Şu köşe yaz köşesi, bu köşe kış köşesi derken 25 senelik meslek hayatımda ömrümün en özel köşelerinden birindeyim şimdi… Yıl 1994 ilk defa bir gazete ve televizyon binasından içeri girdiğimde kalbim ağzımda atıyordu sanki, yeni ergen bir lise ikinci sınıf öğrencisiydim ve okuduğum İstanbul basın yayın ve reklamcılık iletişim lisesi olarak çıkardığımız Papirüs dergisi için, Rauf Tamer’le röportaj yapacaktım, günlerce uyku uyuyamamıştım heyecandan dün gibi hatırlıyorum, binaya adım attığımda duayen bir gazetecinin odasına çıkana kadar ettiğim dualar, dizlerimin titremesi, odadan içeri girdiğimde beni gülen bir yüzle karşılaması ve gözlerimin içine içine şefkatle bakması dün gibi aklımda hala hiç unutmadım o günkü öğütlerini, kayıt cihazını masaya koyduğumda ellerim tutmuyordu adeta, cihazı kapatıp sen sor, ben yazacağım dedi bana… Ben sordum, o müthiş bir anlayışla yazdı… Gazeteciliğin aslı konuşarak değil, yazarak anlatmak değil miydi zaten… Röportaj bittiğinde öylesine büyülenmiştim ki duruşundan, asilliğinden, anlayış ve tecrübesinden senelerce kendime ders niteliğinde, Sabah gazetesindeki köşe yazılarını kesip biriktirmiştim hayranlıkla ve kitaplığımın baş köşesinde arşivledim hepsini… Ve o gün öğrendim işimi yaparken hiçbir açık vermeden en ince detaya kadar bir şeyi araştırmam ve ne yaptığımdan emin olmam gerektiğini, kervan yolda hikayesi bizim meslek için geçerli değil çünkü bir saniyelik hatanın bütün meslek hayatınızı yaktığı kaygan bir zemindesiniz…
Bizler şanslı bir kuşağın öğrencileriydik… Televizyonculuğun, gazeteciliğin en güzel dönemlerinde ustaların yanında yetiştik, vefayı, mesleğe saygıyı, işimizin kurallarını ve her şeyden önce her koşulda dik durmayı, çalışkanlığı, pes etmemeyi onlardan öğrendik… Çalışma şansına nail olduğum tüm ustalar beni bugün mesleğimde ben yaptılar ve bana farklı bilgi, birikim ve tecrübeler kazandırdılar… Ali Kırca, Reha Muhtar, Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Ayşenur Arslan ve daha kimler kimler her biri bir okul olan çok değerli ve kıymetli isimler, ne anılar, hikayeler, Reyting rekorları kıran haber bültenlerini ve duayenleri yönetmek, haberi koklamayı gerçek habercilerden, gazetecilerden öğrenmek, sayısız program formatını yayın hayatına sokmak, o programların ödüller aldığını görmek, televizyon kanalı kurmak, televizyon kanallarında genel yayın yönetmenliği, üst düzey yöneticilik yapmak ve üç Roman…
Bir mesleğin içinde büyüdüm ben… İyi ve kötü insanları, en iyi tanıyabilme şansına erişilen bir mesleğin içinde, binbir çeşit anıyla… Kamera arkasının kahramanlarından biri olarak evlerinize hayatlarınıza sayısız defa girdim daha sonra yazdığım kitaplarla ulaştım sizlere… aramızdaki bağ bazen kameralarla sihirli camın arkasından, bazen de kalemimle hayal dünyamızda varoldu. Yaptığım işlerle, birilerinin hayatına mutluluk katabilmek, umut verebilmek, gülümsetmek beni hep daha da kamçıladı, yazmayı ve mesleğimi doğru yapabildiğim yerde olmayı bu yüzden hep çok sevdim… şimdi yine geçtim bilgisayarın başına, bu sefer bir romanla değil, her hafta bu köşeden sizlere yazacağım yazılarla, hayatınıza tekrar dokunmak istiyorum sizlerde isterseniz. Ben büyük bir aşkla geliyorum yani yine anlayacağınız…
Bu sefer bambaşka bir yolculuğa çıkacağım sizlerle birlikte, ben yazacağım, Ama; arzum sizinle beraber yazmak, sizle dertleşmek için, hep birlikte kadınlar olarak bu köşenin sahibi olup sesimizi duyurmak için, gücümüzü keşfetmeyi sağlamak için, umudunu kaybetmiş bir kadına bile umut olabilmek için birlikte yazalım…
Bugün yine güne kadın cinayeti haberi ile uyandık, her gün uyandığımız ve hiçbir şeyin değişmediği gibi, dün ailesi tarafından zorla cemaat yurduna verilmiş, derdini onlara bir türlü anlatamamış ve yaşam umudunu kaybettiği için canına kıyan Enes’e yandık, paylaşımlar yaptık, yeter artık dedik, bela ceza okuduk, isimlerine hactag de açtıysak güne dönebiliriz miyiz?!… Dönmeyelim olur mu, biz dönmeyelim güne… Avaz avaz yazalım her şeyi birlikte… İyilik bulaştıralım etrafımıza…
Gelecek haftaya kadar Allah’a emanet…
handeertekin80@gmail.com
İnstagram: handeertekin