“Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk daimi Elçiliği, 1798 yılında Viyana’da kurulması, bu ülke ile olan ilişkilerin önemini gösterir bir faaliyettir. Avusturya-Macaristan imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu gibi l. Dünya savaşından sonra yıkılmasıyla yeni birer devlet olan bugünkü Türkiye ve Avusturya arasında sürekli karşılıklı olarak elçilikler faal olmuştur. Bunların yanında daha başka gezgin, edebiyatçı, bilim-devlet adamı, elçi Türk-Avusturya ilişkilerine bu alanda önemli katkı sağlamışlardır.
2.5. Eğitim-Öğretim, Kültür ve Diğer Etkileşimler
Osmanlı döneminde Avusturya okullarının dışında çok az sayıda Avusturyalı eğitimci görev almıştır. Hitler döneminde başta Almanya olmak üzere bazı ülkelerden olduğu gibi Avusturya’dan da pek çok bilim adamı Türkiye’ye sığınarak hem kendilerine iş imkânı bulmuş hem de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim, kültür, sanat vb. alanlarda eksikliklerini gidermede önemli katkılar sağlamışlardır. Avusturya’daki Türk kökenlilerin nüfusu 100.000’i son genel seçimlerde oy kullanan olmak üzere, 250.000 civarındadır, bunlardan 35.000 kadarı eğitim ve öğretimine devam etmektedir. Türkçe ve Türk Kültürü dersleri Türk devletinin görevlendirdiği öğretmenler tarafından 1973 yılından beri devam etmektedir.
Avusturya-Türkiye ilişkilerinde eğitim ve öğretim iş birliğinin önemi her alandaki ilişkilerin iyileşmesi açısından çok büyüktür. Diğer pek çok Avrupa ülkesi gibi Avusturya da Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde aşırı yabancı okul açma izninden yararlanarak ülkenin çeşitli yerlerinde 15 okul açmıştır. Bu ilişkilerde çok önemli bir konuma sahip olan ve halen eğitimine devam eden, eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz, sinema sanatçısı ve akademisyen Ediz Hun, Avusturya Parlamentosu Milletvekili Alev Korum gibi daha pek çok önemli şahsiyet Avusturya Lisesi’nden mezundur. Diğer önemli okullardan; Avusturya Milli Okulu, Tophane Tomtom Mahallesi Mektebi, Bursa Avusturya Sörler Mektebi, Üsküp Avusturya Mektebi, Almanca Dil Okulu, Balat Avusturya Kız Okulu, Gelibolu Musevi Mektebi, Sankt Georg Avusturya Erkek Lisesi ve Ticaret Okulu (Österreichisches Sankt Georgs-Kolleg) en önemlileridir (Bkz. Demir, 2011; 21-22)
Hitlerin Avusturya’yı işgal yıllarında başta Almanya ve başka birçok Avrupa ülkesinden olmak üzere, büyük çoğunluğunu Yahudi kökenlilerin oluşturduğu Avusturya kökenli; Edebiyat, Kültür, Tarih, Yabancı Dil (Almanca), sanat, iktisat dallarında, Cristel Kristinus, Hans Erich Kasper, Prof. Dr. Paul Wittek, Felix Zawadsky,Paul Hoffmann, Heinz Kristinus, Harald V. Goertz, Dr. Erwin Lucius; Tıp, mühendislik, fen, inşaat, mimari vb. dallarda; Prof. Dr. Erwin Schrödinger, Prof. Dr. Heinz Horninger, Bohstsch Edeltraud gibi önde gelen Avusturya kökenli bilim insanları da Türkiye üniversiteleri, devlet kurumları vb. kuruluşlarda görev alarak, öncü faaliyetlerde bulunmuş, Türk bilim, sanat, hukuk, ekonomik vb. alanlarındaki savaş sonrası oluşan bilim adamı boşluğunu doldurmada önemli katkılarda bulunmuşlardır (Bkz. Demir, 2011; 20).”, Türk-Avusturya Edebi ve Kültürel İlişkilerinin Kaynakları ve Tarihi Gelişim Süreci, Ali Baykan, Selçuk Ün. Sos. Bil. Ens. Der. 2019; (42): 355-378 – Karşılaştırmalı Edebiyat / Araştırma –
“Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken tek bir hedefleri vardı: En kısa sürede, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni dünya uluslarının saygıdeğer bir üyesi yapmak… Mustafa Kemal ve arkadaşları, halkın, kendini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile özdeşleştirmesinin gerektiğini düşünmekteydiler. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bir kimlikti. Bu nedenle, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ülke halkının kendini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile özdeşleştirmesini mümkün kılacak kurumsal yapıları inşa etmeye yöneldiler. Halkı, yeni kurumlarda yetiştirmek, yeni kurumlarda eğitmek gerekmekteydi. Bu amaçla girişilen çabalardan biri de yükseköğretimin yapılandırılması olmuştur (Çelebi 260-261). Aslında, Anadolu topraklarında binlerce yıl öncesine kadar indirilebilen bir yükseköğretim yapılanması vardır: İlk çağda Harran’da, M.S. 5. yüzyılda İstanbul’da açılan yükseköğretim kurumları gibi. Daha yenilerde, 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Türk ve Müslüman nüfusun artmasıyla birlikte medreseler tarih sahnesine çıkar. Fatih Sultan Mehmet’in 15. yüzyılda İstanbul’da açtığı medreseler uzun yıllar süresince Osmanlının nitelikli insan kaynağı ihtiyacını karşılar. 19. yüzyılın başından itibaren özellikle Fransız eğitim sistemi dikkate alınarak yeni yükseköğretim kurumları kurulur. Türklerin yanısıra Fransız, Avusturyalı ve Alman
hocaların da ders verdikleri bu okullardan mezun olanlar mesleki yeterlilik açılarından medrese mezunlarının önüne geçerler. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları da bu okullardan yetişmişlerdir.
Ancak, artık Osmanlı Devleti’nin değil fakat genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu yurttaşları olan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları içinden yetiştikleri bu okulları yeterince etkili bulmamakta, bu okulların işleyiş düzeninin ve ders programlarının içeriğini kendi ideallerindeki yeni Türk insanını yetiştirebilecek dinamizme sahip olarak görmemektedirler. Öncelikle bu güdüyle olsa gerek, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ülkenin en büyük üniversitesi olan İstanbul’daki Darülfünunu reforme etmek değil ama kapatmak, onun yerine yepyeni bir üniversite kurmak isterler. Bu isteklerini 1.8.1933 tarihinde gerçekleştirirler de. Rüyalarının gerçeğe dönüşmesinin ilk adımı, 1931 yılında, o zaman 56 yaşında olan İsviçreli profesör Albert Malche’ın Türkiye’ye davet edilmesiyle atılır (Çelebi 261).
Malche’ı Türkiye’ye davet mektubunu Mustafa Kemal’in onayıyla o zamanki Milli Eğitim Bakam Dr. Reşit Galip yazar. Malche Dr. Reşit Galip’in hocası Akil Muhtar’la tanışmaktadır. Albert Malche Cenevre Üniversitesinde Pedagoji profesörüdür. Aynı zamanda Cenevre şehir konseyi üyesidir. Malche’m Mustafa Kemal ve Dr. Reşit Galip ile görüşmesi 18.1.1932’de Ankara’da gerçekleşir. Türkler Malche’dan, genç cumhuriyetin yükseköğretim sisteminin yeni baştan düzenlenmesi konusundaki önerilerini belirten bir rapor yazmasını talep ederler. Malche raporunu 29.5.1932’de Türk hükümetine
sunar. Malche, 1933 yılında yeniden Ankara’ya davet edilir, kendisine raporunun kabul edildiği söylenir. Kendisine Türk Hükümeti’nin müşaviri pozisyonu verilir; geniş yetkilerle donatılır. Malche, 1934 yılı ilkbaharına kadar Türkiye’de kalır, kurulacak yeni üniversiteye ilişkin görüşlerini realize etme işini yönetir (Çelebi 261).
1933 yılında Ankara’da üniversite ve fakülte yoktur. Olanlar ise meslek
adamı yetiştirmeye yönelik yüksekokullardır. Bunlar; 1924’te kurulan Musiki Muallim Mektebi, 1925’te kurulan Hukuk Mektebi, 1933’te kurulan Yüksek Ziraat Mektebi’dir. Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk fakültesi, 14 Haziran 1935’te, 2795 sayılı yasa ile kurulan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’dir. Ankara Üniversitesi kuruluncaya kadar Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı
olarak faaliyetini sürdürür. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulurken, Malche’nin üniversite düzeni ve uluslararası ölçütlerini vurgulayan raporu ile genç cumhuriyetin geleceğinin insan gücü ihtiyacı da dikkate alınmıştır (Çelebi 263). Bu büyük bilgelik merkezinin çekirdek kadrosu Türklerden oluşmalıydı.
ancak kimi uzmanlık alanları vardı ki, o alanda ders verecek yeterli sayıda Türk eleman bulmak mümkün değildi.
