Yazmak zor…
Konuşmak zor…
Gülmek çok zor…
Bazen hiçbir şey yapmak istemezsin…
Boş boş saatlerce dalıp gidersin…
Kafanı dağıtmaya, kendini eğlendirmeye, etrafına gülücük saçıp moral vermeye devam etmek istersin ama olmaz…
Bu dibe vuruş anında ki yangında, yanında biri olsun ister ama yanında olan konuşunca da gitsin istersin…
Yemek yemek, su içmek bile zor gelir…
Her şey yalan gelir…
Her zaman her durumda Pollyanna olamıyor insan…
Bende öyleyim bu hafta…
Taksim’de yitip giden canları,
yine düştüğü yeri yakan ocakları düşündükçe sığamıyorum olduğum yere…
Kafamda deli sorular, evlatlarımızın geleceğinin nasıl olacağını düşünmek, canı yananları düşünmek, can yakanların İnşallah beter sonunu hayal etmek,
sorgular, sualler ve cevabını bulamadığım bir sürü hal ve tedirginlik…
Bir rüyadan bazen kan ter içinde, bazen gülerek “rüyaymış,” diye uyanmak gibi hayat.
Hayalle gerçek arası geçen, bıçak sırtı zamanlar…
Bir varmış bir yokmuş misali, biraz hikâyen destana dönsün istediğin, biraz kâbus ansızın bitsin dediğin…
Her şey bir an tekrarsız, hem korktuğun hem korkmaktan korktuğun hem de dibini görme arzusuyla korkusuzca dörtnala koştuğun…
Kâh siyah kâh beyaz kâh gökkuşağı…
Bazen çok acıtsada “Doğduysak yaşamaya mecburuz,” diyerek imtihan edene sığındığımız; her sınavda daha da güçlendiğimiz; her doğan yeni güne, her şeye rağmen sağlıkla göz açabildiğin için şükretmen gereken; bir yutkunuş ile bir saniye arası, bir nefeslik geçirdiğin anların toplamı hayat…
Ve asla unutmamalı;
Herkes yalnız gömülüyor toprağa…
Ne demiş Hz. Muhammed;
“Canı yanan sabretsin can yakan da yanacağı günü beklesin!”
Doğduysak yaşamaya mecburuz inançla,
bazen her şey anlamsız olsada…
Huzurlu bir hafta olsun…
handeertekin80@gmail.com