renkli dünyasıyla buluşan “Tersine Dünya’nın mesajı çeşitli eklemelerle daha da somut hale getirilmiştir. Sahnede siyasi tutuklu Nigar dünyanın tüm tutuklu ve ezilmiş kadınlarını birleşmeye çağırıyor, son şarkıda bütün ekip, “hayat bir üçüncü sayfa haberi ve dünya dönse de tersine, bu düzende yaşadıkları ikinci insan hallerinde hep düzülmeye mahkûmdurlar” sözleriyle mesajı aktarıyorlar seyirciye.
Oldukça kalabalık bir kadroyla kotarılan Tersine Dünya’da, minyon, ancak sesiyle ve tavırlarıyla sahneyi dolduran Özlem Güveli Türker (Bitirim Leyla), kabadayıyı çok ölçülü ve abartısız bir biçimde sahneye taşıyan Hülya Çelik Kalebayır (Sarı Leman), yine aynı dengeyi tutturmuş olan Ozan Uçar (Süleyman) ve seyircileri en fazla güldüren Fikret Urucu (Palabıyık Hasan) gibi deneyimli oyuncular yer alıyor. Toplumsal roller değişmiş olsa da, sahnede kimse diğer cinsi taklit etmıyor. Kadınlar kabadayılıklarına rağmen süslü ve alımlılar, erkekler “bıyıklarını karılarına süpürge etseler de” erkek görünümleriyle beğeniliyorlar.
Bu arada sahnede birçok rolü aynı anda sırtlayan genç oyuncuların performansları da dikkate değer. Tersine Dünya, geleneksel sahneleme stratejilerini pek kırmasa da kadına yönelik şiddetin sıradanlaştığı ülkemizde, izleyiciye bazı değerleri yabancılaştırarak ve eğlendirerek yeniden hatırlatıyor, iki buçuk saat süreyle keyifli zaman geçirmesini sağlıyor. Benim oyunu izlediğim temsilde seyirci oyunu ayakta alkışladı. Yanımda oturan yaşlı bir bey çoşkuyla alkışlamakla da yetinmeyip, bağırarak sahneye seslenip oyunculara emekleri için teşekkür etti, ardından bana dönüp tiyatronun onu ne kadar mutlu ettiğini söyledi.
İnsanları eğlendirirken düşündürmeye çalışan İstanbul Devlet Tiyatroları yapımı Tersine Dünya, Brecht’i mutlu eder miydi bilmiyorum ama yaşadığımız bu gergin dönemde izleyicisine bir nebze nefes aldıran bir oyun.
[1] Simone de Beauvoir, İkinci Cins, Payel Yayınevi İstanbul, s. 231