Bu yetersizlik, o yıllarda Türkiye’ye gelen Alman mülteci profesörlerle kapatılmıştır. 1940 yılı başlarında Fakültenin çeşitli bölümlerinde, ders veren çeşitli unvanlardaki elemanların adları, uyrukları ve verdikleri dersler şöyledir (Çelebi 264):
Ad-Soyad Uyruk Bölüm
Georg Rohde Alman Klâsik Diller
Benno Landsberger Alman Asuroloji
Hans Gustav Güterbock Alman Hititoloji
Walter Ruben Alman Hindoloji
Karl Menges Alman Slav Dilleri
Wolfram Eberhard Alman Sinoloji
Herbert Louis Alman Coğrafya
László Rasonyi Macar Hungaroloji
Jean Camborde Fransız Fransız Dili
Karl Steuerwald Alman Alman Dili
Jacques Huré Fransız Fransız Dili
Hubert Melzig Alman Alman Dili
Heather D. Baker İngiliz İngiliz Dili
Clemens Möller Alman Alman Dili
Olivier Lacombe Fransız Felsefe
Hans-Henning von der Osten Alman Arkeoloji
Heinz Kristinus Avusturyalı Alman Dili
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, adını bizzat verdiği ve onun yüksek uygarlık idealini gerçekleştirme isteği üzerine, 14 Haziran 1935’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 2795 sayılı Kanun’un, 22 Haziran 1935 tarih ve 3035 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle kurulan, Cumhuriyet Türkiye’sinin benimsediği misyon ve vizyonun önemli bir parçasıdır (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin 23 Mayıs 1935 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan kanun tasarısında Fakültenin kuruluş gerekçesi şöyle belirtilmiştir: Hükûmet merkezimizde bir taraftan Türk kültürünü bilgi metodu ile işleyecek tetkik ve araştırma kurumlarına olan ihtiyaç, diğer taraftan orta öğretim kurumlarımıza ulusal dil ve tarihimizin bilimsel ve en yeni anlayışlarına göre hazırlanmış öğretmen yetiştirmek ve bugünkü öğretmenlerimizin bu yönden bilgilerini tamamlamak gereği, Ankara’da bir Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmasını icâb ettirmiştir (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin…).
Tasarı, kabul edilmiş ve Meclis Millî Eğitim Komisyonu, raporuna, gelecekte Ankara Üniversitesi’nin kurulması dileğini de eklemiştir. Genel Kurul görüşmeleri sırasında söz alan Kültür Bakanı Saffet Arıkan, Fakülte’nin, Atatürk’ün direktifleriyle açıldığını vurgulamıştır (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin…). Ankara Üniversitesi’nin Fakülte olarak kurulan ilk akademik birimi olan Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin şimdiki binası, Alman mimar Bruno J.F. Taut tarafından 1937-1938 yıllarında projelendirilerek inşa edilmiş ve 1940 Kasım ayında öğretime açılmıştır (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin…). Dil ve Tarih Coğrafya-Fakültesi, yeni kurulan, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel ve kültürel alt yapısının geliştirilmesi çalışmalarının en önemli parçası olarak görülmüştür. Modern tarih ve dil anlayışı, bu fakültedeki bilimsel çalışmalarla desteklenmiş ve zengin yayın külliyatı oluşturulmuştur (Ertan 4).” “Türkiye’deki Sinoloji Çalışmalarında Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Yeri Ve Önemi”, İnci İnce Erdoğdu, Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Sinoloji Anabilim Dalı, TDCF Dergisi, 2017
Halit Kıvanç iyi ki kitabını babam Prof. Dr. Faik Yaltırık’a imzalamış. Yoksa böyle bir yazı kaleme alamayabilirdim. Eserleri, yetiştirdikleri öğrencileri ile yaşamaya devam edecekler. Yazımda adı geçen, kaynak gösterdiğim tüm araştırmacı yazarlara, kurumlara teşekkürü bir borç bilirim.
Cumhuriyetimizin 100. Yılı’nda kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vatanı kurtarma çabasındaki silah arkadaşlarını, ülkemize, dünyamıza eğitim, kültür, sanat, bilimle katkı sağlamış büyüklerimi saygıyla anıyorum. Nur içinde yatsınlar.